Geçen hafta dayımın kızının vefat haberini aldık. 22 yaşındaydı doğuştan hastaydı. Yengemden allah razı olsun o çocuğa kendinden güzel baktı, kuzenim yataklarda yatıyor yaralarından sebep yıkanamıyordu her gün hasta beziyle silerdi onu. Mis gibi kokardı melek gibiydi aynı. Apar topar memlekete gittik tabi ertesi sabah erkenden. Dayımı öyle gördüm ya dünyamız yıkıldı gerçekten çok zor. Allah tüm hasta sahiplerine şifa versin, ölenlere de rahmet eylesin. Kızcağız zaten yaşayan melekti son ayları kocaman yatak yaralarıyla inleyerek geçti. Son günler artık o tepkilerini de vermeyi bırakmış anlattıklarına göre. Öldükten sonra da gözlerini kapatamadılar öylece gömüldü. Annemin yorumu yavrum dünya nimetlerini tadamadı ki gerçekten de gözleri açık gitti. Sözün bittiği cümle oldu bu.
70 yaşlarında bir amcayı tanıyorum.
40 yaşlarında oğlu ölmüştü.
Şöyle bir cümlesi çok dokundu:
Eskiden köpek gibi çalışırdım ağır işlerde çalışırdım canım çok acırdı. Fakat uyuyunca dinlenince geçerdi. Fakat bu geçmiyor. Uyuyorum, uyanıyorum geçmiyor. Nereye gitsem benle...
Hiçbir kelimenin anlatamayacağı bir acı , hem fiziksel hem ruhsal hissedilen ve hep içinde kalan bir yara.Bu acıyı yaşamadan önce , mübalağa yapmak için ne kadar rahat kullanırdım bu iki kelimeyi...Aylarca karnında taşıyorsun kendi canından vazgeçip ona can vermek için elinden geleni yapıyorsun, sonra melek olup gidiyor.
Yönetmen : Hulki Saner
Senaryo : Hulki Saner
Yapımcı : Hulki Saner
Müzik : Cengiz Tekin
Görüntü Yönetmeni : Abdullah Gürek
Oyuncular : Halil Taşkın, Yusuf Sezgin, Coşkun Göğen, Selma Sonat https://www.youtube.com/watch?v=DKdRbD2XpLU
her gün binlerce annenin yaşadığıdır. kimisi doğumda daha kucağına alamadan, kimi henüz kokusuna doyamamışken, kimi diplomasını aldığını görmeyi beklerken, kimi kazık kadar olup torununa kadar görmüşken, kimi hiç beklemediği anda yaşar bu acıyı. elbette ölümlerin hepsi kötüdür ama bunun içi yaktığını söylerler. belki de ana olmadan anlayamazsınız dedikleri doğrudur.
allah bizim annelerimize yaşatmasın, söylenecek çok şey yok.
tarifi olmayan, anne baba olmayan birinin anlayamayacağı, dünyanın en zor ve en kötü duygusudur.
bakınız, sizler sıcacık yuvanızda oturuyorsunuz belki de. anne ve babalarınız sizler için ne fedakarlıklar yapıyor, nelere katlanıyor hiç düşünmüyorsunuz.
ben de öyleydim bir zamanlar...
ve şu an çok iyi biliyorum ki, bir anne ve babanın en çok istediği şey, evlatlarının iyi yetişmesi, iyi yetişmeyi siktir edin, evlatlarının en güzel şeylere sahip olmasıdır.
bir baba olarak çok net söyleyebilirim ki, beni şu dünyada en çok mutlu eden şey, çocuklarıma birşeyler almak, onları iyi yaşatmak, onları mutlu etmektir.
ve bir anne ve babanın hiç düşünemeyeceği şey de bir gün evlatsız kalması, evladından bir şekilde ayrı düşmesidir.
allah kimseye evlat acısı yaşatmasın, kimseyi evladının yokluğu ile sınamasın.
bir baba olarak şimdi kendimi berkin elvan'ın ailesinin yerine koyuyorum, koyamıyorum da aslında...nasıl koyabilirim, nasıl bilebilirim ki.
bakınız benim bir oğlum var.
7. sınıfa gidiyor. geçtiğimiz hafta okulda kardeşi ile kavga etmiş. sonra ben eve geldiğimde annesi ile kavga ederken buldum, olayı öğrendim ve çok sinirlendim. çocukların ikisine de bağırdım çağırdım. sonra hanımla birlikte markete gittik. benim oğlan korkmuş ve evden çıkıp gitmiş. market dönüşü eve geldik çocuk evde yok. siteyi mahalleyi talan ettik yok...
camiye gittim, parklara gittim yok.
oğlum yok...o geceleri gidip gidip öptüğüm, bu yaşa getirmek için binbir zahmet çektiğim, hastalığında hastalandığım, üzüldüğünde üzüldüğüm, mutlu olduğunda dünyaları bana veren evladım yok.
polise haber verdik hanımla, mahallede komşular, biz, 3 tane de polis ekibi ile çocuğu aramaya başladık.
ağlıyordum, hanımı ise hiç sormayın zaten.
o anlardan birinde bir an içime bir şey düştü. inanın umudumu yitirdim, aklıma saçma sapan ve feci şeyler getirdim. hayır kendimi geçtim hanımı nasıl zaptedeceğim onu düşünmeye başlamıştım oğlumun yokluğunda...
işte o umutlarımı kaybettiğim anda anladım evlat acısının ne olduğunu.
neyse ki ikinci saatin sonunda meğer bizim oğlan mahalledeki caminin ikinci katına çıkmış saklanmış, hatta bir de güzel uyumuş. sonra camiyi kapatmışlar. bizimki cami kapanınca camdan atlamaya kalkmış, ama yüksek olduğundan atlayamamış, camda bekliyor, mahalleden dayının biri bulmuş onu orada. sonra bizi tanıyan mahallenin delikanlılarından biri benim oğlanı almış ve telefonla beni aradı.
çocuğumun bulunması haberi ile içimde oluşan duygu yoğunluğunun tarifi olamaz. anlatamam bunu teknik olarak mümkün değil zira.
o an sadece arabanın kaportasına başımı yaslayıp ağladığımı hatırlıyorum.
oğlumu, canımı kaybettiğimi zannederken tekrar kavuşmuş ve ona sarılıyordum...
işte benim yaşadığım bir saatlik bilemedin iki saatlik evlat acısı.
bu iki saatlik evlat acısı tabiri caiz ise anamı sikti arkadaşlar. evet evet...tam olarak böyle.
ve bir kez daha anladım ki insanın evladından kıymetli hazine, insanın evladından tatlı bir meyve yoktur bu dünyada.
şimdi düşünüyorum da, berkin elvan'ın ailesini düşünüyorum.
şu an şu dünyada yerlerinde olmak istemeyeceğim yegane kişiler.
zira acının en tarifsizini, en büyüğünü yaşıyorlar.
ve bakıyorum da, evladın ne olduğunu bilmeyen, evlat sevgisi nedir bilmeyen ve insan dahi olamayacak bazı yaratıklar neler neler yazıyorlar şu an.
siyasiler üzerinden propoganda aracı olarak konuşulamayacak kadar derin ve kutsal bir acıdır. hele ki esed diyen iki yüzlü ve kul hakkı yiyiciler tarafından hiç.