Eskiliğin sübjektif tarih bakımından önemi şuradadır: Her türlü adet, inanç, pratik ve her türlü müessese meşruluğunu büyük ölçüde eskiliğinden alır.
Bir şey ne kadar eskiye dayanıyorsa, o kadar haklı, o kadar güçlü manasına gelir. Çok eski olmak o derece denenmiş olmak demektir. insanlar çok denedikleri ve açıkça bir zararı görülmeyen veya yerine daha iyi bir başkası bulunmayan şeylere güvenle sarılırlar.
Eskinin, yani eskiden beri denenmekte olan şeyin nasıl bir sonuç vereceği bellidir. Yeninin en zayıf tarafı ise sonucu hakkında daima bir şüphe yaratmış olmasıdır.
Ayrıca, eskinin her türlü şahsi bağlantılardan soyutlanmış olması, onu büsbütün kuvvetli kılmaktadır. Yeni bir şeyi sevmediğiniz veya kendisine hiç güvenmediğiniz kimseler ortaya atmış olabilir; halbuki eskinin kimler tarafından hangi maksatla ortaya atıldığı ya hiç bilinmez, yahut kaynağı hakkında bizi tatmin edebilecek bir hikaye uydurulmuş olur.
yeni her zaman insan ruhunda panik ve heyecan hormonlarını harekete geçirir ama eski öyle midir. eski bir şey normal insanlar üzerinde durağan, hatta durağandan daha durağan etkiler geliştirir. heyecanı yatıştırır, huzurlu bir kimsesizliği vardır eskinin. hızlı atan kalbi yavaşlatır eski.
eskilerin yerini tutmaz mesela hiç bir şey ve hiç bir şey eskisi gibi olmaz cümle içinde. eskiler anılarımızdır, çocukluğun o el değmemişliği, masum hayallerin kuruluşudur.
sevin eskileri.
eski işinizi, eski işinizi, eski aşkınızı sevin. başlarını okşayın fırsatını bulduğunuzda eski şiirlerin, şarkıların.
Eski, anılarla birlikte ise huzur, özlemle birlikte ise hüzün verir. Onu hatırlamak, vicdan azabı da çektirir, tarifsiz bir mutluluk da verir.
insan, yeninin nereye sürükleyeceğini bilmediğinden, eskinin güvenilir limanına sığınır.
Çünkü alışılmış olan, bilinmezlikten daha iyi gelir hep. işte bundandır her gün daha yüksek duyduğumuz eskiye hasret nidaları.
Eski bazı sözlüklerde "yeni"nin karşıtı olan diye tanımlanmaktadır. Bir sıfattır. Lakin bir kelimenin sıfat olabilmesi için bir ismin önüne gelmesi gerekir diye hatırlıyorum bilmem yanlış mı? Bazen gözüme eski sıfatı verilen kavramlar çıkıyor ulu sözlüğümüzde ve bu kafamı karıştırıyor. "Eski sevgili" gibi örneğin halbuki sevgili başlı başına bir sıfat değil midir? içinde bütün güzel sıfatları bulunduran harfler bileşkesi değil midir? Şahsi kanaatim sıfatın önüne sıfat koyunca iki sıfatı da kirletiyoruz.
Edit: hepiniz okumuş çocuklarsınız düşmeyin böyle hatalara. Eskimeyen şeyler vardır dostlar!
Yeni olmayan, ucup gitmis olan, kiymeti eski olunca bilinen sey. Eskiden sahip olduklarimiza artik sahip olmadigimizi fark ettigimizde pismanlik, caresizlik, bosluk degil mi uzerimize coken karabasan gibi?.. Lise hayatina kadar giriste cantani attigin koridor, evdeki mutluluk, kahkaha seslerini duymayinca, hep yanyana gordugun aileni parcalanmis gorunce insan cocuklugun bir adim geride kaldigini farkediyor.. Aska dair duygular, acilar gecermis de bu eksiklik, peter pan misali cirpinmalar gecmezmis, unutulmazmis.. Ama insan yine de bir seyler ogreniyor, ilerideki ailemde bunlar olacak, bunlar olmayacak diye simdiden karar veriyor..cocukluk iste..istedigin kadar uzaklas, doldurulamayan acilar, yaralar.. Degerini bilmek gerekmis ailece cikilan skici ve siradan yolculuklarin, aksamlari oturup cay ve meyve faslinin..insan siradanligi ozluyor, onun icin yaniyor eskiye..
hüzünlü olduğu kadar güzeldir. Kimse bakmaz yüzüne eskinin ama asıl değerli olan içerisinde binlerce öykü barındıran eskilerdir. Eski güzeldir, olgunluktur, yaşanmışlık ve tutkudur.
her şeyin eskisini severim ben. defterin, kalemin, yaprağın, evin, ağacın, dostun, evdeki kanepenin... yeni olana karşı garezim olduğunu bile söylerler, ama bendeki sadece korkudur belki de. alışamamaktan, utanmaktan, sindirememekten, oturtamamaktan korkmanın korkusu, bir nesil geriden gelirim o yüzden. nesillerin çıkar çatışmasında büyüğe oynamam da bu yüzdendir aslına bakarsan. bakmazsan da sen bilirsin, aynı nesil değiliz sonuçta...
soba alevinin tavana vurduğu güvenli anlardan bahsediyorum size, mandalina kabuğu kokusu diyorum. şimşeklerin balkıyıp gözlere saliselik görme fırsatı sunmasını müteakip sönmesini ise gerekçem olarak sunuyorum. hızır yeniden gelseydi eğer, eğer gelip de sırtımızı sıvazlama emrini aldığını bildirseydi bizlere; elinde asasıyla, sırtında hırkasıyla gelecekti; ışın kılıçsız, top sakalsız ve deri montsuz bi de.
''sen nasıl başardın yüzyıllık ağaç gibisin nasıl böyle kaldın,büyürken eskimeyen eskise de değerlenen''diye devam eden güzel bir şebnem ferah şarkısıdır.