ev seçimi:
maddi duruma ve manevi ihtiyaçlara göre oturulacak evin seçilmesi işi.
az önce okuduğum yazının bir bölümünü
seçim yapma açısından kendime yakın
bulduğum için alıntılıyorum:
Hiçbir zaman büyük evlerde yaşamadım.
Hiçbir zaman büyük bir evim olsun istemedim.
Deniz görmeyen evlere, lüks olmayan apartman dairelerine
burun kıvıran tanışlarım oldu. "Niye burda oturuyorsun?" diye soruyorlardı.
'Daha iyi bir yerde yaşayabilirsin...Ömrünün kaç yılı kaldı ki...'
Böyle konular konuşulurken ne diyeceğimi şaşırdım, yüzüm kızardı.
Bir an önce kapansın istedim böyle konular.
Bunun bir yaradılış sorunu olduğunu uzun zaman anlayamadım.
Uzun zaman dünya görüşünün 'kültür'le edinilebileceğini sandım.
Hep ister hiç doymazlığın, o sonsuz açgözlülüğün
kültürün sağıltımıyla iyileşebileceğine inandım.
Bir gün, 'israf ekonomisi'nin çirkin nimetlerinden
yararlanabilmek için birbiriyle yarışan o,
tırnak içindeki nimetlere vurgun pek çok insanın
ortasında kaldığımı ayırt ettim.
Aralarında enikonu kültürlü kişiler vardı.
Sözümona aynı dünya görüşünü paylaşıyorduk.
Artık paylaşmıyoruz. Kendisi için kazanma...
daha çok kazanma, sadece 'para' kazanma hırsının
böylesine alıp yürüdüğü bir ortamda
çok az kişiyle bir şeylerin paylaşılabileceğini düşünüyorum.
Üstelik yoğun paylaşımlar da değil.
...
Küçük odanın lambasını yakmadım. Sigara içiyorum.
Günün son ışığında mavi duman çöküyor.
'Sigara içmek damarları tıkar, kalp krizine ve felçlere neden olur.'
Hayat da olabiliyor. Başkalarının, büyük çoğunluğun
hayatlarını göz ardı etmediğinizde.
Dar hayatlar, dar ufuklar, dar akıllar, dar duyarlıklar
büyük odalarda, deniz manzarası gören evlerde,
orman içi villalarda yaşayadursun;
küçük oda, şimdiye kadar çözemediğim sırlar çözüyor.
Burada iyi ki ağır bir zift kokusu var.
Odam, şehrin hava kirliliği en yoğun semtiyle
özdeşlik kurdukça sıkıntım azalıyor. *
(bkz: küçük ev)