bu artık ideolojik bir yaklaşımdır.
ne kadar nefes tüketsen boş, onlar sürekli evrimin varlığını anlatacak
biz olmadığını sonu gelmez bir macera olmuş...
avustralya çöllerinde bulunan 4 yüzgeçli devasa balığın örnek teşkil ettiği konudur.
amk sanki kendi iddiaları mantıklıymış gibi "evrim ne la, maymundan insan mı olur" gerzekliği niye sürekli ortada anlamıyorum. yani ispatı mümkün olmayan bir güç çamurdan adam yapıyor, ona ruh üflüyor, sol eğe kemiğinden kadın yapıyor, çocukları ensest ilişkiyle insanlığı yaratıyor. bu mu yani? evrim yalan diyen, bu iddiayla mı kendini ortaya koyuyor? bi' aynaya bakın önce.
son olarak, bilim tanrı ve diğer mistik kavramların hikaye olduğunu ortaya koysa da(ki koyuyor) nafile!
iddia edilmemiştir birebir mevcut olan ara fosillerdir.
bu tür bilim düşmanlığına bir makale ile yanıt vermek gerekirse bazı arkadaşlar bilim ne değildir , kanıt nedir , kanıtsızlık nedir belki öğrenebilirler.
not: aşağıda ki makaleyi bu çağda böylesine kör kütük cahil kalmayı başarmış arkadaşlar için değil bu tip saçma sapan evrim karşıtlığından pırıl pırıl beyine sahip arkadaşların etkilenmemesi için paylaşıyorum.
Bildiğiniz gibi günümüzde çok ciddi bir propoganda var Evrim'in sözde "çürütülmesi" üzerine. Bu histerik çırpınışların amacı elbette Einstein'ın deyimiyle "insan aptallığının sonsuzluğu"dur ama bunun arkasında yatan sinsi, kimi zaman öngörülemez ve kurnaz bir düşman vardır: cehalet. insanlar, henüz "bilim" ne demek, bunu öğrenmeden, bilimin en uç, en karmaşık, en güçlü kuramlarını öğrenmeye çalışmaktadırlar. Bu da muazzam yanılgılara düşülmesine, günümüzdeki sonu gelmez tartışmalara ve hatta her ne kadar bu konuda hissizleşmiş olsak da, bilim kadar tarafsız bir bilgi türünün, din gibi taraflılıktan başka bir özelliği olmayan bir bilgi türüyle kıyaslanıp sözde "çürütülmesine" kadar giden sorunlara sebep olmaktadır. Henüz gençlerimize bilimsel terminolojiyi öğretmeden onları bilgi, özellikle de kirli bilgi bombardımanına tutuyoruz. Bu insanlar, ileri yaşlarına gelmeden birer özgür düşünceli değil, birer "bilgi militanı" haline geliyorlar. Bu militanizmin silahları top ve tüfekler değil, kelime ve düşünceler oluyor. Bu militanların beyni siyasi ideolojilerle değil, ebeveynler ve halkın "doğruları" ile yıkanmış oluyor. Halbuki bilim, "doğru" ve "yanlış"larla değil, gerçek ve gerçek dışı olan ile ilgilenmektedir, gerçeğin doğasını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. işte gençlerimize küçük yaşta bilim öğretilmelidir. Çünkü ancak bu sayede, kendi doğru ve yanlışlarına ulaşabilirler, kendi yaşamlarını kendileri belirler ve yaşayıp yaşayabilecekleri tek hayatlarını kendi kontrollerinde geliştirebilirler.
Günümüzde bilimin en büyük düşmanlarından biri, halk dilinin bilim dili ile karıştırılması ve bu ikisi iç içe geçmiş şekilde yorum yapılmasıdır. Peki, biraz bu öğretilmemiş ama öğretilmesi gereken terminolojiye bakalım:
Kanıt/ispat nedir?
Halk dilinde "kanıt" (veya ispat), bir bilginin doğruluğunu gösteren verilere denmektedir. Örneğin bir arkadaşınızın sevgilisini aldattığını düşünüyorsanız ve arkadaşınızı bir barda bir başka biriyle öpüşürken yakalarsanız, bu sizin düşünceniz için bir kanıt olmuş olur.
Bilimde de kanıt benzer bir anlam taşır; ancak terminolojik olarak geçersiz bir sözcüktür. Kanıt, bilimsel bilinemezcilik için çok güçlü bir kelimedir. Bilim dilinde, bir hipotezin doğruluğunu gösteren olgulara "bulgu" denmektedir.
Peki neden "kanıt" kelimesi kullanılamaz? Bu da, ikinci sorumuz ile cevaplanacaktır.
Bilimsel hipotezler kanıtlanabilir mi?
Bu sorunun cevabı tam olarak evet değildir. Çünkü "kanıtlanabilirlik", aslında bir yerde bilimin doğasına aykırıdır. Bunu biraz açalım:
Bir hipotez ortaya atıldığında, bu hipotez belirli bir olguyu açıklamaya yönelik olmalıdır. Ancak hipotezi destekleyebilecek verilerin ihtimal sayısı, çürütebilecek verilerin ihtimal sayısına göre çok fazladır. Dolayısıyla bilimde önemli olan, çürütebilecek veriler üzerine gitmektir. Çünkü eğer bir hipotezi çürütebilecek tek bir veri bulunabilirse, o zaman hipotezin yanlış olduğundan emin olabiliriz. Ancak hipotezimizi destekleyecek veri/verilerin bulunması, hipotezimizin "kesin doğru" olduğu anlamına gelmez. işte bu ikilikten dolayı bilim, doğrulanabilirlikle değil, yanlışlanabilirlikle sınırlıdır. Ve işte bu yüzdenbilim, doğrulanabilir değil; yanlışlanabilirdir.
Yani bir hipotez ortaya atılır, sonra bütün bilim insanları onu çürütmeye çalışır, ispatlamaya değil. O teori ya da hipotez, çürütülemediği sürece güçlenir. Evrim Kuramı, örneğin, son 150 yıldır hiçbir şekilde çürütülememiş, bilimin yüzlerce farklı sınavını her seferinde başarıyla geçmiştir. Günümüzde de sürekli olarak "eksik" olarak görülen bilgiler tamamlanmaktadır. Darwin, kuramını açıkladığında, kuram, eksiklerle doluydu. Ancak son 150 yılda bu eksiklikleri tamamlamayı başardık. Günümüzde de bir takım halkın genel olarak bildiklerinin ötesinde, teknik detaylarda eksiklikler bulunuyor elbette; ancak bunlar bayağı insanların iddiaları gibi "Ara geçiş türleri yok.", "Moleküler kanıtlarda eksikler var." şeklinde değil, bunların çok daha ötesinde ve akademik arkaplan gerektiren eksikliklerdir. Ancak bu eksiklikler, teorinin gücünü azaltmaz; çünkü zaten bu eksiklikler olmasaydı bilime iş düşmezdi. Bu eksikliklerden dolayı bir kuramı yermek, henüz ışık hızında giden arabalarımız olmadığı için otomotiv sektörüne lanet okumaya benzer.
işte tüm bu sebeplerden ötürü, bilimsel kesinlik sınırlarının güvenilirliği için, bilimde "kanıt" kelimesini kullanmak uygun değildir. Kanıt, bir kuramın veya hipotezin geçerliliğine işaret eden bir olgudur; ancak bilimsel yanlışlanabilirlik sebebiyle kanıtlar bulmanın bir yere kadar anlamı vardır. Bir yerden sonra, önemli olan çürütebilecek verilere ulaşmaktadır.
Evrim Kuramı "çökebilir", "çürüyebilir" mi?
Burada yapılması gereken yorum oldukça tekniktir ve iyi düşünülmüş olmalıdır. Evet, açıkladığımız gibi, Evrim yanlışlanamamış bir kuramdır. Bilim, "doğrulanarak" değil, "yanlışlanarak" ilerleyen bir bilgi türüdür. Yine dediğimiz gibi bilimsel bir hipotez ortaya atıldığında, bilim insanı bu hipotezini desteklemeye değil, çürütmeye çalışır. Çünkü hipotezi çürütecek tek bir nokta bile, hipotezin en azından eksik olduğunu gösterir. Ancak hipotez, çürütülemediği ölçüde güçlenir ve genişler. Ortaya atılan ilk fikir olan hipotez, zamanla eksik yanlarını kapatarak büyür. Diğer bilimsel gerçeklerden güç almaya başlar. işte bu noktada, artık bir "hipotez" değil, bir "tez" veya bir "kuram (teori)" halini almıştır. Ve bu şekilde, sonsuza kadar bilim insanları tarafından "çürütülme sınavı"na tabi tutulur. Bu sınavda kimi zaman eksik ve hatalı yanlar keşfedilir; ancak bu, kuramın tamamen çürümesi demek değildir. Eksik yanlar bilimsel yöntemlerle, araştırmayla kapatılır ve güçlendirilir, bilimsel açıklamalarla düzeltilir. Bu şekilde kendi kendini düzeltme mekanizmasıyla bilim güçlenerek ve birikerek ilerler.
Bu bilimsel açıdan baktığımızda, Evrim Kuramı'nın (veya eşdeğer gelişmişlik, köken ve güçteki herhangi bir kuramın) hiçbir zaman çürümeyeceğini görebiliriz. Çünkü Evrim Kuramı, çürüme evrelerini aşalı çok olmuştur. Artık o kadar büyük ve o kadar farklı bilim dallarıyla desteklenen bir bilim dalıdır ki, toptan çökmesi imkansızdır. Elbette eksikleri ve açıkları olacaktır; ancak tamamen çökmesi bilimsel olarak mümkün değildir. Zira var olan yüz milyarlarca farklı çeşit kanıt, Evrim Kuramı'nın sözde "çürümesi" ile birlikte başıboş kalacaktır. Bu bulguları bir araya toplayacak, yine bilimsel bir kuram bulunmalıdır. Ve bu kuram, sanıyoruz ki Evrim Kuramı'ndan çok farklı olmayacaktır.
Uzun lafın kısası, Evrim Kuramı değişebilir, gelişebilir, bazı kısımları yanlışlanıp, bazı kısımları doğrulanabilir; ancak asla ve asla tamamen çürümeyecektir: Canlılar var olduklarından beri değişir, gelişir ve evrimleşirler, bu bir doğa gerçeğidir. Türler, uzun zaman içerisinde yeni türleri oluşturacak şekilde evrimleşebilirler, bu da bir doğa gerçeğidir. Bunlar, asla değişmeyecek gerçeklerdir, tıpkı Evren'in bildiğimiz noktalarındaki herhangi iki cismin birbirlerine eşit ve zıt yönde kuvvetler uyguladığı gerçeği gibi. Ancak Evrim Kuramı'nın genişliğini arttıran bazı teknik noktalardaki ayrıntılar değişebilir; ancak bunları anlamak için akademik eğitim görmek gerekir. Örneğin, nötral mutasyonların popülasyon içi sıklık oranı ile popülasyon fenotipinin ilişkisi, Evrim'in bir dalıdır ve Motoo Kimura tarafından "Evrim'in Nötral Kuramı" olarak adlandırılan bir kuramla açıklanır. Belki bu kuram yanlışlanabilir; ancak bu Evrim'in "çökmesi" demek değildir ve asla olmayacaktır. Archaeopteryx'in son bulgularla dinozorlar ile kuşlar arasında bir geçiş türü olmadığı, dinozorlara kuşlardan daha yakın olduğu anlaşılabilir (henüz kesinleşmemiştir); ancak bu,Archaeopteryx'in kendisinden önceki ve sonraki tür arası bir geçiş olmadığı anlamına gelmez ki bir geçiş türüdür. Darwinius masillae tüm maymunların 47 milyon yıl önce yaşamış atası olmayabilir ve lemurlara daha yakın bir tür olabilir; ancak bu, yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış, yeryüzündeki bütün maymunların (insanlar, şempanzeler, goriller, orangutanlar, makaklar, lemurlar, ay-aylar, vs.) atası olan bir türden lemurlara geçişteki bir tür olmadığı anlamına gelmez ki bir geçiş türüdür.
Yani Evrim, bu şekilde asla çürütülemez ve çürümeyecektir; çünkü günümüzde yüz milyarlarca farklı şekilde desteklenebilir bulgular ileri sürülebilir. Sadece virüslerin 1 yıl içerisindeki değişimi bile Evrim'in asla çökmeyeceğini gösterir veya Lenski deneyinde evrim geçiren E. coli bakterileri... Dolayısıyla bu saatten sonra zaten "Evrim Kuramı çürüdü." diye bir haberi asla görmeyi beklemeyin, çünkü bu kadar kapsamlı ve bilimin her alanına girmiş bir kuramın tamamen çürümesi olanaksızdır. Elbette kuram değişecektir, gelişecektir, kendisi evrimleşecektir; ancak asla tamamen çökmeyecektir. Burada önemli olan nokta şudur: bu teori çökse bile, Evrim'in doldurduğu bunca boşluğu bilimsel olarak dolduran bir başka teori gerekecektir; yani Evrim'i ispatlayan yüz milyarlarca farklı kavramı içine alan bir diğer teori. Bu da, yine Evrim Kuramı'ndan çok farklı olmayacaktır.
Evrim'in Çürütülebilirliği...
Burada çok önemli bir diğer noktadan bahsetmek gerekiyor: Bir "doğa gerçeği" ile o doğa gerçeğini açıklayan "kuramlar". Yukarıda bahsettiğimiz gibi, kuramların parçaları çürütülebilir; ancak tamamen çürütülmeleri çok zordur; çünkü yerlerine geçecek yeni kuram, eski kuramın bütün içeriğini kapsıyor olmalıdır. Ancak o kuramın açıkladığı "doğa gerçeği", apayrı bir olaydır. Bir doğa gerçeğini çürütemezsiniz. Evrim, bir doğa gerçeğidir. Kütleçekimi, bir doğa gerçeğidir. Evrim Kuramı, Evrim gerçeğini açıklayan bir kuramdır (hatta birden fazla kuramın genel adı olarak alınabilir). Newton'un Kütleçekim Kuramı, kütleçekim gerçeğini açıklayan bir kuramdır. Bu kuramların kısımları ya da parçalaır çürütülebilir. Tümünü çürütmek çok daha olanaksızdır (ancak örneğin Newton'un Yerçekimi Kuramı'ndan daha iyi kuramlar son birkaç on yılda ortaya atılmıştır; benzer şekilde Darwin'in kuramı, ilk ortaya atıldığı gibi kalmamış, değişip gelişmiştir). Öte yandan bu kuramların ele aldıkları doğa gerçeklerinin çürümesi, imkansızdır. Evrim, asla çürümez, çürüyebilir bir şey bile değildir; bir doğa gerçeğidir. Yukarıda açıkladığımız gibi, kütleçekimi de öyle... Ve diğer yüz binlerce doğa gerçeği de!
işte bunu anlamak, bir insanın bilimi anlamasındaki en temel noktalardan biridir. Bu sebeple bunları vurgulayarak söylemek, büyük önem arz etmektedir.
Umarız tüm bunlar, bizlerin neden bu bilim dışı kaynakların hiçbirine kulak asmadığımızı sizlere bir nebze olsun açıklayabilmiştir. Bu insanlar, kendi hayal dünyalarında yaşayan cahil kimselerdir ve bunların bilimsel bir kuramı, hele ki bu kadar kapsamlı ve güçlü bir kuramı, bırakın toptan çürütmeyi, bir kısmı hakkında yorum getirebilecek kadar bile vasıfları yoktur. işte bu yüzden onların ağzından bilimi öğrenmek, kişinin kendisini aptal yerine koymasından başka hiçbir şey değildir ve bu konuya ömürlerini harcayan binlerce bilim insanına hakarettir.
çok da sağlam olmayan bir karşı tez...
konuya, "canlılar milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişikliğe uğramadı" diye girersen,
evrimciler seni yer...
nasıl yani uğramadı?
islama aykırı bir kere bu söylem!
canlıların çevreye uyum sağlamak için geçirdiği değişimleri bırak,
insan türü bile binbir değişime uğramıştır.
boydan kısalmış, ömürden kısalmış,
kızıderili, zenci, sarı ırk gibi türlere ayrılmış...
ondan sonra herifler dalga geçince de dinsiz oluyorlar.
lan ben dinli halimle makaraya alırım o tezi!
iddia değil gerçek olan fosillerdir. darwin dediğin adam bu gerçeklik uğruna hayatının en ailesiyle geçirmelik dönemini çeşitli habitatlarda araştırma yaparak ve bunları kağıda dökerek geçirdi. mesela istesen en fazla on metre ilerde buzdolabına gidebileceğinin sezgisiyle gıda için kıçını yırtmadan ona ulaşabiliyor ve de 1 ve 0 lardan oluşan şu bilgisayar işletimiyle buraya bunları yazabiliyorsan. türkçesi; değişiyorsan evrim vardır. hiçbir araform ben araformum demez amk. olay öyle basit değil anlayacağınız. sınırlı bilgiyle evrimleşememişlikte bir araform örneğidir. hiç kimse aynaya bakıpta ben araformum da demez. insan topluluklarının bulunduğu her alan yapay seçilime daha fazla yer vermektedir. yapay seçilimler sağlıklı düşünmeyei(doğal seçilimi) engeller. mesela pitbull köpeği son zamanların yapay seçilimine örnektir. tek özelliği ne yapacağının belli olmaması ve amaçsızca saldırganlığıdır. insanlara bakın gitgide bu türe benzemekte. kimse ben pitbullum da demez.