etkili ve güzel konuşma

entry10 galeri0
    1.
  1. siz konuşamıyorsunuz siktirin lan mesajı veren bir daldır.

    bunun dersleri olur filan. konuşma dersi.
    0 ...
  2. 2.
  3. türkçe sözlü anlatım dersini akla getirendir.
    0 ...
  4. 3.
  5. maharet ve tecrübenin şart olduğu yeti.

    soyutlama veya tanımlama genelde olduğu gibi, bu konuda da yararsızdır. tamamen rastgele seçeceğim bir konuşma örneğinden nasıl güzel konuşulmaz, ona işaret etmek istiyorum. işaret etmek istiyorum, çünkü tanımlamak ne haddime. nasıl güzel konuşulmaz, ona işaret etmek istiyorum, çünkü nasıl güzel konuşulur diye nutuk atmak ne haddime. ben sadece güzel olmayanı biliyorum, güzel olmayan tek çeşittir. güzel ise çoktur. ancak az kişi görür. şimdi örneğe geçelim. link:

    https://www.youtube.com/watch?v=8Ede2FpRsYA

    burada bir profesör giriş konuşması yapıyor. arkasından dücane cündioğlu ders anlatıyor. ancak inceleyeceğim örnek, profesörün konuşması olacak.

    "hoş geldinizzzsss..." dakika bir, gol bir. lütfen konuşurken, düşünmek için zaman kazanmak adına, kelimelerin son harflerini bu şekilde bastırmayınız. zira kekelemenizi, duraksamanızı ve hafızanızın sür'at-i intikalini kamüfle etmiş olmuyorsunuz. hepimiz bu tarz bir düşünce aksaklığını "kompanse etmek" için ıı'lamalar, 'yani, şey, binaenaleyh'ler kullanıldığında bunun bir tökezleme olduğunu anlıyoruz. kelime dağarınızı arttırırsanız, konuşurken hızlı hatırlar, ıı'lamaz ve kompansasyon mekanizmalarını devreye sokmazsınız.

    "ıı... benn.. profesör doktor ali murat vural... bersay iletişim enstitüsünün genel koordinatörlüğünü yapıyorum... istanbul üniversitesi öğretim üyeliğinin yanı sıra..." dikkat ederseniz bu kelimeler bir soluğa sıkıştırılmak istendi. çünkü sayın profesör muhataplarının dücane cündioğlu'nu dinlemek için buraya geldiklerini düşünüyor. bu sebeple kendisinin konuşmayı kısa kesmesi gerektiğini, bir an evvel söylemeye mecbur olduğu sözleri sarf edip dinleyicilerin karşısından yıkılması lazım geldiğini hissediyor. bu kadar stres altında iken, bir de kendisini tanıtmasa da olmaz diye düşünüyor. bir de bakıyor ki, ismi ne uzunmuş. öte yandan da diyor ki, ben profesörüm bari "cv" vereyim saniyeler içinde. bu zihinsel çatışmalar içindeyken, hemen o anı atlatmak için hızlandıkça hızlanıp konuşmaya yüzü kalmayana dek nefesini kullanıyor. adeta "neyse geçeyim şimdi kendi ünvanlarımı, bunu da araya sokuşturayım, bu da ayrı bir mesele" der gibi bir ses tonuyla tamamen gereksiz olduğuna artık hepimizi inandırmayı başardığı bir giriş yapıyor. biz dinleyici olarak ne hissediyoruz, bunu duyunca? şunu hissediyoruz(en azından ben): "madem hızla geçiştirip, sonlara doğru neredeyse içinden konuşacak kadar sesini alçalttığın ve gereksiz detay muamelesi yaptığın bir cümleyi bize hitaben söylüyorsun, peki neden bize gereksiz olduğunu adeta ispatladığın bu cümleyi söyleme ihtiyacı duydun? ha, ihtiyaç duydunsa, o zaman lazımdır ve gereksizlik imajı vermen hiç yerinde değil." evet, bu şimdi konuşmanın sonunda detaylandırılmış, ince bir analiz gibi görünebilir. ancak dinleyiciler bunun "mantıksal-duyusal sonuçlarını" yaşarlar. süreci analiz edemeseler de, bundan "sebebini bilmedikleri halde" rahatsızlık duyarlar. konuşmadaki kalitesizliği anlamak için, sebeplerine ihtiyaç duymayız zaten. ben şimdi sebeplerini sayıp döküyorum.

    devam edelim.

    "dücane beyle gerçekleştirdiğimiz[...] felsefe(vurguluyor) derslerinin... konferans veya seminer demeyelim... ders diyelim... felsefe derslerinin..."

    konferans ve seminer demeyelim diye biz muhataplarına ek bilgi veriyor. aman ha, bu konuşmalara konferans veya seminer demeyelim, olur mu? kabul ediyor musunuz? sonradan bakın, mırın kırın istemem, anlaştık mı? arka sıradakiler, duydunuz mu? ders diyeceğiz! konferansmış, seminermiş, asla duymak istemiyorum. daha fazla abartmayayım, neden illa bu konuşmalara ne diyeceğimizi bize belirtme ihtiyacı hissetti? sebebi çok basit. yani buna ne diyeceğimiz, daha doğrusu konuşmacının ne diyeceğinden bize ne? bizi niye dahil etti, bu "demelere?" çünkü ders mi desem, konferans mı desem diye yalpaladı. sonra güç bela, ders kelimesi ağzından çıktı. sonra da bunun mücadelesiyle yine sendeledi, ve toparlayamadı. bunu yine "kompanse etmek" için de "bakın ben sendelemedim ki, özellikle ders kelimesini kullanıyorum, bilerek yaptım onu" diye olayı başka bir zemine taşıdı. bizi uyuttu yani. dilim sürçmedi, ayağım kaymadı, ben bile isteye, zaten konuşmamın başından beri şu "ders mi, konferans mı problematiği" üzerine hazırlık yapıyordum zaten, konuşma programımda bile var gibi bir senaryoya bizi inandırmak istedi. halbuki böyle bir bilgi ne talep ediliyor, ne bizim umrumuzda, ne de olmazsa olmaz. sadece bir insanın kelime seçerken yeterli düşünce hızına ulaşamaması, konuşma beceriksizliğini konu icad ederek kompanse etmeye tevessül etmesi. biz bunu, konuşmacıyı dinlerken ilk saniyeler analiz edemeyebiliriz. ancak ilk saniyeler, gizli bir sebepten konuşmadan rahatsız oluruz, psikolojik olarak. çünkü iticilik, detaylarda saklıdır. bu profesörün her cümlede bir konuşma iticiliği sergilemesinin sebebi tesadüf değildir, konuşmacıda zihinsel bir kökene, bozukluğa atfedilmelidir.

    vereceğim örnekler bu kadar.
    5 ...
  6. 4.
  7. 5.
  8. düzenli okuma alışkanlığının beraberinde getirdiği güzel bir özelliktir. cümleleri seçerek ve insanların ilgileneceği tarzda kelimeler kullanılarak bir sanata dönüşebilir. etkileyiciliği yüksektir. temiz ve güzel bir ağzınız varsa leblebi gibi toplarsınız ilgiyi.
    2 ...
  9. 6.
  10. Etkili ve güzel konuşma yapma eylemidir.
    0 ...
  11. 7.
  12. Kekelemeden, insanların gözlerinin içine bakarak ve yerinde tonlamalarla yapılan konuşmadır.
    0 ...
  13. 8.
  14. Benim yapamadigim eylemdir. Kekemelik ve konuşurken heyecanip her şeyi birbirine karistirmak sağolsun.
    0 ...
  15. 9.
  16. Etkili ve güzel Konuşmanın "kekelemeden Gözlerin içine bakarak" diye tanımlandığını da gördüm ya artık ölsem de gam yemem. Zaten bunun eğitiminde nasıl kekelenmediği öğretiliyor, kekeme olmayanlar katılamaz.
    0 ...
  17. 10.
© 2025 uludağ sözlük