dikkatli düşününce, çocuklarının uzaklaşması sayesinde kursağında kalan mutluluktur. eskiden bir koca tabağa dilimlenir hep beraber yenirdi. güzeldi de, şimdi tabağını alan bilgasayar ın başına geçiyor. aynısı mangal için de geçerli.
akşam yemekleri hep beraber yenirdi bir de, çok değil 2 sene önce biz de de.
Çok güzel bir hatıramın (benim açımdan utandırıcı denilebilir, hatırladıkça üzülürüm ve duygulanırım) olduğu durumdur. Olay şöyle vuk'u bulmuştur;
Sene 1991 ya da 1992 olsa gerek. Ben hayâl meyâl hatırlıyorum, ama annem anlatır hep. Bir kış akşamı. Vakit gece yarısı. O gecenin gündüzünde ve dahi bir kaç gün öncesi ve sonrası çok hastaymışım. Zaten lise çağına kadar hep hastalıklarla boğuştum. Özellikle de ilkokul çağının bitiminin sonuna kadar olan süreçte. Küçükken çok inatçı olduğumu söyler annem, babam ve ailem kısaca. Gece yarısı uyanınca tutturmuşum karpuz yieyecem diye. Annemle babam "Oğlum bu vakitte, kış günü sana karpuzu nereden bulalım?" dedilerse de dinlememişim ve ayak diremişim. Babam da garibim ne yapsın almış sırtına ceketini, el mahkum çıkmış dışarıya yağmurlu kış akşamında bana karpuz bulmaya. iyi de; kışın, gece yarısı, Adana' da nerede karpuz bulunur ki? Hem de taa o senelerde. Açık manav ya da seyyar karpuzcu bulması imkansız gibi bir şey. Açık bulduğu manavlarda da karpuz yok. Son çare olarak açık olan lokantalara bakıyor canım babacım. Sorduğu her dükkan, her kişi soruyor babama hanım falan aş mı erdi diye. O da "Yok" diyor, "bizim son numara hastaydı, gece vakti uyanınca karpuz isterim diye tutturdu." Ona alacağım. Sonunda bir lokantada buluyor babam karpuzu, adam babamın benim için yaptığı fedakârlığı görünce para bile istemiyor. "Geçmiş olsun, bizden de çok selam söyle ve bizim yerimize de öp ufaklığı." diyor. Canım babacım da eve getiriyor karpuzu ve ben yiyorum, karpuz krizim geçiyor. Hâlâ hatırladıkça duygulanırım, gözlerim dolar. Şu anda bile ağlamaklı oldum. Buradan da söylemek istiyorum; Canım babacım, seni çok seviyorum. iyi ki varsın ve iyi ki benim babamsın. Hakkını asla ödeyemem. Sen bana insanın sevdikleri için ne kadar fedakâr olması gerektiğini öğrettin. Umarım sana layık bir evlât olabiliyorumdur. (hiç sanmıyorum ama)
Buradan anne-babasının kıymetini bilmeyen, onları aşağılayan, onlardan utananlara sesleniyorum: Anne-babalarınızın kıymetini bilin. insan mutlaka başka bir eş, sevgili bulabilir. Ama onların alternatifi yok.
çocuklarına yansımayan mutluluktur. baba karpuzları arabasına koydurtur, karpuz aldım diye gülerek karpuzları yukarıya taşımanızı ister. telef olan ve karpuz taşımaktan kolları uzayan çocuklara sahip babanın anlık durumudur.
her zaman babanın eve getırmedigi sadece arabaya koyup sonradan evin onune geldiginde evdekı evladını tasınacak esyalar var diyip cagırdıktan sonra cocuguna tasıttıgında evlat ıcın bu sureklı yasandıkca evladın o mutluluk ıcınde kendıne yer bulamaması seklınde de gorulebilir.
satıcının kesmece uygulaması yoksa, karpuzun iyi çıkmasıyla katlanan, kabak çıkmasıyla sıfırlanan bir mutluluk türüdür. karpuz, anne ya da varsa yetişkin evlat tarafından kesilerek, yemeğin sonuna kadar soğuması için derhal buzluğa kaldırılır. artan yarım karpuz poşete konularak yarınki kesim için dolaba konur.
asgari ücretle ev geçindiriyorsa bir çok kişinin anlayamayacağı mutluluktur. çünkü artık yaz gelmiştir karpuz çıkmıştır . artık akşamları eve yiyecek ne götüreceğim, çoluğun çocuğun karnını nasıl doyuracağım? ay sonunu nasıl getireceğim? sorularının cevabını fazla düşünmeyecektir. karpuz , peynir , ekmek ile ucuza karınlarını doyura bilecektir. karpuz bitene kadar rahattır mutluluk yüzünden eksik olmaz.
cebinde 5 kilogramlık karpuza 13 lira (istanbul şartlarında) verebilecek kadar parası olan babanın yüzündeki mutluluktur. hayat ne kadar pahalı demek değil amacım ama hakikaten pahalı yahu.