eski insanları küçümsemek

entry2 galeri0
    1.
  1. 'eskiden yaşamış insanları sırf eski çağlarda yaşadıkları için küçümsemek'* çoğumuz üzerinde etkileri derinden hissedilen bir klişedir. bu durumun tam tersi ('eskiden yaşamış insanları sırf eski çağlarda yaşadıkları için büyütmek') de hayatımızın (belki de daha büyük) bir parçası olsa da, üzerinde pek tartışma bulunmayan versiyonu küçümsemek olduğu için bu satırları yazma gereği hissettim. "nedir peki yarrağam eski insanları küçümsemek?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. anlatayım:
    efendim bu aslında çok geniş sahalara yayılmış bir düşünce. anamızın-babamızın yahut kendimizin eski bir fotoğrafına baktığımızda geçtiğimiz makaradan tutun, eski filmlerle taşşak geçmeye ve tarihi olayları bugünün bakış açısıyla yorumlayarak "modern medeniyetimizi" yine kendi modernliğimize yakışan şekilde daha da üstün kılmamıza kadar yayabiliriz bunu. üzerinde pek de tartışılmadan kabul edilegelmiş "insan zihninin zaman geçtikçe daha iyi/olgun/güçlü olduğuna dair" psikolojik yanılsama da, gelecekte her şeyin daha net olmasa bile daha iyi olacağına dair toplumsal yanılsama da aynı düşünce üzerinden kurgulanıyor.
    şimdi tüm bu söylediklerim teknolojik gelişmeler vesaire ile üstü örtülecek konular gibi duruyor değil mi? umuyorum entrinin sonuna doğru bu his ortadan kalkacak.
    yaklaşık beş sene öncesine kadar hayatımda izlediğim en eski film stanley kubrick'in 1968 tarihli 2001 filmi idi. ve filmi izlememe yol açan entelektüel baskının yarattığı önüne geçilemez "beklenti duygusu" bir yana, bu filmi asıl beğenme sebebim kesinlikle "ulan o çağda adamlar ne film çekmiş peh peh peh" duygusuydu. çünkü ben doğduğum yıllarda* çekilmiş o kötü dublajlı, soluk renkli filmlere "çok eski" gözüyle bakan birisiydim. 1975'te çekilen bir türk filmindeki yapmacıklık duygusuyla 1972 yapımı godfather'da karşılaşmayışım ve üzerine 68 yapımı bir filmdeki teknik kullanımını beğenişim benim gözümde "eski film" kavramını 1950 ve öncesinde çekilmiş filmler olarak belirlemişti.
    neyse efendim yıllar içinde 60ların ve 70lerin filmlerinin "eskiliği" benim gözümde kırılınca; artık film izlerken "yeni filmmiş lan 1995 yapımı" der hale gelmiştim. lakin yakın bir zamana kadar 50lerin 40ların filmleri hala fi tarihi gibi görünüyordu gözüme.
    derken özel bir film türünün* meraklısı olunca ve bu türün de başyapıtlarının 1940larda verildiğini öğrenince ister istemez "eski film" izlemek zorunda kaldım. ama tek bir filme kadar tüm izlediklerimde içindeki "piuu çok eski lan bu" önyargısını korudum. derken 1944 yapımı double indemnity geldi ve sinemaya da eskiliğe de olan bakışımı değiştiriverdi. o bakış zaten o kadar yavşakça kurulmuş ki bir film izleyince yerle yeksan oldu. artık bu filmde ne vardı da tüm "eskilik" algımı yıkmıştı? neden artık 40lar ve 50liler benim için bugün kadar yeniyken 30lar ve 20ler çok eski geliyordu? bunu yıkmak için fritz lang'ın metropolis'ini tekrar ama farklı bir gözle yeniden mi izlemem lazım? inanın bilmiyorum. zaten bu noktada asıl konudan sapmamak adına sinemayla olan bağımızı kesmem lazım.
    pek çoğumuzda var olduğunu gözlemlediğim bir düşünce var: "abi biz eskiden yaşasak dünyanın amına koyardık."
    bi de şu var mesela: "ulan eski insanlar ne kadar malmış güneşe tapmışlar." hatta süpersonik bir islamcı kalıbıyla "adam o kadar ahmak ki helvadan put yapıp ona tapmış sonra da acıkınca onu yemiş"
    bu düşünce kalıplarının hepsinin altında aynı şey var: eskiyi küçümsemek. (şimdi tabi marty mcfly gibi geriye dönseniz gerçekten de fark yaratırsınız ama bahsettiğimiz olay, "geriye dönsem" değil, "o zaman yaşasayımışım" düşüncesi.)
    tüm bunların içinde en yaygını ise 'o dönemde nasıl olmuş saçma sapan tanrılara inanmışlar' olsa gerek ki görülmeyen nokta o çağda bunlara inanmaktan daha enteresan olanın bunları yaratmak olduğudur. Sanki güneşe tapmayı reddetmeyen eskinin halkı aptaldı da onlara güneşe tapmalarını öğütleyen adam başka çağdan mı gelmişti? Hele hele bu 'eleştiri'nin en büyük savunucularının dinle alakadar kesimler olması nasıl da bindikleri dalı kestiklerinin farkında olmadıklarını anlatır gibi. zira bugün puta tapanı ahmaklıkla suçlayan kendi inancının kurumsallaşmasıyla pagan inançları arasında birkaç yüz yıl bile olmadığını atlıyordur, neyse konumuz din min değil, bıktım din konuşmaktan.
    geldik efendim teknolojinin bizi eski insandan daha akıllı-yetenekli kıldığı yanılsamasına. ama bunu yaparken dikkatli olmak durumundayız zira yazının başında bahsettiğim "eskiyi sırf eski olduğu için övmek" batağına da saplanabiliriz, ki amına koyduğumun postmodern yönelimi bunu daha bir seviyor sanki. yani neymiş eskiyi eski olduğu için üstün görmek de bugün iki aypod dinledik diye kendimizi insanlığın geldiği son nokta olarak görmek de aynı derecede denyo bir hareketmiş.("sana mı sorucaz lan artiz?" diyebilirsiniz, deyin ulan!)
    şimdi şunu sormalıyız: dünyanın en büyük icadı nedir? internet mi? elektrik mi? kondom mu? ya da şöyle sorayım en önemli dönüm noktası ne oldu? tarım devrimi mi sanayi devrimi mi? yoksa sizlere şu satırları yazmamı sağlamaktan başka bi sike yaramayan bilişim devrimi mi? sizce de her yeni devrim daha "devirici" olmaktan uzaklaşmıyor mu?
    2 ...
  2. 2.
  3. yapılan en büyük küstahlık .
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük