"durma üz kendini üzebildigin kadar, hatalarını düzeltecekse.
düşünme hiç şu anını, düşüncesizlik garantiliyorsa yarını.
ve kork ölümden ölesiye, korkun seni ölümsüzleştirecekse."
"hayat" diyoruz, yaşamaya devam ediyoruz..
onca kırıklık, onca acı,onca hüzün yaralarımızı üfleye üfleye bir şey yok diyoruz.
en çok kendimizi kandırıyoruz çok şey var aslında..
üflemeyi bırakıp konuşmaya başlarsam, bir daha asla susmayabilirim..
öyle çokki kan kaybım, o kadar büyük ki kendime olan yalanım..
... "hayat" diyorum, susuyorum..
nefesim lazım bana, çünkü yaralarımı üflüyorum..!!
yaşamak alışmaktır,
alışmak yaşamaktır bakıp bakıp kendine
yaşamak bir gün uyanmaktır
birgün birdenbire yalnız kalmaktır
yaşamak alışmalardan sonra
alıştığın herşeyle savaşmaktır.
sen hep "serefe"deyip kaldırirdın kadehi.ben ise "mutluluga"diyerek kaldirirdim kadehi.çünkü senin "şerefe"ihtiyacın vardı.benim ise"mutluluga"...!!!hepsi bu kadar...!!!
Bazen susarsın,bazende suskunluğuna yanarsın,bazen üzülürsün,bazende mutlu olmaktan kaçarsın...Bazen değer verirsin birine ama bazende onun değersizliğine verdiğin değerden utanırsın...Bazen konuşmak dertleşmek istersin biriyle ama bazende insanların iki yüzlülüğü gelir aklına susarsın...Yine susarsın. . .
Bazen susmak gerekiyormuş,
bazen bomboş bakmak gerekiyormuş hayatın yalanlarına.
Anlamaya çalışmak saçmalık!
Anlamadan yaşamak gerekiyormuş.
Ama bazen unutmak gerekiyormuş, unutulma pahasına...
Zaman değilmiş gideni getiren, aslında zamanmış var olanı götüren.
Bir şeyler karalamadan üç beş satır, adını bile tarif yahut telaffuz edemediğin dünyanın içine akıtmadan beynindeki zehri, bu insan milleti nerede beni duyan yok mu diye sorgulayarak uykuya dalmak zoruna gitmeye başladığında mı aklına gelir sendeki eksikliğin aslen ne insan sesi ne zurna sesi ne fantastik melodiler olmadığının farkına vardığın içindeki ilahi sesin eksikliği ! Anlatmazsın bozuk olursun , anlatırsın anlatım bozukluğu olursun. Sıkıştığımız köşenin yarılası çizgisi çatlasa da arkaya düşsek ! Hakimiyeti çetin nefsimize bir ders versek de iğrenilesi bedenlere imrenilesi ruhlar dilesek...
"Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i islamiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen baki kalacak ve edebi bir gençlik kazanmasına vesile olacak."
"Dünyada gençliğe muhabbet, yani ibadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi: dar-ı saadette edebi bir gençliktir"
"Ey nefsim! Deme 'zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle şarhoştur.' Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşeri, fakr-ı insani değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor"
"insanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı taleb ve hakeza şedid hissiyatlar, umûr-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fani umûr-u dünyeviyeye tevcih etmek, fani ve kırılacak şişelere, baki elmas fiatlarını vermek demektir."
"Evvel yaratılışı düşünür. Der ki: Nutfeden alakaya, alakadan bir çiğnem ete, bir çiğnem etten ta insanın yaratılışına kadar olan oluşumumuzu görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki, yaratılışı inkar ediyorsunuz?.. O, onun misli, belki daha kolayıdır. Hem Cenab-ı Hak, insana karşı ettiği ihsanat-ı azimeyi kelimesiyle işaret edip der: "Size böyle nimet eden bir zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız."
"..Hem işareten der: Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip inkar ediyorsunuz. Hem gökyüzünü ve yeri yaratan, gökyüzü ve yerin meyvesi olan insanın hayat ve ölümünden aciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi?
Bütün ağacın neticesini terketmekle, bütün kısımlarıyla hikmetle yoğrulmuş yaratılış şeceresini faydasız ve boş yapar mı zannedersiniz? Der: kıyamet günü sizi diriltecek zat öyle bir zattır ki, bütün kainat O'nun emrine hazır askeri hükmündedir. ALLAH'ın ol emrine feyekûne karşı tam bir teslimiyet ile boyun eğer. Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar ona kolay gelir. Bütün hayvanatı icad etmek, bir sinek icadı kadar kudretine kolay gelir bir zattır..."
"Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, "Eyvah! Malımız harab olup, sa'yimiz heba oldu; şu güzel ve geniş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik." demeyiniz, feryad edip me'yus olmayınız... Çünki sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir.
Hizmetinizin mükafatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zat-ı Zülcelal, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almağa gidiyorsunuz.
Evet geçen baharın defter-i a'malinin sahifeleri ve hidematının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet şaşaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadir-i Zülcelal, elbette sizin de netaic-i hayatınızı öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükafat verecektir."