isra süresinde şöyle geçer: her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. bir mealde de : her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. burda ki kendı çabamız irademizdir.
Berzah aleminde nikahımız kıyılmış zaten. Yani benim kaderimde Jason statham olsa ben illa ki zall ile evleneceğim diyemem. Yani gönlüm bir yerden sonra jason a kayar bir şekilde, zall ı unutur giderim. *
Çok sık sorulan bir sorudur, hatta m.s.354-430 Yılları arasında yaşamış olan st.augustinus tarafından cevabı bulunmuştur. O kadar eski bir sorunsaldır yani.
Konu tanrının kaderi ve zamanı nasıl gördüğüyle ilgili, biz tanrıyı çoğu zaman insansı olarak tasvir ediyoruz zihnimizde, bu da hatalı düşünmemize neden oluyor. Tanrı zamanı bizim gibi görmüyor, geçmiş ve gelecek ve şu an bir bütündür, bizim için ise sadece şu an vardır.
O yüzden tanrı insanın iradesine müdahale etmeksizin seçimlerini önceden bilir. Çünkü tanrı için zaman kavramı bizimki gibi olmak zorunda değil. Adı üstünde tanrı.
Not: tanrı yada allah yada god, elmanın yeşil mi yoksa green mi olduğunu tartışmak gibi.
Sanırım ikisi de ama kadere daha çok inanıyorum bu konuda ... Umarım alınyazımda sen varsındır sevdiğim .Gözlerimdeki ve yüreğimdeki aşkı sonsuzluğuna taşımak isterim.
Kader anlayışı, özellikle de yanlış bir kader anlayışı insanı miskinleştirir ve güçten düşürür.
Şükür anlayışı da böyledir. Bu gibi olgular insanı hak arayışından geri döndürür. Tamahkar yapar ve güçsüzleştirir.
Herkes attığı her adımı, aldığı her nefesi kendi iradesiyle alır. Hiçbir inanç kaderi yaratıcının yazdığı bir senaryo olarak lanse etmez.
inançlı ya da inançsız olmanız bir yana şükür sadece allah rızası içindir, dünya hayatı içinse bir şeyleri kısmet diyerek ötelemek ya da hakkınızı ite köpeğe yedirip şükretmek aptallıktır.