içimdeki krizantem çiçekler farklı farklı renklere bürünürken, her geçen yıl değişen ve kendi tohumunun atasına şaşırdığı şekilde açar bu çiçekler. sarp uçurum diplerinin hemen altında; gökyüzüne yatay, yeryüzüne ise açısız süzülürken , dalga geçer gibi her ikisine uzaktan yanlamasına açarlar...ve eğilmeden göremezsiniz. ben bu uçurumlara hep yüzüstü yatar ve burnuma gelen tehlikeli havaya rağmen, şöyle bi' tepeden bakarım...işte bu uçurumun kenarında ilerlerken tek yanlı uzak bir dağ yamacının dibinde, kayalık dar çok yüksek patikada bir bok gördüm. tesadüf bu ya..eski sevgilinin bokuydu. tanırım evet.. çünkü kendimi verdiğim ve içli dışlı olduğum sevinç ve hüzünlerle beslediğim, biraz ben olan eski sevgilinin hacetini gözüm kapalı her yerde tanırım.. sadece ayakların basacağı kadar olan bu yolda, üstüne basmamak için uğraşmak nafile bir çaba! sadece basamaklar kadar olan dar yolda tek bir seçenek vardı "ya istiklal ya ölüm"! ben istiklali seçtim. basar basmaz, içinde pırlanta olan boncuğu farkettim. sıra sıra önümde dizilen bütün bu boncukları bir bir topladım. geri kalan artığı ise uçurumdan aşağı yuvarladım.
şimdi, keskin kayalalıkların arasından gülümseyen güneş ve heybemdeki boncuklarla bu dar coğrafyada ciğerlerimde neşeyi soluyarak, gözlerimdeki pırlanta ışığı neşeyle yola devam etmekteyim.
bu da böyle bi' anımdır.
demirbank iyi günler diler!