milleti salak sanan mal insanlarla dolmuş meslek grubu.
ilk defa gittiğim bir dükkanda şu ne kadar diyorum sana şu kadar olur diyor. niye lan bana niye o kadar olur? nur mu damlıyor yüzümden, dünyanın en iyi insanı gibi mi duruyorum. salak mı sandın sen bizi göt. sana 5 olur. ederi kaç ki pezevenk bir de indirim yapmış gibi tafra yapıyor. zaten en son 5 ama sana 4 olur dese ona da artık eyvallah dedirtecek seviyeye geldilerdi. esnaflıkta kalite sıfır azizim. neyse bu mal esnaflar böyle deyince artık alacağım varsa da almıyorum.
avmlerde aldığı ürünün fiyatını kasada öğrenen, gittiği lüks restaurant ve barlarda gelen hesaba gıkını çıkaramayan tiplerin karşılarına gelince bir liranın hesabını yaptığı insanlardır. içlerinde elbette yanlış yapanlar da olmuştur ve olacaktır ama bu esnaflığın güzelliğine ve önemine gölge düşürmez. esnaflık kanaattir, yardımlaşmadır, anlayıştır.
ölçek ekonomisinin azalan maliyet avantajın yararlanamadıklarından ötürü cirolarının yanında oldukça büyük bir meblağ olan sabit maliyeti de fiyatlara yansıttıklarından dolayı oldukça pahalı mal satımı yapan işgüzar.
elbette yalancısı da vardır düzenbazı da, tuttuğunu yapmaya çalışanı da. sonuçta kendilerinden oldukları halka benzerler ama. sütten çıkmış ak kaşık bir memleketin kara koyunları değillerdir hani.
yemin edenini ben de sevmem ve pazarlık yapmam, en kısa zamanda ticaretimi sonlandırmaya bakarım fakat müşterisi olan halk da malı öldürmeyi, malı piç etmeyi çok sever. o da var.
çoğu ayak yapar iki kuruş kazancağım diye ama müşterileri de az değildir; ilk geldiğinde "hadi ayağım alışsın" der indirim ister, ikinci gelişinde "bak hep buradan alıyorum" der yine indirim ister.
yerlisi yabancısı bir yığın büyük rakibi cironun, kârın... neyse. ne bileyim bir bayram arefesinde sadece bir şubesi milyon* ciro yapan rakipleri vardır örneğin, fakat sezon sonunda müşterileri, sezonda satışı sanki siz yapmışsınız gibi sizden de indirim beklerler. te allahım külli zarar! indirim yapıp malı elinden çıkarsan bir türlü, çıkarmasan başka türlü.
şahsen fahiş kârdan korkarım, ilkesel bir şey bu. beş liraya aldığın malı yedi buçuğa bile satamazsın, öte yandan ölçek üretimi yapan devler bire iki buçuk kazanıp kârı toplar, sezon bitiminde kârından indirim yapar fakat olsun senin adın her türlü pahalıcıdır.
alıp satmak* ayıpmış günahmış. sanki sadece ve sadece ürettiğini satmak doğruymuş gibi yazmış bir de bazıları. ki buna cevap vermek dahi yersiz.
büyükler karşısında darma duman olmuşlar. doğru, çok yerinde tespit. fakat bunu "siz milleti alenen kazıkladınız yıllarca, ondan böyle oldunuz"la açıklamak vicdanlı düşününce, toptan yanlış değil ancak bayağı eksiktir.
öyle ya da böyle ne tecrübe ettiklerini anlamanın yolu kolay olan gruptur bu: satmak için bir mala* ve satış yapacağınız yere karar verin, doğru fiyatla, müşteriyi bekleyin. hani genelde insanlardan duyarız ya; limon satarım. mesela minimum sermaye ile -çünkü çoğu esnafın sermaye durumu zayıftır- limon alıp, pazarda satmaya çalışabilirsiniz. bunu deneyen olursa bana tecrübelerini lütfen aktarabilir. umarım/eminim fişek gibi ve kimseyi kırmadan, bunun yanında hayatınızı ekonomik anlamda ileri taşıyacak şekilde satış yaparsınız. şimdiden tebrik ederim.
insan sarrafıdırlar. örneğin bir insan dükkanın kapısından girdiği zaman sağcı mı solcu mu nurcu mu şucu mu bucu mu hemen anlar ve hamlesini yaparlar eğer dükkana gelen nurcu tipli bi vatandaşımız ise hemen masanın üstüne zaman gazetesi konur, gelen solcu tipli bi vatandaşımız ise hemen devreye cumhuriyet gazetesi girer..el çabukluğu çok önemli tabii birde her zaman dış görünüşe aldanmamak gerek aman dikkat.
kurban, derken şeker bayramı, yılbaşı, pazar günü sabahı, özel tatil günleri falan nedir bilmezler. genelde en çok vakit geçirdikleri şey, dükkanlarının açısı en iyi olan yerine orantısız biçimde yerleştirdikleri ve kuvvetle muhtemel 36 ekranı geçmeyen televizyonlarıdır. bizlerin, hep birlikte anlaşmışızcasına ıssızlaştırdığımız sokaklarında o'nlar, sabahın bir körü dükkan açmak için yola çoktan koyulmuşlardır bile. mahmurluklarını üzerlerinden atmakta üstlerine yokken, yeni sabahın ilk günaydınını da yine meslektaşlarına verirler. malum; bizler cumartesi gecesinin verdiği rehavet ile geceyi yoğun geçirmiş, ehli keyfiyetimizin lüksüne güvenerek götümüzü yaymak suretiyle hala uyuyoruzdur. aralarında, 3-5 kuruş için fazla geçirmeye çalışanı vardır, fakat o'nların da akılları, ilahi adaletin tezahür ettiği inancıyla (?) bir gün başlarına gelir. mesela emanete gözleri gibi bakarlar. annenizin, sevgilinizin, arkadaşınızın ya da kuzeninizin, siz evde yokken ihtiyaç duyduğu anahtarı aldıkları yer de o'nlardır. bizim bakkal rüstem mesela. 4 gram fazla gelen çekirdeği, el yordamıyla tek tek geri çıkartan teraziden... ben de anahtarımı o'ndan başkasına bırakmıyorum şahsen. sehpa ve tavlayı, dükkan önleri azıcık müsaitse kapıp attılar mı değmeyin keyiflerine hacı.
neyse, bu eli öpülesi insanların, diğer eli öpülesi emekliler, işçiler, temizlikçiler ve şimdi sayamadığım meslek insanlarıyla kesiştiği ortak noktaları var. şimdi hepimiz o ortak paydada, zaten köskös oturmaktayız aslında. boşboğaz kimselerin, cepleri sıkıntı görmemiş ibibiklerin, muktedirliğe eriştiklerinde kendi etrafındakilerden başka kimseyi düşünmeyen ve dikta ulviyetiyle şer-i rejimleri motto edinmişlerin ağızlarında sakız olmakta bu güruh şu sıralar. anasını da alıp giden çiftçiden, kredi kartı aldığı için samimiyetsiz emekliden, kirli sakal bırakmadığı için işbaşvurusundan "red" cevabı gelen üniversite gençliğinden sonra; ancak sıra gelebildi esnafa. o'nlar, türkiye'ye "beceriksizliker" olarak tebliğ edilmekteler. yeni trendimiz, modası geçene kadar bu yani. inanmayanlar, anlamayanlar gazete açsın, haber bülteni izlesinler. yan'lı haber yapıyor bu ibneler diye çığırtkan sesler çıkartan "körler" içinse söyleyebileceğim tavsiyem mevcut değil. o'nlar zaten bunu, gittikleri meydanlarda işitmişlerdir. hepimizden daha aşinalar yani.
benim derdim, her zamanki gibi sağı, solu, kürdü, çerkezi değilken, yine duygusal yanımın masturbasyonundan fırlayan sperm misali haykırmak isteyip, körlüklerine gösteremediğim -ironi ha bu-, iktidarlıklarında sefa süren beşerlerle. ki yine şahsen; benden olmayanlara, sabrımın son sınırına kadar saygı duymak için kendime telkinlerde bulunarak büyüttüm kendimi. büyütüldüm de aynı biçimde. lugatımdaki tüm küfürlerin hengamesiyle kıpraşan sinirlerimin beden dilime yansıması, köpeğim "cicos"un sahibine salak muamelesi atan bakışından öteye geçse iyi! ekonomik krizin vurduğu hepimiz arasından sırayla; çiftçi, emekli, esnaf -ki daha büyür bu liste- şeklinde kromatik olarak geçirilmesi zoruma gidiyor artık. zoruma gidiyor; yandakçılık yapmalarından mütevellit, evlerinde ekonomik krizi hissetmeyenlerin vurdumduymazlıkları. yoksa banane amına koyim? benim tek derdim, köpeğim "çikko"nun bana pahallı gelen maması. hiç.
üretmeden üretileni satan, bir zamanlar tekel durumunda olduğu için "halkı alenen kazıklamak" gibi bir davranış biçimini şiar edinen meslek topluluğu. bu misyonları yüzünden pazara yeni giren büyük iştirakler karşısında darmadağın olmuş, ekonomi programlarında "kepenk kapatan" olarak görülmeye başlamışlardır.
yılllardır muhatap olup nefret etmek bir yana, evlilik hazırlığı yaparken fazlasıyla yüzgöz olunca ne halt olduklarını daha da iyi anlıyorsunuz. birşeyi bulmak için bolbol dolaşmanız gerektiğini ya da aceleniz olduğunu anladıklarında hemen dürtmeye çalışır bu amcalar. bir de şu vardır, mağazadan "hadi len" deyip çıkarken:
işini layıkıyla yapanlarını milletimizin yaşatmadığı grup. Yaptıkları en büyük hata insanlara fazla değer vermek ve gözlerinin yaşına bakmaktır. işin her zaman ibneliğinde olanlar ise bir şekilde işini yürütür, böyleleri devam eder. Sonra yine milletimiz hayıflanır.