yaklaşık iki haftadır her dinlediğimde beni nedenli nedensiz ağlatan, geçmişteki yaralarımı sızlatan mustafa ceceli parçası.. sözleri, müziği ve mustafa ceceli'nin güzel sesi.. bilmiyorum, canımı acıtıyor, içimi acıtıyor sözlük..
hani diyor ya
anladım bu son durak,
beni anılarla yalnız bırak,
tutmam gereken bir matemim var,
hislerim var unutmam gereken,
yanar yanar durur,
kalbim kan ağlar ağlar durur,
senin bende kalan günahın var,
sözlerin var unutup gittiğin.
diye aklıma geliyor be sözlük, sözleri, gözleri, duruşu ve anılar silinmeyen bir türlü hala unutamıyor oluşum bitmiyor.. canımı yakıyor sözlük..
hele şu ikinci kısım yok mu ah, birden kalkıp bütün her şeyi bırakıp gidesim geliyor.. ne ona doğru ne bildiğim bir yöne doğru.. lodosların, rüzgarların şehri çanakkaledeyim, daha bir anlamlı bu ara hele benim için.. keşke bir rüzgar olsam da onun şehrine uçabilsem, en kasırga halimle..
es nereye istersen,
nerede çok sevdiysen,
uğra bir geçersen,
maziyi savura savura,
es deli rüzgarla,
kalbimi bir arada tutamam yaşayamam,
son nefesim ol içime es,
ne zaman istersen aynı yerdeyim ben,
es kaza sevmişsen,
kalbimi kavura kavura es,
es deli rüzgarlarla,
yüreği bir arada tutamam yaşayamam,
son nefesim ol içime es.
allah belasını versin bu pop müziğin deyip ardından ağzıma takılmasını ve içimde bi cızlam yaratmasını geç de olsa an itibariyle kabullendiğim şarkı. ciğerimi yaktın mustafa etme eyleme...
An itibariyle powerturk adlı kanalda rastladığım ve pepee'nin orada ne aradığını sorguladığım mustafa ceceli şarkısı. Bakayım vallahi pepee. hay allah.
bugün tesadüf eseri denk geldiğim, aylar önce yazdığım ama gömdüğüm bir yazıyı hatırlatan şarkı değil,ağıt.
önümde 3 tane hap duruyordu.yuvarlak, düğme büyüklüğünde, birleştiğinde beni dakikalar içinde sessiz bir ölüme sürükleyecek, 3 adet çıkış yolu.
hayatımın farklı dönemlerimde en iyi dostum olan 3 adet ilaç.
kırmızı reçete ile satılan 3 adet küçük hap.
hilton otelin 12.katında, siyah perdeler çekilmiş, tek başıma, o büyük yatağın üstünde otururken, 3 hapa bakıyordum, çarşafın üstünde duran.
girmem gereken sınava gitmemiş, sen git diyerek onu yollamıştım.
önümde duran haplarla veda etmek için.
ne skandal ama.
hilton'da ölü bulunmak.
o sırada, televizyondaki kanalda es çalıyordu.
es nereye istersen, nerde çok sevdiysen.
sahi nereye esmek istiyordun sen? 1 sene öncesinde, bu şarkıyla sabahladığın, iki kalp arasında gidip geldiğin, bir yandan benle hayaller kurarken bir yandan başkasının gönlünde filizlenmeye başlarken nereye esmek istiyordun? nerde çok sevmiştin, kimi? hangimizi? bu kadar sürünceye sokup, bu kadar acı çektirmek zorunda mıydın bana? o zamanlar bilmiyordum ki, bu acıların daha her şeyin başlangıcıymış,ve o zaman arkama bakmadan dönüp gitmeliymişim.
2 hafta önce, yüzüklerin havada uçuştuğu anlarda, neyin çekişmesiydi bu? bitmesi gereken bir ilişkinin neden son çığlığıydı bu? olmuyorsa bitirmeliydik, olmuyorsa gitmeliydin sende bana aldırmadan.
12 saat önce, ben ağlarken, kendimi yerlere atarken gitme diye, gidicem diye tutturduğunda, gitmeliydin.
madem gidecektin,gitmeliydin.
ağlarken gözlerime acımasızca bakmak yerine,
gitmeliydin.
7 saat önce, bana uzun uzun bakıp, ankara'ya dön dedin.
ankara'ya dönmem gerektiğini bana 5 ay önce söylemeliydin, gel demek yerine.
hayatına benimle değil de, o aklında kişiyle devam etmek istediğini ben hayatımı mahvetmeden önce söylemeliydin.
ben ağlamaktan kendimi yırtmadan önce.
4 saat önce, benim aklımdan satırlarca yazı geçerken,uyuyamazken,sen kimbilir hangi rüyadaydın.
uyanmalıydın.
1 saat önce beni bırakıp giderken, hiç bir şey yokmuş gibi öperken, beni son kez gördüğünün farkına varmalıydın.
umurunda değildi.
ve şimdi,ben, bu haplar önümde dururken,belki de hayatımın boktanlığına,gençliğime,güzelliğime,yaptığım hatalara, seni bu kadar çok sevdiğime lanet ederken, sen, en başından sen gitmeliydin.
gittin.
ne de güzel gittin.
hala rüyalarımda gidişin.
ama olsun, her gidişin bir anlamı olmalıydı ki,benim anlamadığım.