genlerinde evde oturmayı sevmek vardır. dışardaki palavradan, gürültüden, yalandan, dolandan haz etmez. evini sever. cebini değil iç dünyası zenginleştirme gayretindedir. aslında bi vazgeçme, boşvermeyle kuşatılmıştır. "alın lan sizin olsun boktan dünyanız eşiğinde" ciddi bir duruşu vardır. pencereden giren kelebekle konuşacak kadar yalnız olmak nasıl bir duygu iyi bilir...
benim gibi dengesiz biri olması muhtemel biridir. o değil benim tüm hayatım bu oda içinde geçiyor kardeşim. bilgisayar sandalyesi ve yatak arasında gidip geliyorum.
ailesi ile beraber mutlu yuvasının tadını çıkaran erkektir. hanımı çay koymuştur ve çocuklarıyla birlikte bir televizyon programı seyrediyorlardır. bu mutlu ailenin şen kahkahaları gökyüzüne yükselir.
çok iticidir. erkekler eve yakısmıyor yahu hele yaslandıkça daha da... erkek akşam işten gelmeli, evinde kös kös oturmamalı, eşleri emekli olunca bayanlar daha iyi anlıyor bu durumu. ananem, dedemi evden yollamak için yapmadığını bırakmazdı, şükür dedem çalışmayı cok sevdiğinden emeklilikten sonra da basladı da ananem rahatladı.
erkekliği tarihsel bir perspektif içinde ele alacak olursak, erkek oturmadı gitti avlandı, yabani hayvanları evcilleştirdi, at üstünde yeni yerler keşfetti, binlerce yıl sonrasına kalsın diye piramitleri, çin seddini yaptı, gemilerde talim yaptı, denizler aştı amerikayı keşfetti, kılıç kuşandı, tüfek icat etti, o cephe senin bu cephe benim savaştı, gece ne kadar geç evine girerse o kadar kara geçtiğini düşündü. Bakın bunlar evde oturarak yapılacak işler değil. O halde evde oturmak bir yana evde oturmayı sevmek erkeğin tarihsel rolüne ters bir eylemdir. Derhal tüm erkekler sokağa, fırsatı kaçırmayın zaten 70 inde mecburen evde oturmayı seveceksin. çık, gez, eğlen, coş, ev senin neyine? saygılar.