zamanla oynayan kişi veya kişilerin futbol tekniğini geliştiren, geliştirmek zorunda bırakan, tekniği geliştirmese bile yerden oynamayı öğreten ev içi aksiyonu. brezilya da plaj futbolunun bizdeki karşılığı.
5 ya da 6 yaprak gazete alınıp oturulur. düzensiz olarak aynı anda top halini alacak şekilde buruşturulur. gazete gözükmeyecek şekilde koli bandıyla güzelce sarılır. ardından kiriş minyatür kale olur.
ve şölen başlasın...
feyyaaz, feyyaaaz aldı topu yürüdü, müthiş bir depaaar, feyyaz feyyaz kaleciyle karşı karşıya, at onu feyyaaaaaz, feyyaaz şuuuuut ve top ağlarda goooooooool !!!
bunun bide yurt versiyonu vardır o daha müthiştir. belletmenlerin (abilerin) odalarında, namazda yada yemekte olduğu zaman yapılır. karşılıklı iki tane kitap koyarak kaleler kurulur. top küçük sünger toptur. takımların kurulmasıyla maç başlanır. bazı arkadaşların içindeki Ronaldinho ortaya çıkar, o ne müthiş hareketlerdir öyle. aniden bir abinin görülmesiyle topa basılır ve şu diyalog geçer:
abi: napıyosun siz burda?
x: hiç abi öyle voltalıyoruz(olay koridorda geçer)
abi: yine top oynursunuz değil mi? neyse benide bir takım alın devam edelim.
x:... !!!
tecrübeli kişi: tamam abi sen karşı takıma geç, zaten eksik oynuyorlardı.
bağımlılık yaratan bir şeydir. 6-7 yaşlarındayken annemin aldığı portakaldan biraz büyük bir topum var. o aldığı günden beri oynarım, evet yaşımdan başımdan utanmadan. ve iddalıyım eğer bu tür toplarla oynanan bir futbol türü falan olsaydı ben onun milli takımına da dünya karmasına da girerdim. gercek futbol topuyla hayatta yapamamayacağınız hareketleri yapabilmeye başlıyorsunuz 10 yıldan fazla oynayınca...
her yaz kuzenim bize gelir, 15 gün falan bizde kalır, eğlenceli vakit geçirirdik. kuzenim gelir gelmez hemen bakkaldan bir plastik top alırdık ve evin içinde voleybol oynamaya başlardık. tabii beklenen olurdu ve lambalar patlardı. sonrasında akıllanmıştık. oynamadan önce lambaları söküyorduk ama yine bi yaramazlık çıkmıştı ve duy kırılmıştı. yapılmaması gerekendir aslında. ama müthiş haz verir ha.
Ufaklık olduğumuz zamanlar evde ufak bir plastik top varsa eğlenceli hal alan oyun *
Ufakken ben de oynardım hep, bir ara gaza gelip şut çektiğimde top balkondan dışarı gitti. Sevinsem mi üzülsem mi? Bir yanda topu havalandırabilmem*, bir yanda topun yalan olması *
20'li yaşlarınızın sonlarına doğru gelmenize rağmen hala temel eğlence aktivitelerinizden biri ise ciddi psikolojik rahatsızlıkların habercisi olabilir. aman diyim...
evde,salonda, her sandalyeyi birer kale/kaleci yaparak uzaktan şut çekip sevinmek vardir. sandalyenin tam ortasindan geçince "oof koydum namusu ooff" diye insan sevinir. kirilcak eşyalarin kirilmasina verilen önem bakimindan salon , bir evin futbol sahasidir. ne de olsa bilmemkaçyillik çin vazosu her an kirilabilir. ha onu kirana sari kart verilir o ayri , ama evde futbol oynamak en asil duygunun reaksiyonudur. kardeşinizi * kaleye koyup "olum bak çok pis teknik vurucam" diye gaz verilip te oynanabilir bu oyun. ancak salonun ortasinda duran cam sehpa çekilmelidir , yoksa kirik parçalari gören ev annesi aniden dellenip , kizilderili dansi yapabilir evde. o da hiç iyi olmaz.
yaklaşık onbeş yaşına kadar evdeki kardeşlerle gerek gülerek gerekse döverek oynanan ev oyunlarının başını teşkil eder. en önemli risk anne ve terliğidir. dediğim gibi on dört yaşlarını doldurmak üzere iken komşu çocukları ve kardeş ya da kardeşlerle toplanılarak son jubile yapılır ve yeşil sahalarda devam etmek üzere futbola veda edilir.
zigon sehpaların kale olduğu,son dakikaya kadar mücadelenin hiç bitmediği,hakemin o kadar sertliğe rağmen sarı karta bile başvurmadığı,iki takımın da cezası nedeniyle hep seyircisiz oynanan maçlara ev sahipliği yapan olaydır.
genelde çocukluk çağında yapılandır. çünkü amansız olunan bir dönemdir. bildiğiniz plastik topla sert bir şutla ağları pardon camları havalandırmış biriyim. tabi hemen yetişip topun aşağı doğru süzülüşünü görmek nasip olmadı.
küçükken kuzenimle her buluşmamızda yaptığımız etkinlik. ilk olarak futbolcu seçimiyle başlardık.
genelde ilk olarak kuzenimden şöyle bir çığlık gelirdi:
"kalede rüştü, oyunda boliç!"
akabinde benden de:
"kalede shorunmu, oyunda nouma!"
ve bilgisayardan açtığımız istiklal marşından sonra maça başlardık.
genelde koridorda oynadığımız için mutlaka ayaklarımızı kapı kenarlarına çarpıp bir sakatlık çıkarırdık. ve koridorun sonunda mutfak olduğu hiç her oynayışımızda en kötü ihtimalle bir bardak inerdi aşağıya. bu maçları genelde galip olarak ben bitirirdim. ve bütün maçların sonunda kavga edip yaklaşıp 1 saat konuşmazdık. ardından fifa 2000 oynayacağımız için barışmak zorunda kalırdık.
yine bu maçlardan birinde kuzenimin ayağını kapının kenarına vurup parmağını parçalayıp, hastaneye gitmemizi unutamayacağım.
her şeye rağmen çok güzel günlerdi ve elimde olsa dönmeyi o kadar çok isterim ki...
genel itbariyle iki kardeşten büyük olanın küçüğü kaleci yaptığı, büyüğün vitrin camını kırması neticesinde dayağı küçüğünde yediği acı dolu yıllardır.