Mutluyduk belki küçüktük belkide birbirinden bu kadar nefret eden politikanın ayrıştırdığı düzenin yarıştırdığı şeyler yoktu var isede biz bilmiyorduk.Şaka maka mutluyduk galiba bunun ötesinde de pek bişey yoktu.
ak parti seçmeni olmak isterdim. imf adı altında sana düşük faizle kredi veren, senin de ortağı olduğun bak tekrar yazıyorum senin de ortağın olduğun bir kuruluşa 23.5 milyar dolar borcunu ödüyorsun, bravo. sonra gidiyorsun dış devletlerden, dünya bankasından, kendi bankalarından daha fazla borç alıyorsun (daha yüksek bir faizle) değişen ne oluyor?
eski türkiye'de insanlar daha fazla et yediği için beyinleri de daha gelişmiş oluyordu.
bizi kıskanan avrupalılar ortalama 62 kilo et yerken biz 12 kilo et yiyoruz. tabi sebebi biz tercih etmiyoruz yoksa alım gücümüz zayıf olacak değil ya.
erbakan'ın,ecevit'in, çiller'in güzel insanların yönettiği yolsuzluğun tavan yapmadığı,adaların peşkeş çekilmediği,kimsenin dinine karışılmadığı güzel zamanlar ve güzel topraklar... *
Ben dokuz, kardeşim beş yaşında iken yaz vakti sokakta ikiye, üçe kadar oyun oynadığımız zamanlardır. Hırsızlığın, gaspın yanımızdan bile geçmediği, ayda - yılda bir cinayet vakasının haftalarca haber yapıldığı günlerdir. Ayrıca Çeşmeden tertemiz su içip, sağlıklı beslediğimiz zamanlardır. Eti geçtim ; Salatalığın, domatesin, biberin, cevizin taneyle değil kiloyla alındığı zamanlardır. Şehrin içindeki Ağaçlar henüz katledilmemistir. Özlenendir...
bakanlarının, diplomatlarının tutuklanıp sınırdışı edilmeleri tahayyül edilemezdi, yıllarca yazılıp çizilen gidişin gidiş olmadığı söylenen şeyler yaşanmaya başlamışken akla gelmiş türkiye. terör örgütleriyle içli dışlı olmanın, kaba osmanlı söylemlerinin, muhafazakar kaypaklığının, tek adamlığın avrupa'da yarattığı huzursuzluğun ceremesini milletçe daha fazla ödemeyiz umuyoruz. güya güçlü türkiye'nin bakanları uluslararası dokunulmazlıkları bulunan diplomatları kaçak göçmenler misali geri şutlanırlarken hatırlamak faydalı olacak. bu biat etmiş işbilmezler türk devletini temsilen değil reklam arası verdikleri cumhuriyete son vuruşu yapmak, sözde padişahlarının keyfine düşmüşlerdi yollara. imamların darbe yaptıkları, mafyanın siyaseti şekillendirdiği, yandaşlığın, yolsuzluğun rüşvetin tavan yaptığı, hapishanelerin akademisyen ve gazetecilerle doldurulduğu, komşularından ayar üstüne ayar yiyen ülkede yeni türkiyecilerin biraz olsun akıllanmaları dileğiyle.
eski türkiye den zerre haberleri olmayanların atıfta bulundukları konudur.
eski türkiye de seçilmişlerin hükmü yoktu ki " tek adam " muhabbeti de olsu be mubarek. seçtiğimiz siyasiler, askerin, yargının, medyanın, sermayenin elinde şamar oğlanı oluyorlardı.
90 lar da tansu çiller mesut yılmaz a " şetefsiz onbaşı " dediği için başına gelmedik kalmamıştı. tansu başbakan, mesut ta başbakanlık yapmış muhalefet.
iç ve dış konularda mikrofon önce siyasilere en son askere uzatılırdı ve son sözü onlar söylerdi.
tamam, içinizde yoğunlaşmış bir akp ve erdoğan düşmanlığı var ama bunu bu şekilde rast gele kötüleme yaparak dışarı vurmak insanı düşürür.
5 milyar dolar için derviş i kırmızı halı ile karşıladığımız; şeker pancarı, tütün ve pamuğa kota koyduğumuz türkiye.
enflasyon ve faizin % 80 lerden inmediği türkiye. her 2 yılda bir hükümet kurulup, yıkıldığı türkiye.
her 4 yılda bir ekonomik kriz yaşayan türkiye.
basit bir okulun temel atma törenine bakanların geldiği türkiye.
bir insan gerçekten ogünlerin sıkıntısını yaşasa asla geri dönmesini istemez.
parti liderleri aynı programda bir araya gelip tartışabiliyordu en azından. şimdi dünya lideri dedikleri zat atv'de cevapları önceden aşırılmış soru yanıtlıyor.
basit bir okulun temel atma törenine bakanların geldiği türkiye en nihayetinde memlekete herhangi fayfaları bulunmamış muhtarların sarayda ağırlandıkları, daha evvelden açılışı yapılmış tesislerin başında ak partililerin kurdela kestikleri yeni türkiye zırvasından daha prestijli bir ülkeydi. yeni türkiye'de organize suç örgütü liderinden teröristine evet propagandası yapıyorlarken eskiden bunların televizyona çıkmaları hayal edilemiyordu. şunu bile ohal altında yazıyorken eski türkiye'de politikacıların hiç olmasa haftada bir canlı yayında karşı karşıya geldiklerini, kitapların gazetelerin çıkmadan toplatılmadıklarını, attığı tweet yüzünden kimsenin tutuklanmadığını hatırlatmakta fayda var. eski türkiye kanunların iyi kötü işledikleri sosyal hukuk devletiydi en azından bu çerçeve dışına çıkılır gibi olsa çabucak toparlanıyordu.
Vakit, yeni şafak gazetleri kapatılıp açılmaktan artık isim bulamıyordu. Gazete kapatmayı bırakın iktidar partisi indirilip kapatılıyordu. Ama bunlar hep cumhuriyet adına yapılıyordu!
Susurluk kazası mafyanın babasıydı.
Şimdi pazarlar da, dükkanında mafya ya haraç veren var mı?
Tabiki 1930'lar, çünkü 1930'lar Türkiye'de tasarımın bir altın dönemi. Gümüşsuyu'nda, Alman Sefareti karşısındaki Apartıman Bosfor, o altın dönemin iyi Art Déco örneklerinden (evet; böyle şeyler Türkiye'de de vardı bir zamanlar.)
Eski Türkiye, siyasi istikrarsızlıkların olduğu, bankalarda hortumlamanın olduğu, adam kayırma vb.. Tüm bunların artık yavaş yavaş rafa kalktığına şahit oluyoruz. Nereden nereye..
2000 yılına ait bir Beyoğlu fotoğrafı. Amaç nostalji yapmak değil ama Şimdikiyle kıyaslayınca artık hayatımızdaki nesnelerin renginin solduğunu görüyoruz. Her şey beton grisine boyanıyor.
Aslında mesele biraz da her şeye rağmen otekileştirmeden yaşamak. Toplumu germemek. Ya da belli bir kesimi sonu gelmez mutsuzluklara itmemek.
Normalde her ülke gelişerek geleceği kucaklar. Ama sanırım biz geleceğe gerileyerek gidenlerdeniz.