Hepsi.yok kardeşim belime bayramlık hediyesi gibi kurdale bağlayacakmış orda bir duygusallık şırıl şırıl ağlamalar, yok anası oğluna kınalar yakacakmış orda ayrı bir ironik sahne, bıçak kesmedi, davulsuz olmadı, ayakkabısı saklanmadı, kurbanı gelmedi...resmen çılgınca bir eziyet. Hatta klinik bir durum haline getirmiş bu millet cânım müesseseyi. Biri de çıkıp demiyor güzel kardeşim nevrotik misin sen az önce şakır şakır ağlıyordun bak akan rimelin kurumamış süzülüyor yanaklarına hala şimdi davul zurnayla göbek mi atıyorsun, bir yudum su iç al bir sinikırs ye sakinleş diye?
Yaz ortasında şöyle lümpen sayılabilecek bir dost meclisinde iş çıkışı sefası sürülürken geçen bir sohbetimize ortak edeyim sizi müsaadenizle. iki dirhem bir çekirdek ömründe el öpmek kadar bile küçük bir geleneğe dahil olamamış beşikten varlıklı bir ailenin evladı olan hanım bir arkadaşımız var. Diğer yanımda da yazılımcı bir beyefendi. Adam diyor ki:
- ben inanmıyorum artık kedi, kraliyet ailesinden eş bulsam çok mutlu olsak yine bu düğün meseleleri kapıya dayanınca koluna Trabzon burması kapısına davul zurna ister.dna sı değişir parlak şeyler gördükçe Nişan kurdalesi yutacak sarkazme ulaşır.
Daha önce tesadüf etmediğimden mütevellit aksini iddia ediyorum. Kendimden ve birkaç ahpabımdan yola çıkarak gerekçelerimi sunuyorum. Masadakiler dinliyorlar güzel güzel destekleyenler var sözlerimi. Sonra sıra bu hanım arkadaşıma geldi ve senlik başladı.
- dediği doğru. Ben davul zurna olmadan gitmem dedim son anda.gecenin bir vakti kendi ailem dahil davul zurna arattırdım.
Veee işte sihirli cümle geliyor. Şu milletin kaç evladının saadeti harcandı bu cümleyle.
- öyle deme kedi bana da diyorlardı da inanmıyordum saçma geliyordu.
" bir kere yaşanıyor nihayetinde her şey olsun istiyor insan saçma dediğim şeylere ortak oldum başrol oldum hatta".
Sustum tabi bir an için. Ciddi misin bu pespayeliği yaptın mı gercekten diye soran gözlerle baktım. Güzel de anlastik o da onayladı başıyla. Her sey dediği neleri kapsar bilmem ama biz de adet mi biter. Düğün safsatası için ayrı bir tim var bence. Nasıl biliyor musunuz? Bir mesire yeri düşünün yeşillik şu kenarı. Bir ağacın gölgesinde sere serpe çılgınlar gibi uzanmış işsiz bir takım var. Kadro şöyle:
1) yaş haddinden artık ordudan çıkarılmış bir bascavus
2) çok öğrenci bırakmaktan kadro bulamamış bir de dil sorunu yüzünden bir türlü doçent olamamış gereksiz insan
3) tabi ki mahallenin berberi
4) her konu hakkında duyar kasan kitabın ortası iticiliğindeki emekli devlet memuru teyzemiz. Oğlu ODTÜ de onu unutmayalım
5) dünya yansa kendi bildiğinden donduremeyecigimiz ölmek üzere olmasına rağmen laf yetiştirmekten aşağı kalmayan bir ihtiyar.yalniz akraba olması ön şart. Neden çünkü o eski ve haklı. çok çektiler çünkü
6) milli değer kavramını "gelin hamamına sahip çıkalım" dan öteye götürememiş yenge
7) kahvehane eşrafının demirbaşları kurulu üyelerinden birkaçı
8) fısıldayan ve ruhunu ele geçiren aslinda hormonlarinin esiri gelinin kız kardeşi
Bence bu seçilmiş arkadaşlar ağızlarının kenarında küçük bir ağaç dalını çevirirken güzel popomuzdan ne uydursak da eğlence çıksa hem de aile kuracaklara eziyet manasında tecrübe olsa diye düşünüp bu saçma sikik davranışları sokmuşlar hayatımıza. Elbette bu tek yanlı bir mesele değil. Saçmalayan ve ne isteyeceğini şaşıran gelin hanımla birlikte, "ben düğün dernek istemem boşa masraf yorgunluk" diyen gelin adayına annem hakkını helal etmiyor bir erkek evladıyım napalim diyen beyin kivrimlarindan şüphe ettiğimiz bu anasız sicmaya gidemeyen damat adayı kardeşimiz de suçlu. Bu saçmalıklara ortak olanlarla yarı yarıya her şey.
Bu minör depresif tiplerin düğün salonunda havalarda uçuşturduğu gobeklerin müsebbibleri öz kaynakları belli aslında da...kadınlara ve hatta annelere saldırdığım sığlığına düşün istemem.
Muhakkak analitik bir değerlendirme yapılsa sağlam bir vak'a olarak literatüre geçer bu düğün merasimlerimiz ama sabah sabah da en fazla dalgasını geçeriz. Dediğim gibi evlilik bambaşka bir akit...Çok daha hassas, kalben ve ust duzey eglenceli devam edebilecek bir paylaşımken bu hallere kadar getirip ayaklara düşürdünüz.
Siz halaybaşları beyler siz balayısız evlenmemci hanımlar yüzünden...biz ütopya olduk.
yok efendim makas kesmiyor, bıçak bilemiyor, araba gitmiyor, kapı açılmıyor vb normalde kesen makas bize mi denk geldi hay aksi denip cepten 50 kağıt çıkartılıp makas sahibine uzatılınca hoop diye kesiverir makas. düğün sonunda oğlan tarafının cepler haliyle boşalmış olur. bazıları da şanslı olur ama;
geçtiğimiz yaz kuzenimi evlendirdik, gelin almaya gelecekleri zaman damat tarafı "kapı tutma" geleneğine hazırlıklı gelmiş. 2 adet av tüfeği ve 3 bin lira başlık parasıyla. kuzenim, biraz mal olur kendisi, millet kapı tutup açmayınca ağladı zırladı ben öyle şey istemem dedi neyse açtılar kapıyı mecbur baktı ki kayınbabası kapıda 2 tüfek ve parayla bekliyor. gözleri büyüdü yaptığına bin pişman oldu ama kapı tutma olmadığından vermediler. bu da böyle bir anımdır.
Hayatımda bir kadına yapılabilecek en büyük bilinçaltı hakaret olan bele kırmızı kuşak bağlama ve kanlı bez bekleme geleneklerinin kafa kafaya yarıştığı , kafa kafaya girişmesinin içinde beklendiği gelenekler zinciridir .
Gelinin ayağının yere değdiği an ortalığın savaş alanına dönmesi.
Doğuda ve karadenizde var böyle tuhaf bir gelenek. Hali vakti yerinde olanlar tabanca sıkar, düğünün kırsal sakinleri artık pompalı mı olur, otomatik mi olur, poze mi olur tüfek sıkarlar. Çoluk çombalak kuru sıkı sıkar. 60 yaş üstü adamların baba yadigarı Kırıkkale mavzerleri olur. Onlar da sıkılır. Çok sıkılmasından mütevellit jandarma gelir bakar ki köy düğünü bir astsubay beylik mp5ini çıkarır o da sıkar. Jandarmayı gözleyen korucular "gomtanım bunu siz için sıhıyom" deyip keleşle sıkar. Bir Allah kulu da demez ki yeter artık sıkmayalım.
- düğün öncesi geline kayınvalide, görümce, yenge ile beraber gezilerek yapılan iç çamaşırı alışverişi. (Gelinimiz oğlumuzu yatakta mutlu etsin düşüncesi. Küçük düşürücü)
- takı merasiminde kimin ne hediye getirdiğini birisinin elinde mikrofonla çığırtması.
açık ara nişan bohçası.
annen karşı tarafa bohça hazırlarken darlıyor. 'çocuğum babasının bedeni neymiş sor, annesi bu rengi mi sever şunu mu sor' vs vs. sonra karşı taraftan bohçalar geliyor. asla kullanmayacağın yemeniler, atlet, külot, her bohçadan çıkan seccade, tesbih, havlu. ve lif. evet, lif. ev lif deposuna döndü resmen. nereye konulacak bu kadar zımbırtı onu da bilemiyor insan.
benim için düğün fotoğraflarıdır. çok korkuyorum amk, böyle aptal aptal pozlar ver diye tutturacaklar. e el mahkum bilmem kaç milyar milyon harcamışsın.