ayrıca karşılaşma yeri hiç belli olmaz, tek başına bir masada oturursun, birinin yüzüne dalar gözlerin. karşındaki iştahla yemiyordur ama konuşuyordur iştahla. karşısındaki ayrıldığındır. dur biraz, sahiden o mu?
çıldıracak gibi olursun, sonra birden durulursun. hızlı fotoğraflar kafanın içindeki beyaz perdeye, dağınık bir halde vurmaya başlar. durursun, yaşamı avuçlar gözlerin. ne oluyor bana? kimim ben? o kim? dersin. sarsılan bedenine şaşarsın, acizliğine cılız bir gülümseme ile karşılık verirsin.
durursun, ince parmaklı elleriyle yüzünü avuçladığını hatırlarsın. -eline sokayım- son cümle, soğuk bir elin sırtından içeri dalması gibidir. terli bir hasta gibi sıçrarsın.
o değil dersin, o değil, deyip durursun. durursun, arkasından sarılıp, yüzünü saçlarına gömdüğünü hatırlar, o işte dersin.
tek başına oturduğun masada kıvranırsın, bıçağın saplandığı yere uzanmaya çalışmak gibidir bu kıvranış.
el değmemiş tabak, el değmemiş bardakla birlikte durursun. önüne dönüp, -sakin ol gitmek isteyen oydu, üzülen, sarsılan neden ben oluyorum? dersin.
uyurken izlediğin yüzü gelir gözünün önüne, bütün suçunu kabahatini unutursun, yeniden seversin, sevdiğine sevinirisn, çocuk gibi olursun, tüm o bohem, münevver giysinden sıyrılıp, arabesk bir sofrada bulursun kendini.-ben sevdim, o sevmese de olur dersin.- titreyen elindeki çatalla, tabağa uzanırsın. durursun, söylediğin herşeyi dinlediği, herşeye güldüğü anda, birden sarılıp öptüğünü hatırlarsın. derken, edgar alan poe nin, the valley of unrest (tedirginlik vadisi) şiirinde bulursun kendini, öyle bir yerde ölmek istersin.
o değil dersin, buna sığınırsın, çünkü hayal etmek daha az batırır ansız gelen iğnelerini.
o değil diyerek masadan kalkarsın, sığındığın bu düşünce ile yürürsün masaya bakmadan, merdivenlerden inerken daynamayıp durursun, bakarsın baktığın seni görmez, baktığın ayrıldığındır.
hızla atarsın, kendini sokağa göz yaşların görünmesin diye daha hızlı yürürsün, daha hızlı, daha hızlı, derken yaşlı bir kadın, durursun, bir adres sorar ağlayan gözlerini saklayarak başını çevirmeden gösterirsin. kadın gider, yine terk edildiğini hatırlar, bulunduğun durum tuz biber, göz yaşlarının düşüp dağıldığını hissedersin. orada öykece durursun.
yağmurludur hava. sokakta kimse yoktur. o gün yağmurun bilinçli yağdığını, sokakların
karşılaşma için boşaltıldığını düşünmeye başlarsın. sonra yan yana geçersin. arkana bile bakmazsın.
geçer gidersin.
istemeden ayrılma söz konusu ise;
önce duygusal moda girip sonra tekrar yalvarsammı düşüncesine girmek.
kurtuldum hissiyle ayrılma söz konusu ise;
"has.. kaç oğlum kaç görmesin" diyerek sıvışmaya çalışmak.
nefretle ayrılma söz konusu ise;
"dur şuna iki çift lafım vardı şereften yoksun hayvan" realitesiyle yüzleşmek.
yeni bir sevgilin varsa ve gerçekten seviyosan farketmezsin bile. dönüpte baksam mı diye tereddüt bile etmezsin. ama eski sevgili unutulamamışsa, ayrılalı çok olmamışsa yada yeni bir sevgiliye rağmen bir türlü aklından atamamışsan aklına soru işaretlerinin dolmasına, ne yapacağını bilemediğin için kafayı yiyecekmiş gibi hissetmeye neden olur. kötüdür.
(bkz: allah kimseyi böyle zor durumlara düşürmesin).