evet arkadaşlar; tamam kabul edelim ki maymundan, primattan, orangutandan evrile evrile geldik, peki ruhumuz nereden geldi?
Biliniyor ki dünyanın hemen hemen tüm bilim adamları ruhun varlığını kabul etmektedirler...
Peki soruyorum; bir sperm hücresi, bir rahim içerisinde yer alan yumurta ile buluşup, ilk kalp ve sırasıyla mükemmel bir şekilde bir bebeğin oluşup, aylarca bir suyun içerisinde nefes almadan yaşayıp, sonra doğmasını evrim ile açıklayabiliyorsunuz, peki sonrasını ne sikimle açıklıyorsunuz?
öncelikle, evrimcilerin değil, ateistlerin açıklayamamasıdır. evrimci ile ateisti karıştırmamak gerekir. sonralıkla, ruhun da bilimsel açıklaması vardır: ruhu ruh yapan sadece 2 kavram vardır: düşünceler ve içgüdüler. içgüdüler, hormonlar aracılığı ile olurken; düşünceler ise beynin içindeki sinir hücrelerinin birbirine ve beynin gerekli loblarına sinyaller göndermesi falan filan ile oluşur. * kısaca bu tür sorular ve başlıklar işin safsatasıdır. ha dersen ki "peki bunlar nasıl kendi kendine ayarlı? tüm bunlar tesadüf mü?" bence değil. o soruyu sormak gerekir ateistlere. işte ateistlerin kıvırdığı nokta da tam olarak burasıdır. müslümanların da sap ile samanı ayırmayı öğrenme zamanıdır. kendi inancını düzgün anlamayan başkasını da inandıramaz.
hormonal ve zihinsel dalgalanmalarına kabaca ve pratik bir biçimde "ruh" adını vermiş insanların gariban torunlarının yaşadığı kişisel karmaşadır; bilimde yeri yoktur, bilimi zorlayan bir nokta da yoktur bu konuda.
ne evrimciler ne de ateistler açıklayamazlar, açıklamalarına imkan yok. onlar sadece bilimi kendilerine göre yontarlar.
ruh dediğimiz kavram insan vücudunu yani sahip olduğumuz mekanizmayı çalıştıran enerjiden başka birşey değildir. biz ölürken azrailin de alıp götürdüğü bu enerjidir zaten.
bıdı bıdı yapanlar için bu enerjinin varlığını ispatlamak 15 saniyemizi alır. 18-19 yaş kuşağı pek bilmez ama benim gibi 30 yaşına gelmiş kuşak çok iyi bilir, biz küçükken radyolar vardı, hem kasetçalar hemde radyo dinlenirdi bunlardan. çok sevdiğimiz bir kanalı bulduğumuzda, eğer kanal iyi çekmiyorsa radyoya dokunmamız yeterli olurdu. bizdeki enerjiyle radyo anında çekerdi. elimizi radyonun üzerine koyardık ve radyo kanalı mükemmel çekerdi bizdeki enerji sayesinde. işte ruh dediğimiz bu zaten.
konunun temeline inmek lazım.
allahta bunu zaten kur'an da açıklamış ve ''ruh nedir?'' sorusuna kullarını yaratırken ''kendimden bir parça üfledim'' demiştir. yani tümevarım yöntemiyle allahın da sonsuz bir enerji olduğunu görebiliriz. allah bu yüzden hz.muhammed ile bir perde arkasından konuşmuştur, çünkü insan olan hz.muhammed'in bu sonsuz enerji karşısında durabilmesine imkan yoktur. allahın kendinden üflediği ve adına 'ruh' dediğimiz parçanın enerji olduğunu herkes biliyor artık.
evet tüm evren 'big bang' ile yani büyük patlama ile yaratılmıştır. allah bunu kur'an da ''6 günde yarattığını'' anlatmaktadır. tabi allahın bahsettiği gün ile bizim dünyamızdaki gün hesabı aynı değildir çünkü allahın katında zaman kavramı çok farklıdır.
evrimciler, materyalistler, ateistler yakın bir zamanda isviçrede yer altında 'sahte big bang' yapıp herşeyi başlatan parçayı aradılar. bizim ülkemizde buna 'tanrı parçacığı' denildi basında ama kazın ayağı öyle değildi. aranılan başlangıç parçasını bulabilselerdi 'tanrı kavramını' çürüteceklerini düşünüyorlardı. ''bakın tanrı yokmuş, herşeyi bu parçacık başlatmış'' diyeceklerdi ama yapılan deneyde tabiki kafasını aldılar.
iddia ediyorum önümüzdeki 30 yıl boyunca kafasını almaya devam edecekler çünkü geldikleri nokta zaten tanrının var olduğu nokta. karşılarına tanrı çıkıyor ama o kadar görmek istemiyorlar ki ısrarla yeni bir deney yapıyorlar.
allah kur'an da sürekli olarak bilimle uğraşılması gerektiğini emretmiştir çünkü allah herşeyi bilimsel bir şekilde yaratmıştır. bilimi kovalamamızı istemiştir ki en sonunda onun varlığını görebilelim. bilimle uğraştıkça eninde sonunda karşımıza o çıkacaktır.
herşey enerjidir.
vücudumuz,
yaşadığımız şehir,
bulunduğumuz gezegen,
ve içinde bulunduğumuz evren.
tüm bu kurulu düzen enerji sayesinde bir saat gibi tıkır tıkır çalışmaktadır.
bunların tamamı enerjiden oluşmaktadır ve allahın bir parçasıdır hepside. allah bunun ipucunu ''kendimden bir parça üfledim'' diyerek kur'an da çok açık seçik söylemiştir.
evrimciler hala ara form aramaya devam etsin, maymundan geldik desin, din bilimi çoktan evrenin nasıl yaratıldığını ve herşeyin enerji olduğunu çözdü bile.
onlarsa hala ''maymundan geldik'' teziyle uğraşmaktalar. o kadar gerideler ki.
ruhun varlığını elbette açıklayamazlar çünkü ruh bir enerjidir ve sonsuz enerji olan yaratıcı allahtan ufak bir parçadır.
evrimciler, materyalistler, ateistler vb gurupların tamamı objektif gözlerle sadece 1 kez kur'an okusalar akıllarında oluşan tüm soruların cevaplarını açık açık bulabilecekler.
evrenin nasıl yaratıldığı, dünyanın uzayda nasıl bir yörüngede döndüğü, daha yeni çözdükleri arıların sistemini, uzayın nasıl bir yer olduğunu, görelilik kuramını vs vs.. tüm bu soruların tamamının cevabı açık açık var kur'an da.
ben din bilgini yada ilahiyatçı değilim. hatta namaz kıldığım bile yok, allahla benim aramda olan bir konu bu ama bunları görebiliyorum çünkü kur'an da yazıyor.
isviçrede yer altında milyarlarca dolar harcayıp 'büyük hadron çarpıştırıcısı' projesini yapacaklarına kur'an açıp okusalar cevapları bulacaklar. hem kur'an okumak bedava. harcadıkları parayı afrikaya gönderseler bu dünyada açlıktan ölen insan kalmaz.
evrimcilere tavsiyem bu deneyden bişey beklemesinler, ''komşuda pişer, bize de düşer'' hesabındalar ama çabalar boşa.
"tespit" türkiye'ye evrimin ugramadiginin kanitidir. evvela insanlar maymundan "evrile evrile" gelmediler. insanlarin ve maymunlarin ortak bir atasi vardi bu ortak atadan birbirinden f-a-r-k-l-i iki tür türedi: insanlar v-e maymunlar!!!!
türkiyedeki evrime bakisla, yobazligin ve ortacag karanliginin icinde debelenen bazi ismi lazim degil zavalli ücüncü dünya ülkelerinin bakisiyla malesef paralellik var.
en hakiki mürsid ilimdir diyen bir türktü ama o türkten sonra gelen bircok türk'ün evrimi malesef ileri dogru degil geriye geriye gerceklesti.
evrim teorisi artik tartisilmaz ispatli subutlu bir gercek olarak karsimiza cikarken, yok efendim olmaz öyle sey, yok sunu aciklayamiyor, bunu aciklayamiyor diye gercege kilic kusanmis insanlar türedi.
ruhun varligina dair bilimsel hicbir kanit yoktur ergo ruhun aciklama geregi de müspet ilime degil olsa olsa teolojiye düser.
evrende açıklığa kavuşmamış olan pek çok şey vardır. aynı şekilde, varlığı ve yokluğu tartışılan ancak tartışmadan öteye gidilemeyecek şeyler de vardır.
bunun sebebi herkesin farklı bir bakış açısına sahip oluşudur. kimisi ruhun varlığını savunurken, kimisi de olmadığını savunur. lakin su götürmez bir şekilde bilinen gerçek şudur, insan istisnasız olarak varlığın tümünü ve ne şekilde varolduğunu nedenleriyle birlikte açıklayacak konumda değildir ve hiç olmayacaktır.
ateistlerin kabul etmediği fakat etmeleri gereken gerçek budur. bu durumda ateistlerin inançlı kimselere gösterdiği ''inandığınız şeylerin bilimsel ispatı yok, o halde kendileri de yok'' tavrı yanlıştır, çünkü dediğimiz gibi insan bilimsel olarak herşeyi açıklamaktan çok ama çok uzaktır, uçsuz bucaksız okyanuslardaki bir damla su gibidir, o kadar bile değildir. inanç ise, adı üzerinde inançtır, yani inanan kişi bunun ispatını yapmaya gerek duymaz çünkü inanır, ispatı yapılabilecek bir şey olsa zaten fiilin adı inanmak olmazdı. ateistlerin bu söyleminin saçmalığının sebebi budur.
kısacası burada bahsedilen iki farklı inançtır, biri kapasitesi dışında olan, varlığını ya da yokluğunu duyuları ile algılayamadığı şeylerin var olduğuna inanırken, diğeri yok olduğuna inanır. insan, kendi yarattığı ve sınırlarını kendisinin belirlediği bilimi kullanarak bu gibi şeylere cevap bulamayacağından, bu konu ''sen varlığını ispatla-sen yokluğunu ispatla'' çıkmazına girer. bu tartışmalar başından beri devam etmektedir ve her zaman da edecektir.
burada her insanın yapması gereken şey, insan olduğunu hatırlayarak ve insan olmanın birinci koşulunun başka insanlara saygı göstermek olduğunun bilincine vararak gerekeni yapmak, yani saygılı olmaktır. ne yazık ki ateistlerden de, inançlılardan da pek çok kişi(zaman zaman ben de) bunun bilincine varamamakta, karşı görüşü aşağılayıp küfretmektedir. halbuki bu ne kadar mantıksız ve salakça bir şeydir, çünkü bu mevzuların hiçbir zaman sonunun gelmeyeceği bilinmektedir ve insanlar bunu bilmelerine rağmen birbirlerine saygılı olup daha mutlu, daha faydalı bir dünya yaratacaklarına birbirlerinin sinirlerini bozmayı, birbirine düşman olmayı tercih etmektedirler.
ruh diye bir şey yoktur onun yerine
id
super ego
ego vardır
eski ruh biliminin yerini psikolji almıştır...
--spoiler--
Başlığın diğer anlamları için Ego (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
"Buzdağından Bilinç" Zihnin yapısal ve topografikal modeli
Freud'un sözüyle ego şahlanmış bir at üzerindeki şovalye gibidir. id ile süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir.
id, ego ve süperego insan zihninin katmanlarıdır. Bu katmanlar birlikte yer almalarına karşın farklı düzlemlerde fonksiyon görürler.
id, zevk temelli bir istekler ve aşırı ısrarcı temel enerjinin çıkış noktasıdır. Temel ve en ilkel benliktir. Ana kaynağı cinsellik, açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır
Ego ise idin bu isteklerini gerçeklikle karşılayan kısımdır. Çeşitli savunma mekanizmaları ile idi dengeler. id ve süperego arasında dengeleyici unsurdur. Temel görevi kişisel güvenlik sağlamak ve idin bazı isteklerine izin vermektir. Freud ilerki yıllarda gerçekliği test etmek, savunma, bilgi sentezi ve zeka fonksiyonları ile hafızayı bu merkeze bağlamıştır
Süperego, baba figürünün ve kültürel adetlerin içselleştirilmiş bir sembolüdür. id nin ihtiyaç ve talepleriyle çatışma halindedir. Id ye karşı saldırgandır. Tabuları ayakta tutar. Oidipus kompleksinin çözümü için baba figürünün içselleştirilmesidir.
id (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) - Freud'a Göre Zihnin Oluşumu [değiştir]
Sigmund Freud, 1930'larda insan bilincinin oluşum süreçleri üzerinde çok ciddi toplumsal ve ruhbilimsel araştırmalara imza attı. insanı toplumsal gelişim teorisi ekseninde ele alan Freud bilinci id, ego ve süperego olarak üç ayrı ruhsal kategoriye ayırır. Buradan yola çıkarak insanın toplum içerisindeki sosyal durumu analiz edilmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nın beraberinde getirdiği yıkım ve binlerce insanın ortadan kaldırılması sonucu, ciddi anlamda vicdan olgusunu sorgulamaya giden Freud, bu üç aşama ile insanın karar ve yargı sistemini çözmeye çalışmıştır. insanların bir anda nasıl bu üç aşamayı taşıdıkları ve nasıl duygularının kurbanı olabildiklerini yaşayarak gören Freud, buna yüz yıldır tartışılıp çürütülemeyen tezleri ile açıklık getirmeye çalışmıştır.
"id", içimizdeki doyumsuz hayvandır. Kendisini yalnızca ihtiyaçlara göre ayarlayan, eleştiri kabul etmeyen, güdüsel, durdurulamayan yanımızdır. Buna verilebilecek en iyi örnek cinsellik, saldırganlık, açlık, kin vb. Bu yönü ağır basan birey vicdan olgusundan yoksundur. Bilincin orta aşaması olarak da, Freud'un izah ettiği Benlik (Ego), doğa ya da çevre ile id arasinda bir denge unsurudur. Çevrede ya da doğada bulunan maddelerin uygunluğunu yine tarafsız bir zeminde kontrol eder ve bu nesnelerin uygun olup olmadığını belirler. Aynı zamanda eleştiri yapan bölüm olup, güdüleri durdurma ile ilgilenir. Örneğin alt bilinç olarak izah edilen id acıktığı zaman hemen bir şeyler bulup yemeyi amaçlar. Ancak benlik (ego) bunun daha uygun bir zamanda olması veya olmaması gerektiğini hatırlatıp onu dizginler. Üst benlik (süperego) kural ve değerler bütünlüğü içinde insana yön veren bölümdür. Bu bölüme vicdan da denilebilir. Bu bölüm daha çok emir ve yasaklara göre bir yol belirler. iyi ya da kötüyü birbirinden ayırmaya başladığımız süreçlerde gelişir ve olgunlaşır. Zamanla aile, anne ve baba, çevre, okul, din, geleneklerden öğrendiklerimiz içselleştirilir ve bizim değer ve kurallar bütünlüğümüzün oluşmasına yardım eder. Bu açıdan bu üç temel bilinç şekillenmesinin belli düzeylerde bizlerde yetersiz olması gerçekten iyi olmaz. insan, düşünen bir yaratık ve zararı önceden hesaplayabilecek; sonradan öğrenebilecek bir yapıya sahiptir. Kimi bunun Tanrıdan geldiğini düşünür, kimi de Freud gibi Evrim Kuramı şeklinde izah eder. ikisinde de ortak olgu vicdandır.
Freud'a göre id kişinin ilkel benliğidir. Hazın doyumu ilkesine göre çalışır. Hiçbir sosyal kuralı önemsemeyen idin tek istediği, isteğinin anında yerine getirilmesidir. idi baskın olarak bebeklerde görebiliriz. id için aynı zamanda kişiliğin çocuksu tarafı da denilebilir. Kişilik gelişimi dönemlere ayıran eğitim bilimciler id'in, bu dönemlerin en alt basamağında yer aldığını söyleseler de, kişisel gelişim basamaklarının herhangi birisinde sorun yaşayan bir bireyde id'lere çok sık rastlanabilir. Bir bireyde id'i dengelemek için ego (Kişilik Savunma Mekanizması) devreye girer.
--spoiler-- http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCperego
evrimci diye bir şey yoktur bir kere. bilim adamlar evrim var mıdır yok mudur diye tartışmaz, nasıl olmuştur der. şöyle ki ruh denilen kavram elle tutulamaz, gözle görülemez. sevgi gibi, nefret gibi. ruh bir çeşit enerjidir. insanların içlerinde bulundukları enerji yığınına ve hislerin değişmesiyle birlikte bu enerjinin varlığını daha çok hissetmek ya da hissetmemektir, potansiyel enerji gibi yükseğe çıkılınca artar. bunu ruh olarak düşünürsek duygu yoğunluğu yaşadığımızda hissederiz. öldükten sonra da enerjimiz toprağa geçer. bu kadar basit
sadece evrimciler değil düşünen herkesin açıklayabileceği durumdur. düşünen... düşünen... düşün... o zaman ben açıklıyorum ruh sandığınız şey bilinç'tir. bilinç gittiği anda insan yaşasa bile et yığınından farksızdır. hadi bunu biraz daha düşünün maymuncular.