Nerde telli duvaklı evvel zaman aşkları demiş şair. Eskide kalanlar ne kadar acı gelecek her geçen gün karanlığa yitip gidiyor. Karadelik misali çekiyor bizi yozlaşma seramonisi.
ne de güzelmiş be. mesela babam, annemi tavlayabilmek için bir kaset kaydetmiş. aman fatma canım fatma beni gönlünden atma diye kendi sesiyle nameli bir şekilde bir de. sonra sürekli çalacak şekilde ayarlayıp annemgilin koskoca evinin damına tırmanıp oraya koymuş, açmış sesini de. e annem de düşmüş tabi. dedemden yediği dayaklar da bezdirmemiş adamı gerçekten helal olsun babama. abi samimiyet budur ya. eskileri özlüyorum ben şimdiki aşklar hep yalan dolan.
Gülümsemenin kahkahaya dönüşmesidir yaşamak.. Kahkahadır insanın içindeki mutluluğu dışa yansıtması ve yansımadır huzuru ölümsüz kılan anda yaşananlar. Kimi zaman bu mutluluk, beş para etmez ama büyük değer taşıyan kağıt üzerindedir (fotoğraf), kimi zaman mutluluğu sağlayan kişiden gelen mektup da, kimi zamansa eski bir aşk filminde..
1980lerin Türkiyesinde yaşanan aşklara özeniyorum ben.. O zamanlarda yaşanan ölümüne sevgileri işledim felsefeme.. Maddiyatın, sevgi üzerine prim yapmadığı ve yapamayacağı bir hayatta yaşama gayesiyle.. O zamanların saf ve naif duygularıyla yaşanan aşkları konu alan filmleri, televizyonun karşısına geçtiğimiz kimi anlarda görüyoruz.
Annelerimizin burnunu çekip, hıçkırıklarla ağladığı anları hatırlıyor kimimiz.. Ne oluyor yaa; deyip de annemizin bulunduğu odaya gidip elindeki kitaba kilitlenmiş annemizin ne okuduğuna baktığımızda yüzümüzdeki gülümsemenin oluşmadığını kim söyleyebilir ki; Kemalettin Tuğcu romanlarının dayanılmaz hafifliği annenin ağlayan gözlerinde.
Eski ahşap evin tek odasına doluşmuş 8 çocuk,anne ve babanın izledikleri ;Hayallerim, aşkım ve sen; filminin verdiği hüznün ve mutluluğun yaşandığı yerdir o oda da hissedilen gerçek hisler..
Eve tıkılıp kalınan sinir bozucu günlerde; o sıkıntıyla televizyon kanallarında aranan gerçek mutluluğu yakalamak bu kadar mı zordur. Kişinin istediği bir Ayhan Işık filmidir.. 1961li yıllarda çekilen gerçek aşk filmlerinin insan üzerinde bıraktığı nostaljiyi, kişinin derinden yaşamak istemesidir.. Küçük hanımefendi, Avare Mustafa,ilk göz ağrısı..vb. filmlerde bulmaktır kendini.
Oturup televizyon karşısına Adile Naşitin film izlerken hıçkıra hıçkıra ağlaması gibi ağlamayı istemektir.
eski aşklar siyah beyaz fotoğraflarda kaldı artık
ilk dokunuş, ilk sarılış, hele ilk öpüş var ya mazide
o unutulmaz aşklar masal oldu
leyla ile mecnun, ferhat ile şirin, yusuf ile zülayha gibi
o eski okul yolunda yürümek,
sevgili mektup yazmıyor diye posta kutusunu çöpe atmak,
hayallerini üç kuruşa eskiciye satmak şarkı oldu diilerde
liselim, okul yılları okul yolunda gibi
üzerine isimlerini yazdıkları aşkların,
bir ayağı kırık o tahta masası maziye gömüldü artık
o eski masum kaçamaklar yerini ayrılıklara bıraktı artık
ya o cevap diye sevgilinin adının yazıldığı sınav kağıtları sınıfta kaldı artık
her 14 şubat'ta alınan kırmızı güller
onlar da soldu artık
o eski aşklar siyah-beyaz fotoğraflarda kaldı artık
ya o ilk dokunuş, ilk sarılış, ya ilk öpüş sözlerde kaldı artık.