eski türklerde "vatan" kavramı yoktur. pastoral hayvancılıkta vatan zaten olamaz. nerede su kaynağı, nerede otlak varsa orası o için kendi bölgesidir. orayı sabah olduğunda terk ettiği için hiçbir zaman toprağa bağlı toplumlardaki gibi bir vatan yoktur. her klan, her uruk üç dört ailenin bir araya gelmesiyle oluşur. bunlar da birbiriyle kadın, otlak, su ve at için savaş hâlindedir. yani ortada doğal olarak birlik de yoktur.
coğrafya onlara şans eseri büyük bir yetenek bahşetmiştir. bunlar profesyonal savaşçıdır. bu yüzden çin'e, hindistan'a, iran'a, bizans'a, araplara paralı askerlik yapmışlardır. bundan da asla gocunmamışlardır çünkü işleri ve meslekleri budur. türklerin birbirlerine karşı çoğu meydan savaşında cephe alması da bu yüzdendir. her zaman etraflarındaki yerleşik uluslarla işbirliği yapmışlar onların emrine asker olarak girmişlerdir. bunu vatan hainliği diye bir kavram olmadığı için yapmışlardır.
Başlığı açan arkadaş güzel yazmış ama Hunların lideri mao-tun (daha doğrusu mete hikâye çin kaynaklarından öğrenildiği için mao-tun ismini yazdım)yüe-çi ler ile anlaşırken en başta yüe-çi ler at istemişler mete hemen vermiş, en sevdiği cariyesini istemiş mete yine vermiştir en sonunda yüe-çi ler tarafından bu korkaklık belirtisi olarak algılanmış ve toprak isteyince mete hemen muazzam bir ordu hazırlanmış ve zaten yok etmek istediği yüe-çi leri yenerek sürgün etmiştir
Yüe-çi ler de bactria yunan devletini yıkmışlar ve Kuşan devleti ile savaşlarda budizm ile tanışmış bir süre sonra da tarih sahnesinden silinmiştirler.