eski bayramları, eski şarkıları, eski insanları, şehirleri, yılları, alışkanlıkları, yemekleri, filmleri, kısaca eskide kalmış, artık mazi denilen kocaman bir hayatı özlemek.
belli bir yaşa gelmiş, görmüş geçirmiş insanların * yaşadıklarına duyduğu özlemdir. acıklıdır*. bu zamanlar hiç bitmesindir. geri gelsindir. ama bu durum herakleitosun sözünü anımsatır (bkz: aynı nehirde iki kez yıkanamazsın) olması gereken insanlar yoktur, eksiktir... ama aslında Hayatınız bittiğinde eksik parçalar yoktur. Hayatın dönemleri level gibiyse bazı levellerı geçmişizdir. (bkz: önümüzdeki maçlara bakıcaz artık) Yine de acı bir duygusallık halidir. Böyle anlarda gülümseyerek yad edilmesi, en az hasarla kurtulunabilecek durumdur. *
yaşınız kaç olursa olsun, ailenizle geçen her günü *özleyerek anarsınız. hele bu kişiler içinde kaybetdikleriniz varsa. yad ederkende gözleriniz dolu dolu olur. kaybettiğiniz sevdiklerinizle yeniden bir arada olmak için nelerinizi vermezsiniz ki. ama maalesef giden gitmiştir. elinizdekilerle yetinmek zorundasınızdır. önemli olan elinizdekilerin kıymetini bilerek yaşayıp şu ölümlü dünyada kimseyi kırmadan keşke şöyle yapsaydımlardan uzak vicdanen huzurlu, geçmişi anabilmek...içiniz burkulsada.
pek çok kişinin duyduğu özlemdir. ancak yanlıştır. ne demiş üstad, ' hayat içinde bulunulan zaman ile planlarımız arasında geçen zamandır '. yani bugünün değeri yaşanılan karmaşa içinde fark edilmez, zamana karışır gider. geleceğe varıldığında ise geçmiş kimseye hiçbir getiride bulunamaz. nostaljiyi sadece çok küçük bir tad olarak zaman zaman bünyeye katıp, anı yakalamalıdır insan.
naftalin kokulu bir histir. gün geçtikçe; dozu artar.
organik dostlar..
organik hayatlar.. fabrikasyon olmadıgı için, kişinin bizzat geçmişiyle alakalı oldugu için ayrı bir degere sahiptir. antika diye bi'şey var üstelik. yepisyenisinden daha kıymetli.
"mastikayla göbek atmak, şakşukayla kıvırmaya benzer mi?!
geçen zamanla birlikte ardında bırakılan anıların, yaşanan ilklerin, özlenen dostlukların, yarım kalan sevinçlerin, mutlulukların yaşanan anda olmasının mümkün olamicağını bilmek ve eskiye yani geçmişe duyulan özlemdir.
şişe sesleri gelsin kulağıma
bardağa boşalan içkinin kokusuna hasretim.
essin deli poyraz, vursun sillesini suratıma,
çok zamandır yediğim tokatlara hasretim.
ne anlatıp duruyor çevremdekiler,
duymayayım sessizliğe hasretim,
ister uzay olsun, ister buzul,
doyasıya yaşanan yalnızlığa hasretim.
kimse sevmesin beni seven namerttir,
yürekten sevecek sevgiliye hasretim,
ne anası, yüz karası, alın yazısı,
canım oğlum diyen analara iç çekerim.
ben böyle sarhoş, böyle sevdalı
daha çok seveceğim esmere hasretim,
nerde masallardaki aşklar, efsane aşklar,
leyla'yı aslı'yı aratmayacak sevgiliyi beklerim.
çoğu insan için çocukluğa özlemdir. Büyüdükçe artan sorumluluklar, kurtlar sofrasına dönmüş arkadaşlık olgusu, çocukken en ufak şeylerden bile zevk alabilme özelliğini büyüdükçe kaybetmek gibi nedenler bu özlemin esas sebepleridir. Şekerli yoğurt vardı mesela. Ne kadar severdim küçükken. Şimdi para verseler yemem. Büyüdükçe boka sarıyor her şey. Dur bakalım daha neler göreceğiz.
kesinlikle 90'lardaki müziğe özlem hat safhada, ciddi anlamda müziğin tavan yaptığı yıllardı. tek değişmeyen serdar ortaç oldu herhalde, hala aynı şarkıları yapıyor*
belki de dünyanın en acıklı duygusudur bu eskiye olan özlem bir diğer deyişle nostalji. bana göre dünyanın en acıklı anı bir zamanlar dünyanın en mutlu insanı olduktan sonra artık o mutluluğa erişemeyeceğini düşünüp eskide teselli bulmaktır. camın kenarında yağmur yağarken ilk öpüştüğü bir kızı hatırlayan yaşlı bir adam gibi. lan belki de bu yüzden yetişkinliğin ortalarında ölmek daha mı iyi?