mütehassis ruhum yokluğun uçsuz bucaksız bayırlarına seferi, mütehassıs bedenim namussuzluk kokan çift kişilik yatakların neferi. bedçehredir umutsuzluk, yokluyor umut kokan yarınlarımı; içine çekiyor kokluyor kapanmayan yaralarımdan akan çaresizliği. bendegi etmişim yıllardır bendeki o en derinlerde gizlediğim şehvetimin bedpesendliğine başını eğen masum hayallerimi. durmayın kesin bu kimsesiz başımı, alıp başımı gideyim lakin kesemez zülfikar dahi bedenimden herhangi bir parçamı bir tutam zülf-i yar gibi...
işte öylesine bir tebessümdür ki bu kelimeler dahi sesini çıkarmaya korkar, eğerler başlarını önlerine bir suçları varmış gibi. o en psikopat, şiirlerini masumların kanıyla yazıp ilhamı şeytandan alan şairlerin bile dile getirdiği mısralar böylesini görünce susar, o kadar kirlenmemiştir ki hiçbir dize. yazana kadar bakiredir hepsi ve bu denli bir ahlaksızlık öylesine göz yanıltıcıdır ki bakire kalır sonsuza dek, anlatılmaz çünkü ama vardır onu her daim yoklayan birileri ve sizin yoklayacağınız gün kalır elleriniz bomboş öylece.
düşünün bi ya. sizin bacınız, elaleminki değil bakın özbeöz kız kardeşiniz bir gün eve geç geliyor. hayal edin bir, kullanın şu içi bomboş olmasına rağmen neden taşıdığınıza anlam veremediğim beyninizi. kafanızda hâlâ canlandıramıyor musunuz, peki... ama acımasızca yargılamayın beni içi boş düşünce balonlarınızı doldurma cüretinde bulunduğum için...
ağustos'un zebani sövdürten sıcaklarının altında beş kuruş para uğruna getir götür yapıp elalemin pizzaboy fetişisti dul karılarının elle tacizlerinden kendinizi kurtaramadığınız bir gün deli yürek miroğlu bakışlarınızla yeter be deyip istifanızı verir, böyle sapık karısının ''dominanım ben senin sen beni s.kemezsin ben seni s.kerim!'' gibi mülevves laflarına dahi ''karım o benim hem sever hem s.ker'' düşünceleriyle boyun eğen hanımköylü içgüveysi erkekler misali düşünceli bir şekilde yerdeki şekillerin kenarlarına basmadan yürürken manavın önünden geçersiniz. manav tezgahına envai çeşit sebze meyveyi dizmiş böyle elinde hıyarını çatır çutur yiyordur. o öyle çatur çutur hıyar yiyince canınız kalır parmağınızın ucunu üç kez yalayıp üç kez şeyinize götürürsünüz umma olmamak için sonra cebinize bakarsınız kaç param var diye ama bikaç hıyar alacak paranız dahi yoktur. sizden Âl hıyar da yoktur ama elalemin hıyarı daha lezzetli görünüyordur göze işte. o yüzden bari kız kardeşiniz arada bir meyve yesin diye hıyarını ısırmaya devam eden manav görmeden üç beş tane şeftaliyi aşırır böyle ikisini kendinize meme yaparsınız hani dikkat çekmemek için o şekilde koşa koşa evinize gidersiniz.
eve geldiğinizde saat dokuzu beş geçiyordur, hava da iyice kararmıştır tam böyle abedi pele kafirun el habbi gersü azam cinlerinin tahrip ve tahrik gücü yüksek cinsel organlarıyla etrafta volta attığı vakitlerdir. kız kardeşinize seslenirsiniz, hiç ses etmez böyle sanki evde yok gibidir halla halla üstüne yerleştirdiğim takip cihazlarında evde olduğu görünüyordu dersiniz aaa bi bakarsınız ki bacınız takip cihazını üstünden söküp gizli kamera yerleştirdiğiniz saksının dibine gömmüş.
beyninizden vurulmuşçasına her yerde bacınızı aramaya başlarsınız. halıların altına dahi kaldırıp bakarsınız belki bacım girmiştir buraya benimle saklambaç oynuyordur diye kendinizi yatıştırırsınız böyle, aramaya devam ederken banyonun kapısının kapalı olduğunu fark edersiniz. bi süre çok afedersiniz bacım ihtiyaç mı gideriyor diye kulağınızı kapıya dayarsınız ama hiç ses de yoktur hani; o an aklınıza gebelik testinin pozitif çıkması sonucu oluşan sessizlik gelir ''aha kesin hamile bırakmışlar bunu fail-i meçhula gitmiş kim lan acaba inş zengindir puh yazıklar olsun'' diye bir salise içinde aklınızdan geçirir; uçan tekme vurarak kapıyı kırıp girersiniz ama bacınız orada da değildir.
delirme aşamasına gelirsiniz, saat on biri deği; bacınızı yirmi beş geçiyordur artık. çaresizce mahalleden eski eşkıya dostlarınızı toplamaya gitmeye karar verirsiniz, o kırk haramiler gibi asmak kesmek kelle uçurmak yıllarınız geçmişte kalmıştır artık pizzaboyluk yapmışsınızdır uzun süre; sizi yumuşamış görmesinler diye halil ibrahim türküsünü açarsınız böyle canpolat dersiniz elinizde tespihle evde volta atarak. tam kendinizi hazır hissedersiniz, evden çıkmak üzeresinizdir ki evinizin yıllardır yağlamadığınız çelik kapısı ''grrrğğrğrğrççç'' diye yavaşça açılmaya başlar...
kapı açılırken arkada sinan çetin'le film gibi müziği çalıyordur nereden geldiği de belli değildir müziğin ama işin sonunda mutlu son olmayacağı kesindir. kapı ardına dek açılınca of allah'ım çok kötü be... kız kardeşiniz yüzünde daha önce görmediğiniz ve bir daha da göremeyeceğiniz o tuhaf tebessümle karşınızda duruyordur. o öylesine bi yüz ifadesidir ki en iyi ihtimalle bacınızı iş çıkışı erkekler wc'sinde topuklu ayakkabıyı pisuvarın kenarına koydurup yüzünü de duvara bastırıp hani inlemesin diye ağzının açıkta kalan kısmına bastırarak git gel yapmışlardır...
izaha bile gerek yoktur o tebessüm ki namusunuzu 32 yerinden bıçaklamıştır çoktan. hemen koşup duvardaki geyikli halının üstünde duran eşkıyalık yıllarınızdan kalma tüfeği alıp tetiğe basarsınız ama tüfek yıllardır kullanılmadığı için ateş almaz, kız kardeşinize bir dakika bekle vurucam seni dersiniz o da tamam abi der; tüfeğin bakımını yaptıktan sonra bu sefer kız kardeşinizi karnından vurarak oracıkta gebertirsiniz. ölmüştür ama cinayetinize sebep olan, suratındaki o tebessüm hala gitmemiştir.
kız kardeşinizin cesedine keçeli kalemle sakal bıyık çizersiniz, bir de başına poşu bağlayıp gövdesine dom dom kurşunları asarsınız siz olduğunuzu sansınlar diye. annenizden kalan altın bilezikleri alıp kaçacağınız sırada, polis sirenlerini duyunca kaçmaya vaktiniz olmadığını anlar şöyle bi camdan dışarı bakarsınız atlarım diye bayağı da yüksektir ama işte mecbur atlarsınız. hızla aşağıya düşerken kollarınızı çırparak uçmaya çalışırsınız bi umutla ama işe yaramaz şakkk diye yere yapışırsınız. hemen millet toplanır böyle başınıza ana haber bülteni muhabirleri falan gelmiştir tabi siz de ölmüşsünüzdür. kameramanlar başınıza toplanan kalabalığı çekerken kadraja sinan çetin girer ve ''film gibi ya.'' deyip ortalıktan kaybolur...