diyarbakır cezaevinde yaptığı işkencelerle pkk'nin doğu'da ve güneydoğu'da taban bulmasına neden olan ve binbaşıyken 1988'de ümraniye'de kurşunlanarak ettiklerini biçen kişi. eğer pkk'nın tabanını kurutmak istiyorsanız hem toprak reformuyla bölgedeki feodalizm kaldırılmalı, hem de 12 eylül'le hesaplaşılmalıdır. yoksa açılımla maçılımla bir yere varamayız.
edit: eksileyenlere sözüm. güneydoğu'ya gittiğim için oradaki sorunları bilirim. yazik ki 17 yıl pinochet çizmesi altında inlemiş şili gibi yüzleşemedik darbecilerle ve dolayısıyla soğuk savaşla.
Pkk'lı vatan haini orangutan çocuklarının zırvaladığı şeyleri delil olarak kabul edip esat oktay subayımızı zalim gibi gösterenler de pkk'lı piçler kadar vatan hainidir. Siz Osmanlı ya da başka bir dönemde hainlere nasıl muamele ettiğini zannediyordunuz Türk devletinin ey ılık yavşaklar ? Esat oktay yıldıran o dönemde kimlere ne yapmış bakalım bir.
--spoiler--
Tunceli Raporu
değiştir
1978 yılının 15-26 Haziran tarihlerinde Doğu'da denetlemeye çıkan bir mühendis albay, Tunceli'de denetim yaparken oradaki Harita Birliği personeli ve Ziraat Okulu öğretmenlerinden edindiği bilgilerden çok etkilendiğini ve bunları bildirmenin bir vatan borcu olduğunu ifade ederek gördüklerini ve duyduklarını bir rapor hâlinde Genelkurmay Başkanlığına sundu:
— Türkçe bilindiği hâlde askerlere ve emniyet mensuplarına Türkçe cevap verilmiyor.
— Subay, astsubay ve emniyet mensuplarına "faşist köpekler" diyorlar.
— Tunceli Valisi'nin arkasından "Eco'nun (Ecevit) faşist köpeği" diye bağırılmış.
— 15 kadar okulda bayrak merasimi yapılmamakta, istiklal Marşı söylenmemekte.
— Emniyet Müdürü dövülmüş.
— Resmî kişilere bakkallar, "Size satılacak bir şeyimiz yok." diyerek mal satmaktan imtina etmekte, bu yüzden harita personeli jandarma tavassutu ile alışveriş yapabilmekte.
— istiklal mücadelesinde kullanılacak haritalar yapılıyor diye araziye dikilen harita işaretleri tahrip edilmekte.
— 19 Mayıs gösterilerine 15 okuldan ancak 17 öğrenci çıkarılabilmiş, o da Ziraat Okulundan öğrenciler.
— Tunceli'deki gizli bir komitenin emri ile sosyal ve ekonomik faaliyetler derhâl durdurulabilmekte.
— Duvarlara sarı yıldızlı Kürt millî bayrağı yapıştırılmakta.
— Kürt millî marşı diye bir marş toplu olarak okunabilmekte.
— Toplu olarak komünist enternasyonal marşı okunmakta.
— Kürt istiklal mücadelesinin patlaması ile birlikte bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun tümden mücadeleye katılacağı anlatılmakta.[22]
Kahramanmaraş Olayları
değiştir
Ana madde: Maraş Katliamı
19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve Alevileri hedef alan saldırılarda resmî rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 107 Alevi öldürüldü, yine Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, 100'e yakın iş yeri tahrip edildi. 12 Eylül'ün lideri Kenan Evren, bu olaylardan Anıları'nın birinci cildinde şöyle bahsetmiştir:
"Kahramanmaraş'ta öldürülen iki öğretmenin cenaze töreninde Milliyetçi Hareket Partisi militanları ve dinci yobazlar tarafından başlatılan katliam kısa sürede bütün şehre yayılmış, şehirdeki emniyet kuvvetleri ve askerî birliklerle dahi katliam önlenememiş ve Gaziantep'ten mekanize birliklerin gönderilmesi sonucu ancak 27 Aralık günü durdurulabilmiştir. Olaylar sırasında çoğunlukla Alevi vatandaşların oturdukları evler ve iş yerleri yakılmış-yıkılmış ve çocuklarla hamile kadınlar da dâhil olmak üzere hunharca 107 kişi katledilmiştir. Olaylar başlar başlamaz 23 Aralık günü içişleri Bakanı irfan Özaydınlı ile Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun Kahramanmaraş'a gitmişler ve olaylara mahallinde müdahale etmişlerse de gözlerini kan bürümüş canilerin şehrin muhtelif yerlerindeki katliamına ve tahribata mâni olamamışlardır. Jandarma Genel Komutanı'nın döndükten sonra bana anlattıklarından benim de tüylerim ürperdi. Beş altı aylık çocuğun bacaklarından tutup ikiye bölünmüş; karnından bıçaklanmış kadın, çocuk, genç, ihtiyar cesetlerini gözleri ile görmüş."[23]
Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri Kongresi
değiştir
1979 yılının ilk ayında yasal bir örgüt olan Devrimci Demokratik Kültür Dernekleri, yaptığı kongrede, "Doğu yöresinde Kürt halkından olmayan kamu görevlilerinin bölgeden uzaklaştırılması" kararını aldı. Bu karara karşı bir işlem yapılmadı. Kararın devlet tarafından yerine getirilmemesi sonucu 16 Ocak 1979'da Mardin Kızıltepe'de bir ilkokul öğretmeni dövüldü ve tehdit edildi. 22 Ocak 1979 günü Mardin Bayındırlık Müdürlüğünde görevli inşaat mühendisi ibrahim Özer, sabah işe giderken bir endüstri meslek lisesi öğrencisi tarafından silahlı saldırıya uğrayarak öldürüldü.[24] 24 Ocak 1979 günü Mardin Derik Savcı Yardımcısı'nın evi uzun menzilli silahlarla tarandı.[25]
Abdi ipekçi suikastı
değiştir
Ana madde: Abdi ipekçi suikastı
1 Şubat 1979'da Milliyet Başyazarı ve Genel Yayın Müdürü Abdi ipekçi, Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Cinayet, Türkiye ve dünyada büyük yankı yaptı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk üzüntüsünü dile getirdi ve "her türlü çekişmeyi bırakarak ulusça ortak bir tavır takınılmasını" istedi.[26] Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'in birlik olup ülke sorunlarını beraber çözmelerini sürekli dile getiren ipekçi'nin cenaze töreninde Ecevit ve Demirel yine birbiriyle konuşmadı. Basın bunu, "Cenaze töreninde bile Ecevit-Demirel görüşmesi olmadı." şeklinde kamuoyuna duyurdu.
Diyarbakır Raporu
değiştir
1979 yılında Diyarbakır'da dört lisede millî güvenlik bilgisi dersi öğretmenliği yapan subaylar, Genelkurmay Başkanlığına bir rapor sundu:
1. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, öğretmenlerine olan saygınlıklarını yitirmişlerdir.
2. Öğrenciler dersleri ile uğraşacaklarına siyasetle uğraşmakta ve kendilerinin ayrı bir millet olduklarını söylemekteler.
3. Bir kısım öğrenciler; millî güvenlik bilgisi derslerinin, egemen güçlerin devrimci güçleri uyutmak için konulduğu görüşündeler.
4. Okulun duvarlarında, sıraların üstlerinde Kürtçülük sloganları yazılı. Hiçbir dershanede Atatürk'ün resmi yok.
5. Öğrenciler, millî güvenlik bilgisi öğretmenlerinin şahsında bütün subaylara antipati duymakta ve onları Kürtçülüğü engelleyen bir güç olarak görmekteler.
6. Öğretmen dershaneye girdiğinde hiçbir öğrenci ayağa kalkmıyor. ikaz edilmesine rağmen kalkmamakta direniliyor. Nasıl hareket edilmesi gerektiği kendilerine izah edildiğinde bir öğrenci, "Biz Pavlov'un köpekleri değiliz." diye cevap verebiliyor.
7. Bazı okullarda öğretmene devamlı olarak aşağıdaki sorular sorulmakta:
— Pasaportunuz var mı? Diyarbakır'a nasıl girdiniz?
— Kürdistan Devleti hakkında bilgi verir misiniz?
— Kürtler, Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan önce de vardı, ne dersiniz?
— Atatürk'ün kaç babası vardı, Atatürk bir önder midir?
8. Öğrencilere, "Bir savaş olsa katılmaz mısınız?" diye sorulduğunda, "Kendi savaşımız olursa katılırız." şeklinde cevap alınıyor.[27]
Bölücülük Raporu
değiştir
Jandarma Genel Komutanlığı Denetleme Başkanı'nın başkanlığında oluşturulan ve görevlendirilen teftiş kurulunun 22 gün süren Doğu teftişi sonucunda hazırlanan rapor, 6 Nisan 1979 günü Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında yapılan Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı'nda okundu. Rapordan bazı ifadeler şöyleydi:
Bugün Suruç'tan Uludere'ye, daha ötelere kadar, Güney hudut bölgelerimiz adım adım yoğun bir bölücülük humması içindedir.
Oralarda artık Devriye Talimatı'ndaki klasik 2 kişilik devriyelerle göreve çıkmak hayal olmuştur. Bir köye 20 kişiden az müfreze ile girmek, arama yapmak, oradan bir kanun kaçağını çıkarmak artık cesaret isteyen bir iş hâline gelmiştir.
Dağlar, taşlar anlamları korkunç Kürtçe sloganlarla doludur. Şehirler, köy ve kasabalar için için kaynamaktadır. Arkadaşlarımız kendilerini bir müstemlekeci asker gibi hissettiklerini; bölge halkının, kendilerine bir işgal ordusunun subayı nazarı ile baktığını söylemektedirler.
Hudut bölgelerimiz, sessiz ve derinden bir kaosa sürüklenmektedir.
Ne yazık, o yörelerde Silahlı Kuvvetler dışında ayakta duran sağlıklı bir devlet organı daha kalmamıştır. Devlet müesseseleri, yaygın bir güvensizlik ve ürkeklik havası içinde otorite ve saygınlığını yitirmeye başlamıştır.
Biz Mardin'de iken Derik'te bir polis güpegündüz sokak ortasında kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Davaya bakacak olan Derik Hâkimi istirahat almış, bir diğeri kendi kendini reddetmiş, Mazıdağı Hâkimi yetkisizlik kararı vermiş. Yüksek Hâkimler Kurulunca görevli kılınan Mardin Hâkimi ise sanık bir öğretmenle 3 eğitim enstitüsü öğrencisini tutuklayacak yürekliliği gösterememiştir. işin dramatik yanı; Savcı, bu sanıkların sorguları yapılırken pencerelere kum torbaları yığılmak suretiyle can güvenliklerinin sağlanması talebinde bulunmuştur.
Biz Mardin'de iken Öğretmen Okulu öğrencileri, derslerin Kürtçe verilmesini sağlamak için dersleri boykot etmişlerdir.
24 Eylül 1978'de Mardin Eğitim Enstitüsü kapısına asılan pano ve pankartlarda şu sloganlar göze çarpıyordu:
"Yaşasın Kürdistan'ın Kurtuluş Savaşı!"
"Yaşasın Kürdistan Devleti!"
"Silahlı Mücadelemiz Sürecektir!"
"Yaşasın Bağımsız Kürdistan!"
"Kürtlere Özgürlük, Sonuna Kadar Savaş!"
Suruç Ortaokulunda bir öğrenci, defterinin yapraklarını niçin "kan, kan, kan" kelimeleri ile doldurmuştur? Körpe çocuklara sınıf geçme notunu ihtilal yapma metodu öğretisine göre veren öğretmenleri denetleyen bir merci kalmadı mı?
Mardin'de polis karakolu otomatik silahlarla taranmış, Cizre'de Kaymakam'ın evi ve polis karakolu taşlanmıştır. Tekmil devlet memurları açık açık tehdit edilerek günbegün artan baskı ve terör havası içinde pasivize edilmiş ve susturulmuştur.
Bölücülük tehlikesi, amansız bir ahtapot gibi gezdiğimiz hudut kesimlerini sarmış durumdadır. KAWA'lar, SiVANCI'lar, KOMAL, RIZGARI grupları, DDKD'ciler, KUK'cular, DAĞCI'lar, APOCU'lar, yeraltında ve yer üstünde faaliyette bulunan legal, illegal teşekküller kasabalardan köylere doğru korkunç bir doğurganlıkla yayılmakta ve çoğalmaktadırlar.[28]
23 Nisan 1979 tarihli Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı
değiştir
Doğu bölgesinde yaptığı geziden sonra 23 Nisan 1979 günü yapılan Sıkıyönetim Koordinasyon Toplantısı'nda konuşan Adalet Bakanı Mehmet Can, "Bingöl'de okullarda istiklal Marşı'nın söylenmediğini, Atatürk'ün resminin sınıflardan alınıp çamura atıldığını, buna engel olmaya çalışan öğretmenin öldürüldüğünü" söyledi. Can; hâkim, savcı ve valilerin durumuna dair de şöyle dedi:
"Pertek Savcısı, evinin iki defa bombalandığını söyledi. Hâkimin evini de bombalamışlar. 'Yatak odasının ışığını yakıyor, kendim karanlıkta çatı katında yatıyorum. Ne olur beni buradan alın.' diye yalvardı. Tunceli Valisi de kendisinin alınması için yalvarıyor. Diyarbakır Valisi, Kars Valisi de, 'Ne olur beni buradan alın.' diyorlar."[29]
--spoiler--
Esat oktay bu k*rtçü vatan haini köpeklere ne gerekirse onu yapmıştır. Bugün hdpkk'da siyaset yapan kravatlı teröristler de onun adı geçtiğinde korkudan altına s*çmaktadırlar.
(bkz: rizgari) adlı pkk gibi kürtçü bir terör örgütü tarafından öldürülmesi bütün solcular tarafından destan gibi anlatılır.
solun bu pkk hayranlığı neden bitmez?
kraldan fazla kralcı, darbeci yönetim tarafından kendisine verilen görevi kötüye kullanan, bugünkü yaşadığımız terör belasının fitilini ateşleyen, şu anda da (allah bilir tabiki) cehennemde cayır cayır yanıyor olması gereken, insan oğlu nokta nokta.
bu ülke ne çektiyse kendini kraldan fazla kralcı zannedenlerden çekti. esat oktay yıldıran da bunlardan birisidir. bugün bile esat oktay yıldıran zihniyetinde olan çevremizde o kadar insan var ki, ne diyiim ben onlara, allah onları bildikleri gibi yapsın inşallah...