hangi sevgilimle sinemasina gitmis oldugumu ilk once hatirlayamadigim, sonra gosterim tarihine baktigimda jetonun dustugu film. filmin ta en basinda aglamisimdir. o da taksidi guclukle odenmeye calisilan televizyon yere dustugunde.
civan canova ve azbuz görünmesine rağmen altan erkekli olmasa "oyuncu diye kimi izliyoruz biz?" dedirtecek film. yapmacık tavırlarıyla mehmet ali alabora, yarım yamalak türkçesiyle sibel kekilli pek bir eğreti durmuş filmde.
--spoiler--
o kadar işkence görüp tanınmayacak hale gelmiş mustafa'nın * hala şeyinin derdine düşmesi de ilginç tabi.
--spoiler--
şehmuz ismini duyduğumda aklıma gelen, izlenmesini kesinlikle önerdiğim izlenebilecek yerli filmlerden bir tanesi. m.ali alaboranın performansınında göze çarptığını söylememek haksızlık olur.
dün gece uykum kaçınca kanald-d de tekrar izlediğim izleyince uykumun tamamen kaçmasına neden olan film.
12 eylülün işkence yüzünü iyi anlatan bir film.
oyunculuklar da iyi.
işkenceciledeki zihniyet biçim değiştirmiş olarak yargıda ve hala yürütmede devam ediyor görünen.
solcuların, komünistlerin, kendine devrimci diyen enteresan tiplerin samimiyetsizliğini, gerçek dışılığını bana tekrar tekrar hatırlatan film. bazı kesimlere haksızlık edilmesi, işkence uygulanması, kötü davranılması o kesimlerin benimsemiş olduğu görüşü haklılaştırmıyor ne yazık ki. filmden bir diyalog:
mustafa: abi benim hiçbir şeyden haberim yok, benim bu işlerle hiç ilgim yok abi. ben kendi halinde sade bir vatandaşım.
hoca: ben de ilkokul öğretmeniyim. ama, ikimiz de onlar için tehlikeliyiz. hem de çok tehlikeliyiz.
mustafa: benim ne tehlikem olacak? ya benim ne sağla ne solla ilgim vardır. ben basit bi işçi parçasıyım. bu işlere hiç aklım ermez ki zaten.
hoca: sen ve senin gibilerin bu işlere aklı erseydi ne sen burda olurdun şimdi ne de ben.
filmin mesajını buraya sokuşturalım, millet ağzı açık izlesin, etkilensin çarpılsın filan diye uğraşmışlar; ama ben bu kısmı ne zaman izlesem bırak çarpılmayı resmen tiksiniyorum.
ya herkesin bir dünya görüşü, bir yaşam tarzı, bir düşünce sistemi var. hiçbir şeyi yoksa da hiçbir şeysiz yaşamayı seçmiş adam, sana ne? basit bi işçi parçasıysa da basit bi işçi parçasıdır. herkes senin, onun gibi devrimcilik oynamak zorunda mı? değil tabii ki. bu ülkede işkenceler yapıldı mı yapıldı. ama yapıldı diye de işkence gören kesimin saçmasapan ideolojisini benimsemek, alkışlamak zorunda değiliz anlayın şunu artık. yanlışa yanlış deyip orada bırakmayı bilmeli.
hepsini geçtim şu an ismini hatırlayamadığım bir filmde duymuştum ve o gün bugündür siyasi düsturum budur:
"bu ülkenin başına sağcısı geçti cami dikti, solcusu geçti heykel dikti... bunların hepsi aynı..."
dilşad çelebi gibi bir fıstığın sonunda başrol oynama level'ına atladığı dizi. gerçi biraz daha açılması (oyunculuk becerisi anlamında) lazım ama pek tatlı kendisi.
Yan karakterlerin Basrol, basrollerin ise yan karakter olmasi gereken Dizi. Gerci kim bas kim yan kargasadan belli bile degil ama Cansel Elcin ve Dilsad Celebi'de Basrol isigi pek yok. Sevda ve Meryem i oynayan oyuncular basrollerden daha iyi rol yapiyorlar. Konusu güzel ama minik oyuncu Leyla Kirsan acik ara götürüyor diziyi. O olmasaydi bu kadar tutmazdi.
kötü kadın canan'ın acımasız kel marifetiyle el kadar kıza ettiği eziyetlere artık yürek dayanmaz hale gelmiştir. bu arada nejat karakterine de kopuyorum; nasıl bir geçmişi varsa habire birileri buna birilerini öldürtmeye çalışıyor, adam da ısrarla reddediyor; derken derken bir de alakasız biriyle evlenme noktasına geldi şimdi, tam çilingir sofrasında dert paylaşılacak modda adam. *