ertugrul gemisinin japonya ya gidisi

entry1 galeri0
    ?.
  1. Şu bizim olduğumuzdan fazla görünme hastalığımız, ikide bir nüksedip katmerlendikçe; görebilen gözler için biriktirdiğimiz tarihsel ve evrensel kahkaha stokları da, büyüdükçe büyüyor.
    22 cente muhtaç olduğumuzun açıklanmasıyla birlikte, nasıl Adriyadik'ten Çin Seddi'ne kadar süper bir devlet olacağımızın iddialanması iç basında dalgalanmışsa; her kar yağdığında kapanan binlerce köy yolunun ortaya çıkmasıyla da, islam âleminin lider ülkesi olma özenlerimiz, kükreyerek şahlanayım derken, sık sık yere kapaklanmaya başladı.
    ***
    Son dönemlerde moda olan bir ayrım var; "retorik" ve "reel politika"...
    "Retorik", yani içerideki halka, daha doğrusu "yönetilenler"e dönük söylemler, endazesiz bir coşkunlukta olabilirmiş; "reel politika" ise, o söylemlerle ilgisiz olarak, çok daha gerçekçi bir platformda biçimlenirmiş.
    ***
    Resmi tarihçilerin okullarda okutulan kitaplarında, hep devleti yürütenlerin davulları çalındı; büyük padişahlar, başarılı sadrazamlar, güçlü liderler...
    Oysa bir de "yönetilenler" vardı; sürünenler, bin bir eziyet içinde yaşayanlar, tezekten evlerde oturanlar...
    Siyasal resmi tarihlerde onların durumuna hiç değinilmezdi.
    ***
    Günümüzde, "yönetilen bireylerin" durumu, siyasetçilerin saltanat ihtirasına göre çizimlenen "devlet" imajına ağır basmaya başladı. Avrupa Konseyi insan Hakları Mahkemesi, bunun en somut göstergesi. Siyasal ranttan pay koparmak isteyenler ise, çeşitli gruplaşmalar altında buna karşı çıkmakta...
    Onları tatmin etmek isteyen nutukçular da; Lozan'la birlikte "Memaliki Osmani"den kopmuş 34 devletten 30'u üstündeki, eski etkinliklerin yaratılacağını vaat etmekte...
    ***
    Övünerek avunmak ve içten içe dünyanın burjuvalaşmış kesimine posta koyma öfkelerini azgınlaştırmak yerine, tarihin bir kara mizah şaheseri olan sayfalarına bir göz atmak çok daha eğlenceli...
    ***
    Em. Amiral Çetinkaya Apatay'ın, "Ertuğrul Firkateyni'nin Öyküsü" adında, Milliyet Yayınları'ndan çıkma, belgelerle donanmış tarihsel bir eseri var.
    14 Şubat 1889'da Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa, Bahriye Nezareti'ne şöyle bir tezkere gönderiyor:
    "Mektebi Fünunu Bahriye'den mezun olan öğrencilerin teorik bilgilerini uygulama alanına sokmaları ve geliştirmeleri maksadıyla, imparatorluk gemilerinden uygun bir savaş gemisinin okul gemisi olarak Hint, Çin ve Japonya sularına yapılacak bir geziye gönderilmesi Sultan-Halife'nin sözlü emirleri gereği olduğundan, bu görev için seçilecek geminin isminin ve hangi tarihte yola çıkmasının uygun olacağının bildirilmesi..."
    ***
    Japonya'ya gitmesi için Ertuğrul Firkateyni uygun görülüyor.
    iyice çürük çarık, yaşlanmış bir tekne olan Ertuğrul gemisiyle, okyanuslara açılmanın bir intihar olacağını söyleyenler çıkıyorsa da; çeşitli politik avanta kurnazlıkları nedeniyle kulak asan olmuyor.
    ***
    5 Mayıs günü Ertuğrul, Haliç'te Bahriye Nezareti'nin önündeki şamandıralardan birine bağlı. O gün geminin yelken ve makinelerinin tecrübeleri yapılacak...
    Yelken tecrübesi sırasında, geminin "pruva"sından, burna doğru uzanan "civadra gönderi"nin en öndeki üçgen biçimi 3 küçük yelkeni birden açılınca; "cıvadra gönderi" çatırtıyla rüzgâr altına doğru eğiliyor, tutamakları kopuyor, bir bölümü de denize uçuyor. Yelkenler zor toplanıyor yırtılmadan.
    Olayın nedeni "civadra gönderini" kurtların yemiş, çürütmüş olması.
    ***
    Geminin süvarisi, geminin burundaki yelkenlerle uğraşırken; kıç tarafından gümbürtülü bir patlama duyuluyor ve kaportalardan dumanlar yükselmeye başlıyor. Gemi personeli, yangın çıktığını sanarak geminin kıçına doğru koşuyor.
    Olayın nedeni, makineyi de tecrübe etmek için kazanların fayrap edildiği sırada, "30 libre-puskare" buhar basıncına dayanması gereken kazanların, basınç sadece "4 libre"ye çıkınca patlaması ve etrafa ateşler saçması.
    ***
    Bu sırada geminin çarkçıbaşısı ingiliz asıllı Harty Bey, ıstakoz gibi haşlanarak, kendini güverteye zor atmıştı. Bir yandan haşlanan yerlerini makine yağına batırdığı bir bezle ovuşturuyor, diğer yandan da geminin kazan ve makinesinin çürüyerek turşuya dönmüş olduğunu ve bu köhne tekneyle Japonya gezisine çıkmanın, bile bile ölüme gitmek demek olduğunu söylüyordu.
    ***
    Bin bir politik itiş kakıştan sonra, Ertuğrul gemisi 14 Temmuz 1889'da büyük gösterilerle istanbul'dan hareket etti ve bir daha da geri dönemedi...
    Ertuğrul'un gidişine şiirler de yazılmıştı:
    Besmeleyle Ertuğrul'um demir aldı
    Hep ahali sahillerde bakakaldı
    Çoluğun çocuğun feryadı arşa vardı
    Hak selamet versin şanlı Ertuğrul'a

    Üç direkli firkateyndir gemimiz
    Kimimiz bekarız, evlidir kimimiz
    Gayret edin çocuklar Capanya'dır yolumuz
    Hak selamet versin şanlı Ertuğrul'a
    ***
    Devlet yönetimlerinin içyüzü, bir yığın şaşkolozluk koleksiyonudur. Bedelini de, yönetilen yığınlar öder...
    Lider mider, süper falan olmak yerine; dengeli bir dağılımla, adam başı ulusal gelir biriminin 10 bin dolara çıkması ve köylülüğün aşılması, çok daha imrenilecek bir hedef değil mi?
    ***
    Siyasetçilerimizden bazıları, ona buna sık sık öfkeleneceklerine, Ertuğrul Firkateyni'nin başına gelenlerle, başından geçenleri inceleseler; "retorik" yerine, "reel politikayı" çok daha kolay benimserler ve bol bol da hem güler, hem üzülürlerdi...

    çetin altan
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük