Adamlığın cebindeki doluluğa değil, karakterindeki doluluğuna baktığı bir ülke.
Mahallede her zaman bir taş ile kale kurup başlanan maçlar.
25 kuruşa 3 tane sakız veren bakkallar.
Berberin istediğin kadar şekil söylesen de asker traşı yapması. (bak bu bile)
Her yolculukta ayrı bir heyecan, yazları gidilen o ege kıyısındaki akrabaların her ne kadar kendi içinde kavgaları bile olsa siz geldiğinizde sıcak mı sıcak karşılaması.
Hepsini yazarken de, gözlerimi dolu dolu yapan, en çok da sevdiğin kadının boynundan aldığın koku. Sarılırken hiç bırakmak istemediğin o koku, kalp atışı. Bu hala var. Başlık ile ilgisi yok. Bu sadece özlenen bir şey.
eskiden yaz tatilinde sırayla hepimiz babaanne dedemizin yanına gönderilirdik, kuzenlerimle toplanıp yarışarak vişne toplardık akşamına ya vişnelikteki evin önündeki çardakta yada köydeki evin büyük balkonunda asmaların altında toplanıp aşık atardık oyunlar oynardık herkes öğrendiği bir şeyi sergilerdi. sabah ilk uyanan tavukların altından yumurtayı kapardı. öğleye doğru hepimiz oturup topladığımız vişnelerin çekirdeklerini çıkartıp reçel yapardık her gelene koşarak reçel götürüp ben yaptım nasıl olmuş diye nabız ölçerdik. zeytin toplarken birbirimizin kafasına çırpardık zeytinleri, pekmez kaynatmak için kütük taşırdık ve hiç biri yormazdı bizi aksine bi işe yaramanın gururuyla heyecanla yapardık bunları.
şimdi 2-3 yılda bir karşılaşıyoruz onda da yabancıyız zaten.
demem o ki köy kültürü yok oluyor, samimiyet kayboluyor, çocuklar betonların içinde sanal olarak yetişiyor.
ben üstüne çıkar silkelerdim. aşağıdaki arkadaşlarım buldukları yamalı bir çarşafı altına serer, işlem bittikten sonra da ağzımız yüzümüz bal içinde ishal olana kadar yerdik.
sonra hepimiz büyüdük. iş güç sahibi olduk. para kazandık. bir bok olduk.