eski sevgilinin kanserden ölmesi

entry1 galeri0
    1.
  1. affettim kendini yalnız akla,
    yalnız aşkla
    yak gel bildiğin ne varsa
    sat gel gözüm yok para pulda
    yalnız sanadır bu hasretim
    yen gel inadı sevgilim.

    bir şiirden çok eksik kalmış bir şarkı sözünü hatırlatır gibiydi bu dizeler. özgür adam olarak cep telefonu kullanmadığımdan bu not şeklinde bir kağıt parçasına yazılmış, iş yerimin kapısının içine dükkan kapalı olduğu zaman bırakılmıştı.

    ilk başta liseye giden öğrencilerden birisine ait, aşkını itiraf eden bir not olarak düşündüğümde akşam dükkanı kapatırken temizlik yaptıldığını hatırlamıştım. geriye tek bir ihtimal kalıyordu. bu not ya banaydı, ya iş yerimde çalışan elamanlardan birisine aitti. kesin olan bir şey vardı ki; bu not dükkan kapalı iken bırakılmıştı.

    neyse dedim, bu not kesin kadın peşinde koşan muhasebeciye bırakıldı. aslında hiç düşünmeyerek günlük işlerimi yapmaya başlamıştım, ama o piç kurusunu kıskanmıştım. yarım saat sonra iş yerimde çalışan elemanlar birer birer dökülmeye başlamışlardı artık. babamın manevi oğlu ve sağ kolu bizim göt muhasebeci her zaman ki şarlatanlıkları ile bana yalanarak selam verdi, her zaman ki gibi onun o selamını duymamazlıktan gelmiştim. isviçre'de ki sevgilimin yanına gittiğimde beni babama ispiyonlamıştı. az kalsın eşim bu haberi duyacak ve boşanmanın eşiğine gelecektik.

    o günden beri bu piç kurusunu yok etmek için elimden geleni yapıyordum, ben değilmiydim bu adamı ava götürüp, vurmaya çalışan; gittiğim her düğüne götürüp yanlışlıkla kafası yerine ayağına sıktığım adam. o kadar yalakaydı ki öldüreceğimi bile bile yanımda çalışıyordu, 3 kuruşluk fakir beyniyle beni silmeye çalışıyordu. yaşı benden 5 yaş büyüktü ama benim tecrübem daha çoktu.

    ali dedim, buyur abi dedi bana. işte patron yalakası bir piçti bu adam. kendisinden daha küçük bir adama sırf parası için abi diyordu. bey demesini ben istememiştim, ailede bir bey, bir toprak ağası vardı. iki ismimin birisini ondan aldığım ahmet dedem.

    bana bak piç kurusu dedim, ulan siz kim oluyorsunuz da burada karılara kızlara takılıyorsunuz lan diye çıkıştım. ali afallaşmış, bu da nereden çıktı diye tersledi. ulan dedim sabah kapının önüne not geliyor, bir de inkar ediyorsun inek dedim, ali'yi göt etmek için ucuz kağıdı ona uzattım.

    bu kağıt bana gelmemiş dedi, belki dedi derya'ya gelmiştir; derya bizim kasiyer kızdı. onun bedenini satın almak için sıraya yazmıştım. ne de olsa dul bir kadındı, kimse hesabını benden sormazdı. hem kime neydi ki alan razı veren razı olduktan sonra. derya'nın o taş gibi bedenini aklımdan sildikten sonra vay anasını dedim, benim elamana göz koymuşlar. ama bu düşünce de çok çabuk bir şekilde çürütülebilirdi. çünkü şiiirde;
    yak gel bildiğin ne varsa
    sat gel gözüm yok para pulda..

    yazıyordu. geriye kardeşim olma ihtimali kalmıştı. ama o asalak gibi piyasa da geziyor, dükkana uğramıyordu. derya bilirdi. o da böyle şifreli aşklarla uğraşıyordu. en iyisi saatin 9 olmasını beklemekti. bir anda gözümün önünde sinekler uçuşmaya başlamıştı; bu mesaj banaydı. ''yak gel bildiğin ne varsa'' cümlesine tekrar baktım, evet bu mesaj banaydı.

    ben bunları düşünürken derya'nın narin bedeni kapıdan içeri girmişti. günaydın efendim diyerek selamladı. efendine sokarım senin dedim, kız ben sana kaç sefer diyeceğim bana böyle kelimeler kullanma diye şaka ile karışık tersledim kızcağızı. aman abi dedi, ağız alışkanlığı. hay abini bilmem na'psınlar, sanki dedim aramızda çok yaş farkı var. derya kahkahalarla gülüyor, ben bokunu yemiş tavuklar gibi düşünüyordum.

    derya dedim şu nota bak, burada ne demek isteniyor.
    bu dedi bir şarkı, tamam dedim bende biliyorum ama ne demek istiyor. derya çelimsizce güldü. size gelmek istiyor dedi, ben derya'ya sorular sorarken derya apar topar kalkarak bilgisayarı açtı, işte dedi siz dinleyin, siz çözün.

    sanatçı şarkı sözüne başlar başlamaz ben beyin amcıklaması geçiriyordum. şarkıyı söyleyen ''funda arar''dı. funda benim eski sevgilim, bir zamanlar her şeyim, evliyken çıktığım ilk sevgilim olma şerefine erişen kızdı.

    evet bu mesaj eski sevgilimden geliyordu, ama ben onunla görüşmeyeli 1 sene geçmişti. bu da ne demek oluyordu. demek ki eski sevgilim memleketine dönmüştü.

    funda'yı çok sevmiştim. şimdi bana kızanları görüyor gibiyim, onlara ne kadar anlatsam da anlamayacakları için ben anlayanlara seslenmek istiyorum. sanki siz hayatta bir kişiyi sevdiniz amına koyayim, ulan bu konuyu koskoca arif susam bile işlemiş '' evliler de sevebilir'' diye şarkı bestelemiş, alem gecelerine meze olmuştu. sanki karısını aldatan tek insan gibi bakmayın lan suratıma; işin ilginç tarafı bundan sonra.

    funda'yı ilk tanıdığımda henüz 18 yaşında idi. ilk başta cinsel bir obje olarak yaklaştığım kıza, hiçbir cinsellik yaşamadan aşık olmuştum. beni benden alıyor, uzaklara o çocukluğuma götürüyordu. funda'nın babası annesini terk etmiş, 5 yaşından sonra onları bir daha aramamıştı. zor bir hayat sürüyordu, 13 yaşında okulu bırakmış, kardeşini okutmak için çalışma hayatına başlamıştı. 14 yaşında patronu tarafından tecavüze uğradıktan sonra, patronunu bıçaklamış ve 3 ay cezaevinde yatmıştı. evet bu siktiğimin ülkesinin adalet mekanizması böyle işliyordu. tecavüzcünü bıçaklayan funda'm birde 3 ay çocuk ıslah evinde yatmıştı. polis tarafından alındığı sorguda polis tarafından taciz edilmiş, cezaevine girdiği ilk günde gardiyan tarafından yine tecavüze uğramıştı.

    funda bu olayları bana anlatırken, ben bir kalbimin olduğunu 28 yaşında fark etmiştim. meğer benimde bir kalbim varmış. funda'nın ilk cinsel hayatını yaşadığı adam ben değildim ama, ilk defa benimle düzüşürken zevk aldığını söylemişti. evet funda bir piçin tezgahından daha geçmişti, ama o piç ona aşık olmuştu. aşık olduğu piç, yasak bir ilişki yaşıyordu. o piç bendim.

    funda ile her akşam buluşuyor, eğleniyor, geziyor, sevişiyorduk. yer yüzünde o kadar kadın arasından bana ilk erkek olduğumu his ettiren tek varlık oydu sanki. zaman zaman alkol alır, zaman zaman ağlardık.

    funda ile ilişkimiz bir sene aşırı bir şekilde gittikten sonra, ben bir şeyi fark etmiştim. evet funda ile yatmıştım ama hiç sabaha kadar uyumamıştım. bir gün bu konuyu funda'ya utana sıkıla açtım. tamam lan şerefsiz dedi bana, benim içinde iyi olur.

    geçen sene ramazan bayramından hemen sonra marmaris'e gittik, vakit kaybolmasın diye samsun'dan uçakla gittik marmarise. eylül ayı olmasına rağmen, marmaris sahilleri çok sıcaktı. iner inmez yerleşmek amacı ile bir otele gittik. resepsiyonda ki kız '' ama siz evli değilsiniz'' diyince, ''sen ne zamandır milletin namusu kesildin kahpe'' dediğimde pişman olmuştum. parasıyla değil mi kardeşim dedim. demez olaydım, top sakallı bir piç kurusu yanımıza gelip, pardon efendim kız yeni dedi. odalar açıldı, biz içeri girer girmez yeniden seviştik. artık funda'm ile uyuyacaktım.

    hava çok sıcaktı, uyumak imkansızdı. otelin kliması bile banamısın demiyordu. haydi dedim gidelim dışarı nasıl olsa 3 gün daha buralardayız. funda'mı koluma takarak ilk defa kimseye yakalanma korkusu olmadan gezecektim. allah'ın marmarisinde bizi tanıyan çıkmazdı heralde. funda ile 3 gün dolu dolu yaşadım, sanki 29 yaşındaki adam gitmiş, yerine 15 yaşında ki delikanlı gelmişti. gençleşmiştim, funda benim gençliğimi tekrar geri vermişti.

    funda, para harcadığım zaman kızıyor, ben onu dinlemiyordum. kefenin cebi vardı da bizim mi haberimiz yoktu. hangi ibne kefene cep dikmişti.

    3 günün sonunda ayrılma vakti gelmişti. funda'nın morali çok bozuk, ben belli etmemeye çalışıyordum. onu avutuyordum ama içim kan ağlıyordu. nihayetinde 3 gün, 3 saat gibi sürmüş samsun'a gelmiştik. artık ayrılma vakti idi.

    marmaris gezisinden sonra bir kaç defa daha yakın yerlere kaçamak yaptık funda ile. ben paranın en derin yerinin içine kadar koyuyordum. koymak hakkımdı. o yaşa kadar cumartesi dememiş, pazar dememiş, bayram seyran dememiş, elamanlarım izin yaparken bile ben köpek gibi gece 1'lere kadar çalışıyordum. bu paranın amına birisi koymalıydı, koyma fırsatı bendeydi. koydum da. hemde dibine kadar geçirerek, hiçte pişman olmadan.

    geçen sene bu zamanlar yıl başına 10 gün kadar kalmıştı. ben bir rüyadan uyandım. funda ile biz ayrı dünyaların insanıydık. benim 2 çocuğum, 1 eşim, 1 annem, 1 babam, bilmem kaç tane çalışanım vardı. hepsi bir kenara hesap veremeyeceğim 2 çocuğum vardı. funda ile aşkımız miletin diline düşmeye başlamıştı bile. yakalanmadan bu ilişkiyi bitirmeliydim. eşime yakalanmaktan çok ailemin dağılmasında, çocuklarımın sahipsiz kalmasında korkuyordum. he birde lanet olası iş yerleri. böyle bir şey olursa, işlerim dağılır, batardık. yaşadığım yer çok küçük bir yerdi, hemen duyulma ihtimali vardı. kardeşim olacak pezevenk 25 yaşına geldiği halde hiç bir işin ucundan tutmuyordu.

    işte ben bunu funda'ma bu konuları anlatmayı düşünürken, funda benim ne anlatamak istediğimi anlamıştı. sarıldık, o ağladı ben ağlayamadım. çünkü ben hayatımda ağlamamıştım. sadece genzim yanmıştı. hayatımdan bir parça kopuyor ve o sikilesi gözümden bir damla yaş gelmiyordu. çünkü duygusuz bir şerefsizdim.

    işte dükkan kapıma bırakılan o not bu yaşanan günlerden sonra, yani sevgilim funda'm dan ayrıldıktan tam 10 ay sonra gelmişti.

    ertesi gün iş yeri telefonu çaldı. notumu aldın mı şerefsiz dedi bir bayan sesi. arayan funda idi. hiç bir şey diyememiştim. funda'mı yüz üstü bırakmış, belki para için bırakmış belki başka nedenlerden dolayı bırakmış, ama sonuçta bırakmıştım. hafif gülerek aldım dedim, aldım.

    5 dakika konuştuktan sonra görüşelim mi dedi bana. görüşelim dedim iyi olur, yer kararlaştırıldıktan sonra telefonları kapattık.

    ilk karşılaştığımızda funda'nın gözlerine bakamadım, suçluydum. funda çok zayıflamış, gözlerinin altı çökmüştü. hadi dedim funda'ya gidelim. nereye dedi, temelli mi. güldüm hayır dedim, eski günlerde ki gibi. hayır dedi bana onun için gelmedim. tamam dedim, haklısın ama 1 gün dedim, lütfen sadece bir gün. funda'yı ikna ettikten sonra; sinop iline gittik, otelden bir oda tuttum. oteldeki resepiyon kız;
    - ama siz evli değilsiniz, sizi alamam ki dedi
    + ne zamandır milletin namus bekçiliğini yapıyorsunuz, iki ayrı oda aç.

    gravatlı bir pezevenk geldi. bende para olduğunu anlayınca yavşamaya başladı.

    - aman efendim, kusura bakmayın. arkadaş yeni, bazı müşterilerimizi tanımıyor.

    adama ters bir bakış attıktan sonra, tamam dedim sadece oda verin. pezevenk herif az kalsın sürekli aynı otele geldiğimi neeredeyse belli edecekti. allah'tan funda bu durumu anlamamıştı.

    yine deliler gibi seviştik, ama funda ilk defa ağlıyordu. funda bana ben gidiyorum dedi. sen zaten hiç burada olmadın ki dedim, hep gittin. ben sanki onu suçluyordum. küfür etti bana. ben dedi bir daha gelmemek üzere gidiyorum dedi, nereye lan dedim, ölmeye mi. evet ölmeye dedi. ha iyi selam söyle dedim, ben işin makarasındaydım ama funda ciddiyim dedi.

    ''ben ölüyorum sevgilim''

    suratıma tokat atılmış gibi sarsıldım, hiç bir şey diyemedim. bu da ne demek oluyordu böyle, benimle alay mı ediyordu. ulan dedi bana '' ben senden neden ayrıldım sanıyorsun neden lan, orospu çocuğu'' dedi bana.

    kendime geldiğimde evet dedi. bende bunu geçen sene öğrendim. yalanını da seni de diye küfür ettim buna.

    yemin ediyorum dedi, hepsi gerçek, buraya seninle vedalaşmaya geldim sevgilim. funda ile saatlerce bu konuyu konuşmaya çalıştım, hiç bir şey anlatmıyordu, ağzından kelimeleri zorla alıyordum. beni kopartıyordu, kadınların susması işte böyle idi. ya çenesi susar, ya da susunca çok sinsi olurlardı. böyle bir şeyin olabileceğine aklım almıyordu. gencecik kızdı, henüz 20 yaşında idi. koskoca allah başka insan mı bulamamıştı. ama gerçek bugün gibi ortadaydı.

    not olarak bıraktığı cümleyi tamamlamıştı funda...

    ''dön gel vaktimiz daraldı
    zaten şu yalan dünyada.''

    şimdi parçalar yerli yerine oturuyordu işte. dön gel vaktimiz daraldı, şu yalan dünyada diyerek öleceği mesajını vermişti bana.
    ertesi gün funda'yı annesi ile yaşadığı yere gönderdim, ben ise arabama atlayıp memleketin yolunu tuttum. funda her hangi bir adres, telefon numarası bırakmadı bana, yalvardım yakardım ama sadece izmit'te oturduğunu öğrenebildim.

    memlekete gittiğimde bütün izmit'te ki hastaneleri araştırdım. nihayet bir hastane'ye ulaşarak tedavi olduğu yeri buldum. telefon açarak hastalığı hakkında bilgi aldım, tedavisinin mümkün olup olmayacağını sorduğumda doktor bana çok acı bir gerçek söyledi.

    ''ilaçlarını içseydi bugün sapa sağlam olurdu''

    bu da ne demek dedim, içmedimi. alamamış dedi. neden diye sorduğumda bana kanser ilaçlarının fiyatını söyledi. kanserede, doktorada, hastalığın avradına küfür ediyordum. inanmıyorum size dedim, inanmıyorum piç kuruları. ama gerçekti; hayatım, herşeyim parasızlıktan ilaçlarını alamayıp ölecekti.

    hastanın adresini istedim. mümkün olmayacağını söylediler. o benim her şeyimdi dedim, yalvardım yakardım. ama inat edip vermediler. bunların da kadından farkı yoktu işte.

    hiç bir şey düşünemiyordum artık, kafam durmuştu. bu olayı unutmak için her türlü yola baş vuruyordum. sözlükte çoğu zaman amlı, götlü entryer giriyor, uzun yazılar yazarak kendimi oyalamaya çalışıyordum. ama içimde ne fırtınaların koptuğunu kimse bilmiyordu.
    bu hafta bir delilik yaptım, sabah 7 uçağına binip, istanbul sabiha gökçen havalimanına, oradan da otobüs ile izmit'e geçtim. funda'mı son bir kere görmeliydim. tedavi olduğu hastaneyi bulduktan sonra, doktorunun yanına koştum. doktorun ameliyatta olduğunu söylediler. aşağı sigara içmek için indiğimde, bir tanıdık ve ağlayan yüzle karşılaştım, bir kız tıpkı fun.., hayır bu funda değil di, kız kardeşi sema. beni görünce şaşırdı, güler gibi oldu, boynuma sarıldı. funda nerede nasıl dedim, kafasını salladı. ne diyorsun sen sema dedim, bak çabuk söyle. artık söylesem de bir şey farketmez abi dedi, morg kapısını gösterdi.

    funda ölmüştü. yarım bıraktığı şarkı sözünü tamamlamak bana düşmüştü.

    şimdi sen öldün, ya benim yaşama amacım nerede kaldı. artık bende;

    'ölüyorum sevgilim.''
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük