ben onun günlük yazılarını, zayıf buluyorum. gerçekten, yazılarında tutunduğu mantık o kadar naif'ki, parçalanmaya
örselenmeye çok müsait; ancaak, onun bir "pazar yazıları" var ki, yemekten sonra içilen kahve tadındadır, çayla içilen
sigara tadındadır.keyiftir.
"Ne dediysen tersi oldu, ne tahmin ettiysen tersi çıktı, neye destek verdiysen o kaybetti.
Destek verdiğin bir nebze "demokratik" olsa, karşı çıktığın bir dirhem "anti demokratik" olanı temsil etse neyse...
Durum her zaman tam tersiydi...
28 Şubat'ta askeri müdahalenin gönüllü manivelası oldun. Korku ve tehdit politikalarının, cuntacıların operatörlüğünü yaptın. Andıçlarla insanların dışlanmasına, kimilerinin kurşunlanmasına yol açtın. EMASYA'lara, onbinlerce insanın fişlenmesine göz yumdun, meşruluk kazandırdın.
O arada iş takipçiliğine soyundun. Hükümetler kurmaya kalktın.
insanların linç edilmesine yol açan manşetler attın. Yetmedi katillere empati yaptın.
Entelektüel düşmanlığında görülmemiş noktalara ulaştın. Orhan Pamuk'u günlerce hedef gösterdin.
Kaosa kalkan eller manşetleriyle, darbe hukuku kokan Anayasa ihlallerini okşadın. Muhtıraya destek verdin...
Satırlara sığmazsın...
Ama sıkılmadan hâlâ konuşuyorsun, konuşabiliyorsun...
Kim olduğunu, ne yaptığını dağ taş biliyor.
Neşe Düzel'e konuşan "balıkçı" bak neler diyor:
"1993-1996 arasındaki dönemde bu ülkenin medyası kirliliğe gözlerini kapattı, görmezlikten geldi... Devlet onlara, onlar da devlete gözlerini yumdu... inanılmaz paralar, hak edilmemiş saygınlıklar oluştu... 17 bin insanın öldürülmesine göz yumuldu..."
Sembolik olarak ve prototip olarak tarif ettiği sensin...
Ama bedeller var.
Demokratikleşme süreci yükselirken, sen "düştün"...
O gün bugün geçmişini yeniden yazmak ve kendini aklamak için yapmadığını bırakmıyorsun, "babamın malı değil" dediğin köşende sadece kendinden bahsediyor, kendi imajını parlatmaya çalışıyorsun.
Ertuğrul Özkök'ten söz ediyorum...
Artık şaşırmış durumda...
Değil mi ki, son yazılarından birinde Etyen Mahçupyan'ı diline dolamış, onu Ermeni cemaatine şikâyet edip, üstelik Hrant'tan güç almaya çalışarak kendisini temizlemeye girişiyor...
Ne demeli?
Hayır, Özkök, hiç bir zaman aklanamayacaksın...
Senin aklanma gayretine karşı durmak bana "ahlaki bir vasiyet"tir...
Hrant'ı ölüme götüren "cümle"nin cımbızlanarak ilk kez yayınlandığı "gammaz" yazı Hürriyet 'te çıkmadı mı?
O Hürriyet'in yayın yönetmeni sen değil miydin?
Hrant o cümleden ötürü yargılanırken adliye koridorlarında Kerinçsizler, Veli Küçükler ve benzerlerinin tükürük ve küfür yağmurunu "sivil protesto" diye veren gazete senin Hürriyet'in değil miydi?
Hrant'ı ensesinden vuran katili anlamamızı vaaz eden, cinayeti sıradanlaştıran yazıları sen yazmadın mı?
Şu satırlar sana ait değil mi:
"Bu işi çözmek istiyorsak, hepimiz empati duygularımızı geliştirmeliyiz. Mahalledeki o çocuğu da anlamaya çalışmalıyız. ikinci Cumhuriyetçi fikirlere sahip birisi, kendisi için 'Vatan haini' ifadesinin kullanılmasından rahatsız oluyorsa, başkalarının da başka ifadelerden rahatsız olabileceğini düşünmelidir" (23 Ocak 2007)
31 Ocak 2007 tarihli yazını hatırlıyor musun?
Hrant'ın ölümünün üzerinden daha 10 gün geçmeden bu kez Etyen Mahçupyan'ı yine diline dolamıştın. iğrenç tabir ettiğin, acıyla kaleme alınmış yazısından "bu Türkler adam olmaz" cümlesini cımbızla çekmiş, onu yeni Türk düşmanı olarak ilan etme işine girişmiştin.
Agos'a verdiği mülakatta "Dink'in ölümünde Hürriyet'in etkisi olmuştur" diyen Ersin Kalkan'ın Hürriyet'ten atılması işini nasıl takip ettiğin unutuldu mu sanıyorsun...
Ertuğrul Özkök'ün serencamı böyledir..."
Peki, saldırdığı Etyen Mahçupyan kim?
1990'ların başı, Özkökgillerin, merkez medyanın, merkez entelektüellerin, merkez işadamlarının askerle iş tutuğu yıllar...
Kürt sorununun en can yakıcı, en ölümcül evresi yaşanıyor, 28 Şubat ortamı solunuyor, askeri vesayet rejimi tabana yayılıyor, Susurluk skandalı ortalığı altüst ediyor, sert fikri ve siyasi tartışmalar içinde "demokrat" tabir edilebilecek bir kategori, sonraları liberal diye geçiştirilecek "beyaz kökenli ama çok da beyaz olmayan bir aydın tipi" doğuyordu.
Toplumsal aktör ve hareketleri içinden anlamaya çalışan, demokratlığı çok-kültürlülük ya da kimlikler çokluluğu, çoğulculuğu içinde tanımlayan, kültürel olanı merkeze alan, topluma değmek ve toplumu anlamayı şiar edinen bir anlayıştı söz konusu olan.
işte bu dalganın birkaç kurucusu ve taşıyıcısından biri Etyen Mahçupyan'dı...
O dalga bugün yaşanan değişimde, değişimin siyasi ve zihni kıvrımlarında önemli yer tutar.
Evet, Etyen kim? Ertuğrul kim?
Ertuğrul'un yönettiği gazete, yani "en çok" satan gazete, ülkenin otoriterleşme öyküsünde, ülkeyi çıkmaza sürükleme işinde belirleyici bir rol oynarken, Etyen gibilerin, az satan gazetelerde, aldığı ağır riskle çıkardığı ses yeri göğü kaplıyordu.
O ses bugünü doğurdu...
O sesin sahipleri bugün Türkiye'de değişimi, şeffaflığı demokratikleşmeyi temsil ediyorlar.
Direnci, köhneyi, statükoyu temsil edenler ise Özkökgiller...(Ali Bayramoğlu nun bugünkü yazısından)
"Ama otoriter eğilimler ve baskıcı girişimler, 27 Mayıs döneminden hiç de az değil.
Bunu neyle açıklayacağız?" bu günkü yazısında kullandığı ifade takdirime şayandır. genellikle suya sabuna dokunmadan
(siyasi anlamda)kullandığı ifadelerine ters düşen bu ifadesi şaşırtıcı.
Hakkında ki vergi kaçakçılığı davasından beraat eden ancak meslektaşlarının birisi bile bu konuyu yazmadığından davadan beraat ettiğine sevinemeyen yazar.
--spoiler--
diyeceksiniz ki, kardeşim sen ne anlatmak istiyorsun? üniversitede porno tezini mi destekliyorsun?
hayır, asla desteklemiyorum.
demek istediğim şu.
- liberalliğin şampiyonluğunu yapmakla, kalite arasında her zaman birebir ilişki olmuyor.
- türkiyenin en başarılı öğrencileri, halk şöyle düşünmüş, devlete hâkim olanlar böyle bakıyor demeden özgürce tercihlerini yapıyor.
- liberal geleneğin pornoyu da kapsayıp kapsamadığı konusunda dikkatli olmalı.
- bu tekil olaya bakıp, üniversiteyi de hemen harcamamalıyız.
peki ben olsam:
ben olsam böyle bir teze izin vermezdim... dünyada izin verecek üniversite olduğunu da sanmıyorum.
bununla birlikte bu tez yapıldı diye bölümü de telaşla paldır kültür kapatmaya kalkmazdım.
--spoiler--
yazı yazmadan önce zahmet edip araştır bakalım izin veren üniversite var mı yok mu? tekrar yazmayacağım ilgili başlığa bakanlar hangi üniversitelerin izin verdiğini görür.
ertuğrul dünkü saçmalamasının cevabını bugün almıştır.02 -02-11
--spoiler--
Üniversite mezununa ilkokul tarih dersi
Kaç kere anlattık ama anlamıyor ki...
Bugün Mısır, "bir inönü'sü olmadığı için" perişan haldeymiş. "Demokrasinin kültürünü ispat eden Milli Şef'in asaletini" şimdi anlamak gerekirmiş. "Bir eliyle Milli Şef'lik şapkasını başından çıkarırken öteki eliyle sandıktan çıkan rakibinin elini sıkmak nasıl bir ahlak, ne yüce bir demokratlıkmış"...
Bre okumuş cahil!
inönü, cumhuriyetin ilk iki yılında mevcut olan demokrasiyi 1925 yılında ortadan kaldırdı. Atatürk buna sesini çıkarmadı, çünkü "devrimleri" başka türlü yürütemezdi.
inönü, 1925 yılında ortadan kaldırdığı demokrasiye 1945 yılında dönmek zorunda kaldı. Bayıldığından değil, şartlar onu zorladığından.
Demokrasiye "geçmedi, döndü" yani.
Bu demokrasi lafı da çok yanıltıcıdır, çünkü çok partili sistem demek ille de demokrasi demek değildir.
Nitekim, inönü, demokrasiye geçtiğini söylediğiniz yılın hemen ertesi yıl, yani 1946'da bütün sol partileri kapattı!
Bunları bal gibi bilirsin ama hatırlamak istemezsin, çünkü amacın inönü'yü savunma bahanesiyle bize "çakmaktır" alt tarafı.
Çak, tarih de sana çaksın.
"Seksen yıllık demokrasi" varmış bu ülkede... Ufak at da civcivler de yesinler.
inönü, 1932 yılında italya'ya gitti ve orada görüp incelediği sistemi Türkiye'ye getirmek istedi.
1936 yılında, Atatürk'e "TBBM'nin dışında ve üstünde, seçilmiş değil atanmış bir Yüksek Konsey kurulmasını" teklif et... medi, dolaylı yoldan adamlarına ettirdi.
Hem bu nedenle, hem de Hatay meselesinde çekingen ve ürkek davrandığı, Hatay işine bulaşmak istemediği için, 1937 yılında Atatürk tarafından başbakanlıktan kovuldu. Evet, kovuldu.
O günden sonra ölümüne kadar, bir yıldan fazla, Atatürk inönü'yle dargın kaldı ve onunla konuşmadı.
Atatürk ölünce yerine geçen inönü, kendini Milli Şef yapabilmek için onu da Ebedi Şef ilan etti.
Dünya savaşını Almanya'nın kaybedeceği anlaşılınca, Milli Şef faşizmini sürdürmenin de olanağı kalmadı. Stalin de bizden üs ve toprak isteyince, inönü hem kendini hem ülkeyi korumak için demokrasiler cephesine girmek zorundaydı.
Halk da değişim istiyordu. Halk bezgindi ve homurdanıyordu. "Tek partinin gücü ve ihtişamı" senin dediğin gibi o sıralar "doruğunda" değil, en diplerdeydi...
Geri dönemezdi, seçimi kaybederse buna katlanmaya, "rakibinin elini sıkmaya" mecburdu, çünkü örneğin 1950 yılında ordunun kendisini iktidarda tutmak için darbe yapmasına izin verseydi kendi kendini inkâr etmiş olurdu...
Ama 1954 ve 1957 seçimlerini kazanamayınca hırçınlaştı, "vahşi muhalefete" ve gerginlik politikasına geçti, darbeye de çanak tuttu.
Hani senin ve patronunun, birkaç milyon dolar uğruna sekiz yıldır hırçınlık ve gerginlik politikasını ısrarla sürdürdüğünüz gibi!
inönü adı verilen o yüce demokrat, 1968 yılında Demirel'le anlaşıp "milli bakiye" sistemini kaldırarak sosyalist muhalefeti meclis dışına, sokaklara itti...
1971 yılında da, darbeci cuntayı, onun kukla hükümetine "başbakan ve bakan vererek" destekledi! Parti içinde kıyamet de bundan koptu, Ecevit bunun üzerine onu devirip ipleri eline aldı.
Yaşın müsait, hatırlarsın...
O sıralar eylemlere katılan 68 kuşağı gençlerine, büyük demokrat inönü "serseriler, haytalar" demişti, bunu da hatırlarsın.
Sakın üstüne alınma.
sabah / engin ardıç
--spoiler--
sözleri ile ilk anda şaşırmama neden olmuş gazete ağası.
--spoiler--
varsa darbe yanlıları cezalandırılsın, cezaları verilsin ve bu ülkede bir daha kimse darbe teşebbüsünde bulunamasın
--spoiler--
ilk şaşkınlığın ardından cümleyi tekrar okuduğumda, yine ikiyüzlülük kokan bir cümle olduğunu farkettim. "varsa" diyerek aslında ortada apaçık duran delillere hatta yapılmış darbelere rağmen hâlâ insanları kandırma peşinde koşuyor.
diğer yandan darbe yanlılarının cezalandırılması fikri de dehşet verici bir düşüncedir. darbeye yandaş olanların değil, elindeki silahlı gücü ile darbe planlayanların ve bunlara kalemleri ile provakatörlük yaparak destek verenlerin cezalandırılması daha makul bir uygulama olacaktır. zira darbeye, diktatörlüğe yandaş milyonlarca insan vardır ki bunların hepsinin cezalandırılması aşırıya kaçmak olur.
nerede eski ertuğrul özkök, nerede bir tek cümlesi ile tutarsızlıkların birinden ötekine koşan şimdiki ertuğrul özkök.
bugün kendisinden hiç beklenmeyen bir yazı kaleme almış ama onuda yazarken hala takıntılarının büyük kısmından vazgeçemediği çok belli oluyor. ilk yazısına bakınca durmuş yılmaza helal olsun böyle bir yazıya nasıl olurda tek bir söz dahi edilmez diyor insan http://www.ntvmsnbc.com/id/25203390/
milletle bildiğin taşşak geçen, elinde kadeh ropörtaj yapan ve saçmalayan dallamanın teki.
Diyor ki Özgöt: "Mini etekle beş vakit namaz kılınacağını, başörtüsüyle içki içilebileceğini düşünen ve buna cüret edebilen kadınların ülkesini düşlüyorum!"
düşlediğine birşey diyemeyiz herkes istediğini hayal eder adı üstünde hayaldir ama bahsettiği şeylerde düşlenen bir ülke değil yeni ve ütopik bir dindir.
--spoiler--
29.Mayıs.2011, Pazar Sutyen numarasını bile biliyorum;
28.Mayıs.2011, Cumartesi Vay canına neler oluyormuş;
27.Mayıs.2011, Cuma Şuraya yazın bunlar olacak
26.Mayıs.2011, Perşembe O sabah 2806 no'lu süitte neler oldu
25.Mayıs.2011, Çarşamba Kimle konuşsam öyle diyor
24.Mayıs.2011, Salı Futbolcularla birlikte ben de havalara sıçradım
23.Mayıs.2011, Pazartesi Kader maçının son 24 saati
22.Mayıs.2011, Pazar Kaç yaşına dönmek isterdiniz
21.Mayıs.2011, Cumartesi Boynuzluyum ama memnunum
20.Mayıs.2011, Cuma Şanlıurfa'daki esnaf arkadaş, size yazıyorum
19.Mayıs.2011, Perşembe Ağlatan, düşündüren sevindiren, umutlandıran
18.Mayıs.2011, Çarşamba Dikilmiş Ağız
17.Mayıs.2011, Salı Bir siyaset cahilinin seçim tahmini
15.Mayıs.2011, Pazar Bu tabloda katil kim
14.Mayıs.2011, Cumartesi Barajın altına inerse yuh olsun
13.Mayıs.2011, Cuma MiT’ten özür diliyorum
12.Mayıs.2011, Perşembe Muhafazakârlık matah bir şey mi
11.Mayıs.2011, Çarşamba ‘Sakin güç’ dönüyor mu?
10.Mayıs.2011, Salı Bir hanutçunun itirafları
08.Mayıs.2011, Pazar Filozoftur ama delikanlı adamdır ha!
07.Mayıs.2011, Cumartesi Karşıdaki cam evden taş
06.Mayıs.2011, Cuma Keçi inadıyla aynı şeyi söylüyorum
05.Mayıs.2011, Perşembe Okaliptüs istihbaratı ne işe yarar
04.Mayıs.2011, Çarşamba Biz kaç kişiyiz
03.Mayıs.2011, Salı Pazar rehaveti, Blue monday
01.Mayıs.2011, Pazar Olgun kadının altın çağı
''ERDOĞAN MUHTAR BiLE OLAMAZ'' demiştin, başbakan oldu.
- kurşuna yön veremeyince kendinide uzak diyarlardaki ''sütyen numarasını'' okumakta bulursun. afiyet olsun.
Genel yayın yönetmenliğinden ayrıldığından beridir, emekli adamların bahçe işleri ile uğraşması gibi değisik değişik konulara yönelmış ve hâla yöneliyor. En son bi bayanın sütyeninden bahsediyodu...