Şimdi metro da geldi, cafeler falan da açıldı. Ufak bahçeli gibi bi'şey. Yine de "Çalı Tuning" falan yazan zibilyon tane arabalar etrafta fink attığı için, Eryaman asimile olmayacak. Yine o lise önlerindeki gri doğan arabalar olacak, her ne kadar artık cafelere gidip, metroyla kızılaya gitseler de.
eskiden eryaman-kızılay arası gidip gelen 7 tane çift katlı yeşil otobüs vardı. sık sık istanbul yolu üzerinde arıza yapıp öylece kalırdı. mithat paşa caddesini dönerken dervilir gibi olurdu. alt katın şoföre yakın kısmı kulübe gibiydi. biletçi de öyle bir köşeye sığardı ki ölse üç gün gören olmaz. üst kat koltukları dapdardı. dersane dönüşleri (o yıllar eryamanda dersane yoktu eryaman fen hariç) test çözmek için kitabı açar, sonra midem bulanır bırakırdım. başımı cama yaslar ergen hayallere dalardım. ya da kulaklık takar maç dinlerdim metro altı çarşısından aldığım çin malı radyomdan. sonra kaldırıldı o yeşil çift katlı otobüsler. yanlış hatırlamıyorsam birini eskişehir'de gördüm köfteciye çevirmişler kaba görünen ama içi sevimli külüstürü.
ya garip bi semtti ya da o yıllarım özel olduğu için bana öyle geliyor.. aşık olduğum kızın oturduğu siteden başım önde geçişler, bi taraftan karşılaşmak isteyip bi taraftan görmeden ortadan kaybolma isteği, bahar ilköğretimin bahçesi, migros..
şimdilerde daha bi garip geliyor sanki.. koskoca yollar ama gündüz vakti bomboş, alışveriş merkezleri ama ne dükkan var ne müşteri.. o kalabalık banklar da boş, herkes yabancı geliyor. belki hatırasını hissederim diye civarında gezindiğim sevdiğim kızın sitesinden de geçiyorum ama yok.. herkesler gitmiş. zaten pek arkadaşım da yoktu eryamanda ama bi başka olmuş sanki.
sahipsiz, çekingen hissediyorum her dönüşümde buraya. ısı merkezine çıkıp iki sigara içip dönüyorum evime.. göksu parkından nefret ediyorum.. benim kimsem yokken nasıl bu kadar insan birlikte dolaşabiliyor susuz'un etrafında? hani ben ayrılırken herkes kendi halindeydi? ben yokken mi kaynaştınız?
seni sevdiğim kadar senden nefret de ediyorum diyen shakespeare'ın ne derece haklı olduğunu ortaya koyan semt. sessizliği içinde kendinizi fil dişi kulesinde entelektüelliğin dibine vururken yahut yaldır yaldır spor yaparken görmeniz an meselesi. Amma lakin her semt ve şehirde olduğu gibi, bi yeri anlamlı kılan, orda varlıkları olan güzel dostlardır. onlarsız her yer, hakkari. dostlarla hakkari, hawai derim. zira şırnakta gabar dağının başında bi sene yedek subaylık yapan biri olarak bu dediğimi dikkate alın hacılar.
gayet güzel, sakin ve ferah bir ankara semti. ankara merkeze uzak olması dışında herhangi bir sorunu yoktur hemen hemen. apartmanlar dip dibe değildir. hemen hemen her apartmanın büyük bir bahçesi vardır. üniversite öğrencileri yoğun bir biçimde yaşamaktadır bu semtte.
işte diyorum ya herşey güzel iyi hoşta, biraz merkeze olan uzaklık, biraz da ulaşım sorunu insanın bazen canını sıkabiliyor. bir an evvel metro ulaşımı gereklidir buraya. bir de burada bir otogar olsa ne güzel olur. *
"olum hep üniversite öğrencileri kalıyor, beytepede okuyan tonla adam var burda" sözüne kananlar zinirine takılıp hem şehire hem okula hem her şeye uzak huzurlu, sessiz açık hava kütüphane havasında yerleşke.
sitelerden oluşan semt. evler site şeklinde olunca çevre çok düzenli oluyor. en büyük sorunu şehir merkezine ulaşımdır. çevresindeki etimesgut ve sincanla arasında kocaman bir fark vardır. kızılay eryaman otobüs hattı numarası 541 dir. beklenildiğinde gelmez, beklenmediğin her an görürsün. artık öyle bir şey oldu ki otobüse her zaman aynı saatte biniyorum. nerdeyse o saate otobüse binen herkesi tanıyorum. herkesin bir oturma düzeni var. görseniz okul servisi dersiniz. *
bir zamanlar koşu parkurlarında sabırla aynı tempo ve disiplin ile koşan eşofmanlı amcaların, fino köpeklerini özenle giydirip gezdiren saçı fönlü kırmızı ojeli süslü teyzelerin yaşadığı düzeyli mekan iken artık hızla tüplü şahin kültürüne mahkum olmaya başlayan, kızılaya uzak, boluya yakın olan semt.
travestilerden "arındırılmış", uzaklarda bir ankara semti.
ancak bu travestilerden "arındırma" sürecinde her köşe başından ayrı bir vahşet öyküsü çıktığı, yaşananları tanımlamakta şiddet kelimesinin yetersiz kaldığı gerçeği hiç konuşulmaz, yiter gider bu semtin sokaklarında, balık istifi otobüslerinde.
kiralık ev araken girdiğim bir emlakçının yaran yorumuna hasıl olan semt.
"ağbi eryamanda oturacağına gırıkhgale'de otur heç değilse otobüste çay veriyorlar." haksız da değildi herif.
üniversite hayatımın 1,5 yılı bu şirin ama uzak semtte geçti. evle işin veya okulun birbirine uzak oluşu sık rastlanabilen bir durumdur. ama eryaman otobüsü başka birşeydir müdür. tecrübe etmek gerekir. (bkz: sağlı sollu ilerleyelim abi, bi zahmet)
toplam 17 senemi geçirdiğim ve hala geçirmekte olduğum semttir. daha inşaat iken buralardaydık sen ne diyon arkadaşım ? önceleri sessizdi, sakindi huzurluydu. inşaatlara kız bile attığım oldu amına koyum. sonracağıma ne olduysa bu varoşlardaki adamlar dolmaya başladı. bi gidin gardaşım ya. biz işçi-öğrenci-memur takılıyoduk kendi halimizde 541'mizle.
yeşili bol, huzurlu ankara semti. ancak 542 numaralı gelmeyen otobüs burada yaşamamk için başlı başına bir nedendir. yahu sıhhiye köprüsü üzerinde bekliyorum rüzgar götümü donduruyor, milletin otobüsü vızır vızır geçerken bizim sıra alıp başını gidiyor. nedendir niyedir bilinmez pek otobüs vermezler abiler buraya..benim güzel halkımda otobüste birbirine çemkirir.
Yolları geniş yeşil sessiz huzurlu, evleri yüksek seyrek ve güzeldir, insanları keçiörene balgata etimesguta sincana falan bakınca gayet çağdaştır, Tek eksiği Cafe bar azlığıdır.
Demetevler'den eryaman'a taşınınca kötülüğünü ziyadesiyle fark ettiğim semt. yirmi dakikada bir geçen otobüsleri, cama ya da koltuğa yapışık olarak seyahat ettirmesi, otobüs şoförlerinin ileri derecede samimiyetsizliği nefret ettirmiştir kendinden. ayrıca yola çıkıyorum, karşımda "ankara" yazan tabela var. ankara ne demek lan.