(bkz: olsa da yesek)
salçanın ekmeğe sürüleceği günü sabırsızlıkla beklemektir.
olup olmadığını kontrol etmek amacıyla * anneden gizlice, bir parmak salça tatmaktır.
özellikle balkan göçmeni teyzelerimizin bundan yaklaşık 10 yıl önce sokaklara büyük kazanlar çıkartıp ateşle pişirerek binbir zahmetle yaptığı biz sorumsuz gençlerin ise * onca emeği ekmeğin üzerine umarsızca sürüp yemesine neden olan eylemdir. şu sıralar tam mevsimidir, tadından yenmez bir hadisedir.
mevsimlik işçi göçü misali anne, baba ve evin güçlü delikanlısı arabaya atlanılır, köye salça yapmaya gidilir. hatta günümüzde bu insanların sayıları da adanalı pamuk işçilerini geçmiştir.
evin üstü çatı değil de dam olan güney illerinde yaygın yapılan eylem.
Eylül ayında bolca bulunan kırmızı biberler çuval çuval alınır. leğenler serilir. hortumla biberler leğende yıkanır. yaklaşık 5-6 kişilik ekip bıçakla sapını kesip ayırır. Diğer yandan damda yere muşambalar serilir kalaslar ve taşlar yardımıyla 1 karış derinliğinde geniş bir havuz oluşturulur.
MAhallede salça sezonu için kıyma makinesini aküye bağlayıp seyyar arabayla sokak sokak dolaşan esnaf çağırılır. * kesilen biberler kıyma makinesinde çekilip damdaki muşambadan yapılan havuza dökülür. 8-10 gün güneşte kurutulup suyu buharlaştırılır. Hergün kurumaması için karıştırılır. Kıvama gelince toplanıp kavanozlara konulur.
köylerde kurutularak, şehirlerde kaynatılarak yapılandır.
çok keyiflidir. aslında keyifli olan salça yapmak değil üretmektir, üretirken o telaşı yaşamaktır domatesleri seçmek, pazarlık etmek, kavanozları almak, eski kapakları kontrol etmek, alınan domatesleri soymak, blender dan geçirmek, kaynatmak, kavanozlamak, ertesi gün kapağından kaçıran var mı diye tek tek kontrol etmek çok keyiflidir vesselam.