bizim mahallede erkek çok fazla olmadığı için kız erkek karma yapardık bi araba geldiğinde o kale taşlarını kenara çekmek ölüm gibi gelirdi hey gidi günler özlemişim lan.
genelde kames 9 katlı topla oynanan,abanmanın yasak olduğu,topun sahibinin mutlak üstünlüğe sahip olduğu maçlardı.
herkes hem oyuncu hem spikerdi ''hagi sağından attı solundan geçti şuut!! ''
(bkz: allah'ını seven defansa gelsin)
(bkz: at babanın kıllı göğüsüne)
maçtan sonra büyük olasılıkla kavga çıkar ve gerçek mahalle maçı başlardı. deplasmanda ki mahalle genellikle geri püskürtülür ama bir daha o mahalleye deplasman yapamaz aradaki buzlar erimedikçe.
plonjon,duvar pası,mutlak pozisyon kavramlarının trt'den sokağa düştüğü dönemler...ve maçta oynamayan tiplerden biri de spikerliğe soyunur sesini trt spikerlerinin tonlamasına benzetmeye çalışarak lakaplar eşliğinde maçı anlatır,oyuncuları daha da havaya sokardı.beşlikten çalım ve gol yemek en kötü şeydi hele beşlik namus meselesiydi.
muhtemelen 1980'ler veya en geç 1990'ların ilk yarısı olmalı, bu maçların zaman dilimi.
1995 sonrası internetin keşfi ve yaygınlaşması ve bundan da öte, maç yapılabilecek geniş arazilerin kalmamasıyla, günümüz çocuklarının bilmediği şeyler konumuna geldi.
ama inanın ki.. size nasıl taahhüt ederim, bilmiyorum ama hayattaki en zevkli şeylerden biridir. hele ki maç sonrası o alana yakın bir yerde olan çeşmeden su içmek, müthiş lezzet.. ben büyümeseydim keşke.
yetenek avcısı kasketli, gizemli sigara tiryakisi amcalar da bazen bu maçları seyrederdi. göze giren gençleri semt takımına ailelerinden muvaffakkatname antin kuntin bir kağıt şartıyla seçmelere çağırır, ordan da amatör lig filan derken türk sporuna kazandırmaya çalışır simsarlıktan para vurmaya bakardı.
defansta mutlaka ama mutlaka göbekli çok fazla koşamayan ama yerinde müdehaleleriyle, top tekniği ve yol tutuş gücüyle takdir gören ve nadir ofans çıkışlarında sürpriz, sert şutlarla gol arayan biri olurdu. ara sıra da bağırırdı "bu ne lan 4 e 1 kaldım, yardıma gelsenize amk". abi şeklinde saygı görürdü.
kale, direkten değil taştansa hep taş üstüydü,değildi avuttu gol değildi,goldü tartışması olurdu.biri "tamam ulan ağlamayın bu da bizden olsun"derdi. minyatür kale maçlarda da bel üstü goller avut sayılırdı ve abanmak,burun şutlar yasaktı.burun vuran tenkit edilirdi.
Herkes forvet olmak istediğinden kaleci çok degerliydi. iyi bir kalecisi olan takım macı kazanma konusunda bir adım ondeydi denilebilir. Takımın bir ismi yoksa o takım en iyi oyuncusunun ismiyle anilirdi. Kemalgil, erdalgil vb...
-Kalecinin açılıp kalabalık yaratmaması için "kaleci-oyuncu yok" kuralı vardı.
-Avantaja bırakma kuralı "adamın devam ediyo"sa geçerliydi.
-Kaleci nereye kadar zıplayabiliyorsa hayali üst direk orası sayılırdı. Kale üstü direk üstü kavramları vardı.
-Kaleden kaleye gol olmazdı.
-Herkes 2'şer gollüğüne kaleye geçerdi. (topun sahibi ve ağır abiler hariç)
-Topa abanıp te ebesinin amına gönderene "git al lan topu" diye kızılırdı.
-Arabanın altına kaçan toplarda arabanın altına girip ilk topa dokunan oyuna başlardı.
-Devre arasında mahallenin çeşmesine giderken "birinç" diyen ilk suyu içerdi. En arka gelenin "götü patlasın" denirdi.
-Top boş bir dairenin balkonuna kaçınca oyun biterdi ya da yeni top bulunurdu. Bu arada kaçan topun sahibi moralman çökerdi.
-Kaleler mahallede arabasına top gelince kızan amcaların arabasından bir kaç araba aşağıya kurulurdu.
-Top abuk subuk boşluklara kaçınca taçla oyuna başlanırdı.
-Araba ya da teyze,amca vb. kişiler geçerken "siitooop" denerek oyun durdurulurdu.
-Duvardan gol olmazdı. Yani direk harici bir yere çarpıp direk kaleye giren top gol sayılmazdı.
-Gündüz maçları 5'te devre 10'da biterdi. Akşam maçları ezan okununca biterdi.
-Kadrolar tip-topla belirlenirdi. Tip-topu mahallenin iki güçlü mensubu karşılıklı olarak yaparlardı.
ofsayt yoktu ama beleş beklemek de yasaktı. senin takımından bir adam gidip te rakip kale önünde bekleme yapamazdı. buna karşı takım olduğu kadar kendi takımın da müdahele ederdi:
-beleş beklemesene lan amk. mun.
Kimse yazdı mı bilmiyorum. O yüzden ikinci yazıldıysa özür dilerim. Bizde şöyle birşey vardı. Penaltı çekilirken kaleci değişirse , iki penaltı kullanılırdı.
genelde patlamış naylon toplarla oynanırdı(ki bu naylon toplar oynanan ilk maçta patlardı, öyle devam edilirdi, 2 gün dayananı görülmemişti), oyun devam ederken ara verilir toplu şekilde çeşmeye su içmeye ya da işemeye gidilirdi(evet herkes aynı anda susar ve çişi gelirdi), barajı oluşturanlar topa yüzünü değil sırtını dönerdi. şimdilik aklıma gelenler bunlar. nitekim güzel maçlardı.