kendimizi bir şey zannettiğimiz, egoist ya da narsist bir davranış sergilediğimiz, kendi içimizde "en büyük", "en yüce", "en ben merkezci" olmaya çalıştığımız şu zamanda, biraz evren hakkında "kocaman" bilgileri edindikçe; aslında ne kadar değersiz, ama aynı zamanda da, ne kadar "özel"* bir yerde olduğumuzu görebiliyoruz. aslında kendi içimizdeki çatışmaların yersizliğini gün yüzüne çıkartıyor bu arayış. neyiz, neredeyiz, ne yapıyoruz, amacımız ne? kendini sorgulama, empati yapma zamanıdır...
bir filmde gördüğüm kadarıyla; filmin sonunda kamera dünyadan geriye doğru zoomlayarak evrenin dışına kadar varıyordu. sonrasında, bizim galaksimizin bir uzaylının misketi olduğunu görüyorduk. hemen arkasından, o uzaylının da galaksisi bir başka uzaylının misketiydi. sonsuz bir büyüklük farkı var gezegenler, galaksiler...vesaireler arasında. başka bir uygarlık için bizim dünyamız basket topu olabilecekken, başka bir yaşam formu için misket olabiliyoruz. evren sırf bu yüzden sonu yokmuş gibi bir izlenim yaratıyor. kafayı yememek elde değil maalesef.
ben de herkes gibi evrenin sonunu merak ediyorum. şayet varsa, ne çıkacak karşımıza? zaten yanlış hatırlamıyorsam; "evren sonsuzdur, ama sınırsız değil" diye bir söz vardı. evrenin barındığı bir başka boşluk olması muhtemeldir. bilimle bunu düşünmek kafa yedirtici. ama din ile bakarsak, kaynağı hemen bellidir... bakış açısına göre değişiyor...
belki biraz uçuk düşünceler olabilir ama, asıl uçmazsak sorun olurdu. bizden daha fazla uçmuş insanlar var ki, birbirimizle bu konuları irdeleyebiliyoruz. bilimkurgu sırf bu yüzden ilgi çekicidir. kimse bir teori ortaya sürmese ne haberimiz olacak, ne de farklı düşünceler görüp, tartışabileceğiz. millet nasıl kafa patlatıyor ki, binbir çeşit tezden seçmece yapıyoruz. sorgulamak lazım çoğu şeyi, o kadar değersiz ve gereksiz bir ton şeyle uğraşıyoruz ki, asıl gerçeklerin farkına varamıyoruz. bu konuda beni etkileyen şeylerden biri de; "the contact" kitabı ve filmidir. izlemişsinizdir diye düşünerek diyorum; çünkü bu anlattığım çoğu şeyin bahsi geçiyor onlarda...
bir yandan evrenin cezbedici bilinmezliği, diğer yandan da, dinin getirdiği tabular ve dogmalar. az önce de dediğim gibi, o kadar basit şeylerle uğraşıyoruz ki, asıl güzellikleri kaçırıyoruz. dünyamızın, güneş sistemimizin... bırakın onları; galaksimizin dışındaki olan bitenler asıl bizleri ilgilendirmeli. birlik içinde yaşayamıyorsak; dışardan bizleri izleyen başka yaşam formları, bizlere daha çook kıçlarıyla güler...
samanyolu galaksisinin dış kesimine yakındır konumu güneş sisteminin. samanyolu galaksiside evren dik bir spiral olarak alınırsa, alt kısmında, yine dışa yakın bir yerdedir. yani gerçekten dışarıda bir yerlerdeyiz.
dünyanın konumu, onun,genç bir galakside yer aldığımızı gösteriyor.
hızı 300000km/sn olan 'ışık' veri olarak alınırsa yerimiz daha net anlaşılabilir.
dünyanın; ay, güneş, proxima centauri**ve andromeda galaksisi** ile
arasındaki mesafeyi ışık hızını birim alarak hesaplarsak ya da
diğer bir değişle aşağıda yazılı olanlardan,
ışığın dünyaya ulaşma süresine bakarsak:
güneş'in samanyolu galaksisi'nin milyarlarca yıldızından biri olduğunu ve
samanyolu galaksisi'nin de evrendeki milyarlarca galaksiden biri olduğunu
düşünürsek ayrıca bu galaksiler arasındaki boşluklar ve evrendeki kara madde*, kara enerji*, anti madde** gibi algı sınırlarımızı aşan,
homojen olmayan yapıyı da göz önüne alırsak...