eğer taşınma il, ülke değiştirme durumlarını yaşadıysanız artık eviniz neresi pek bilemezsiniz özlediğiniz sadece cocukluğunuzun geçtiği yerdir. bu yüzden de gurbet denen şey insanın çocukluğunun geçtiği büyüdüğü yerden uzağa düşmesidir neresi olursa olsun geri dönüşünüzde hissettirdikleri hüzündür gülümseten ve ağlatan bir hüzündür özlemdir...
evi özlemenin bir diğer anlamıda samimiyeti, sevgiyi,saygıyı,naz yapmayı,kendi işini evdeki başka birine sen yapıver ya diyebilmeyi,surat yapmayı surat yaptığında eninde sonunda barışacağınızı bilmeyi,güveni,cümlelerini yanlış anlar mı diye korkmadan söylemeyi,kahkahanın ve şımarıklığın dibine vurmayı özlemektir..belkide hayatta en güvenilir yerdir ev. ve yine evi özlemek demek; sıcak sohbetler eşliğinde kahvaltıları özlemek demektir, gece yarılarına kadar süren uzun muhabbetleri,kıkırdamaları baban gelip 'hadi evladım saat kaç oldu yatın ya' demesini özlemek demektir.evi özlemek huzuru özlemek demek..
Yurttan içeri her girdiğinde, bir an kek kokusu aldığını sanırsın ama hepsi burnunun bir aldatmasıdır. Annenin 'hadi çay koydum, kek de var' diyen tiz sesini duyacakmış gibi olursun. Ama tek duyabildiğin öğrencilerin birbirine giren sesleridir. Yatağına yatarsın, dünyanın en rahat yatağı olsa bile annenin kullandığı yumuşatıcının kokusu olmadığı sürece anlamsızdır. Etrafındakilerle kavga ettiğinde, sevilmeme duygusuyla yıkılır, seni dünya yıkılsa bile sevecek olan ailenin yanında olmak istersin. Şimdi evde olsam, bana bakan sevgi dolu gözlerle televizyon izlesem, kestane pişirsek mesela diye düşünürsün. Ama o fırsat arada bir geçer eline, göz açıp kapayana kadar da geçer, gider.. En çok da evin içindekileri özlersin, evi özlemenin sebebi de zaten, içindekilerdir.
saplantılı bir yengeç burcuysanız, küçükken gidilen tatillerde daha yoldayken evden 100 km uzaklaşıldığında ortaya çıkan duygu. evden ayrı kalmak, başka bilmediğin bir yerde uyuyacak olman seni içten içe öyle bir üzer ki bunu kimseye anlatamazsın. hep teselli etmeye çalışırlar ama onlar bilmez ve acıtırlar...
feci bir durumdur. o anda neyle meşgulsek onu birakip gitme hali yaratır insanda.
bulundugun ortamdan kurtulmak istersin. annenin o meşhur yemeklerini tekrardan yiyebilmek için yapmayacagın sey yoktur. artık o raddeye kadar gelmiştir bünye,gözbebklerin büyümüştür. tıpkı hanımeller reklamındaki gibi özledim koştum geldim dersin anneye. (bkz: en cok cocuklugunu ozlemek)
anneyle aynı yumuşatıcıyı kullansan bile aynı zevki vermez.
yaptığın yemek hoşuna gitmez.
telofonla konuşmak yetmez.
kendini bir anda otogarda bilet alırken buluverirsin.
o yol bitmez...
evet yol sonunda sığınmışsındır aileye, huzur...
Bazen güzeldir. eger özleyebileceginiz bir eviniz yoksa ya da eviniz varsa fakat siz parça parçaysanız, hiçbir yere ait değilseniz, bu yüzden de özleyebileceğiniz belli bir yer yoksa, evi özlemeyi de özlersiniz.
Zaten bu durumdaysanız, yılmaz erdogan'ın dediği gibi bir durumdasınızdır;
"...ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra.."
sebebi ne olursa olsun evden ayrı kalınma süresi içinde hissedilendir. en kısa evden ayrı kalma yolculuğu için, sabahın köründe işe gitmiş olmak, akşama kadar yorgan yastığın hayalini kurmak. kapının önünde anahtarın çevrilme sesiyle fresh bir mutluluk yaşamaktır. ve ev kapısının önüne welcome gibi paspaslar koyanları kınamıyorum, artık onları aptal bulmuyorum. aksine şirin bile geliyor. bazı film isimleri de sempati uyandırır oldu "lassie yuvaya dönüş" gibi..hayat işte sürprizlerle dolu.