Virgülün ömrü kadar değildi
Şimdi altın tozu dökülür mü üzerimizden
Denizler yırtılmış mıdır Urfa'nın ortasında
Yoksa göller mi; Antep Neresi
Şunun şurası Tanju Okan da öldü
Ama o Al Pacino olacak alçak halen yaşıyor
Rock unutuldu, Bitlis'de tütÜn var mıdır
Yarası öyle büyüktü ki onun için çöktü Lût
Faşo Ezra soyadını hangi ulusun parasıyla değiştirmeli
Diyorsun ki ikinci Nuh 'yüzme bilmesin'
O zaman Ağrı'dan sis kalkar değil mi...
Şimdi bir virtüöz bulunmalı bu cinayeti kaldırmak için
Bir de kuşları yakmalı belki Pegasus'u belki Asya'yı
içinde devrimci hafıye, son sabıkalı üstelik şişman
Gladyatör kedi suskun, çizmeleri boyasız
Tuzu çıkmış derisinin; ki yüzÜlen tüm şairlerin omzunda ömrü
Biz Zeugma'yı patlatıyoruz. Yanımızda ilk çağdan getirdiğimiz
Tanımadık sevgililer. Bunun için seviyoruz ya
Dağlar bile kendini yarıyor.
Her şeyin içinde bi'şey ne kadar
Goncalanacak bugün sesi çıkmayacak
Pencereler kimi açsa aynı sığırcık
Sürgünlerini değil daha kes kes uçlarını
Şimdiye uzaklıkları kimse koymuyor
Ağırlık değil de peki ne hayat omuzlarınıza
Alın dünyanın anahtarı size; bu da benim kilidim
Büyütülmekse sadece aldatılmak, elbet tarih yazılamaz
Gözlerinizi kapatın duvara sayın bildiklerinizi
Herkes duysun yatak odanızdaki ölümü.
Gölgeni daha fazla zorlama
Suya da anlatma düşlerini
Sana dokunmadan da ağrıyor her yanım
Acı bir uyku hapı kadar etkisiz
Tam hissizlik başlangıcı
Görüyorsun
Bir güne günaydın demekle başlamadan
Kokunu bile tanımıyor çöplerimiz
Her kız babasına aşık değil mi
Evet, buna dair daha söyleyeceklerin de yok
Yine cesur musun
Kim koymuşsa senin adını
Zehirlenme iyi bir hastalıktır
Kabuğunun içinde kal öyleyse
Kıracağın başka şeyler ara
Şimdi de anlam bulmaya çalışıyorsun
Yenildiğin oyunlara
Hadi gidelim gel olursa
Ateş yakalım, çikolata eritelim
Cebime iki avuç toprak dolduruyorum
Bu ikimizin ağırlığı, bu da şarkımız
Hiçbir şey yaşanmamış, ömür sensizlikle bulanık
Nerede başlıyor bu teslimiyet, ne kadar sürüyor ıraklık
Oysa yenilgilerin kimliğidir tarih, oysa hiçbir şey
Dudağını gördüm, dilini bilmem, onu yazamam.
Babamı, kardeşimi, çocukluğumu da öldürür
Kimi yerde hastalığımı taşır, kimi kez dil çürür
Söylerlerken adını. Olsun dünya, et eti tatsın.
Şimdi buradan öte, kıyın, zayıflığın, yaşadığın
insan eksikliğine aşık. Beni tamamlayan parça sen
Akdenizli güneş, bir portakal çiçeği kadar kış
Demirleştirip kalbi mi ha döktü ha dökecek.
Toprak denilen anlam: Bir yanılgısın işte
Sana düşler gömülür ancak, sevgililer olamaz
Gelip, alnıma namlu diye dayanan, bir an öfke
içimi yakar da külümü yine veririm sana
Gidip, beni yasakları aşmaya zorlama
Her şey helal, gelmedikçe bir tek sensin haram bana.
Büyük özlemler koyulur bu kez de
Hep aynı şeydir aslında gerilim, soğuk doğmaası demirin
Bir dağa verdiğinde sırtını bir denizi boğabilmek
Ve namludan çıkarcasına kapı çarpıp çıkmak evden
Hayata açılıp gün kollamak, pusuda ölüm uykusuna yatmak
Dahası beklemek mevsimlerden birçok şeyi...
Eylül gelince ilk yaprağın düşüşü, okul tatilinin bitişi
Çorbacıda sabah altı, fırında odun ateşi ekmeği
Bir büyükşehir, bir saatli meydan bir de takvimli saat
Öyle günler arasında elma armut satan elma armutçu
Kavun karpuz satan bir kavun karpuzcu
Sevmek ve ölesiye sevmek arasında uçsuz bucaksız farklar
Batmakla çıkmanın kardeş olduğunu bilmek sürekli
Ve sürekli savunma oynayıp yenilmek
Sonbahar gelince eylül'ün gelmesi, eylül gelince ekim'in
Bıçaktan bıçağın yapılması belki de...
Belki de suyun üşüdüğünü bilmek kar yağdığında
Ama içmek soğuk soğuk bir rakıyı
Rakıdan sonra su, sudan sonra buz
Buzdan sonra bilmek yumruk mezesini
Ardından bakmak, ama ne bakmak öyle
Yazmak, ama ne yazmak bu hayatın bir yerini
Biliyor musun bilmem ama
Seni gerçekten sevdiğimi unutma!
Hayat bir yerinden keser de yaşatır bizi
Hangi yanımızdan tutulmaya başlasak
Denizler bozulur, altın kararır, çürür umut.
O zaman hıçkırıklı bir ut delirir yanım sıra
Bulutlar kırılır, rüzgârın eseceği varsa da esmez.
Sevgili uzun bir düş olarak, adım atılmıyor trafiğinden
Rotası yok ki pusulası olsun. Hep saplanış kente.
Yıllardır düşünüyorum nasıl silerim seni
Hiç bu kadar parçalanmadı kalbim, yalnızlık gerici
Hangi serseri kurşun öptüyse etimi o kadar denk aşka
Meydanlara, yollara ya da hiçbir şeye
Can yaksa gözbebeği kadar, boğazıma lokma olsa otursa
Söylerken soluk alsam adını. Ah, yaşamak, yıl bir
Takvimim ne aydan ne de güneşten
Öyle inandım sana tarih yazmadı, yıl bir
Sıfır henüz bulunmadı, büyük bir atlassın yanımda
Kalkıştığım, diline dil olmak için
Yazdığım, milyonlarca motor gürültüsü ve gökte işitmezlik
Çamaşır makinesi çalışıyor hayat temiz değil
Bulaşık makinesi çalışıyor saat iki, yıl bir
Üstelik biz her insana demir attık gitmesinler diye
Yine de kan gövdeyi götürüyor.
kendimi posta kutusu sanıyorum, bu çok zor
benim kaldıramadığım bir hayat da var, seni güzel seni
alıp başını çiçeklere gideceksin, ya sonra
ben bir kıyıdan bakarım durgun sulara, hep öyledir
yıllar getirir, yıllar götürürmüş insanın ömründen
ben bunca una bulanıp da ne değirmenci oldum ne de ekmek
varmış ya, öyleymiş ya, kandırılmışız anlaşılan
bir kuru çiçek kalmış sayfaların arasında, ordaydım
dudaklarım terlemiş bir soğuk demirci kadar ıslak ve güçlü.
gel konuşalım, senin dediğin olsun, benim rüzgarım ...
...
yoksa kurallarını mı bozuyoruz dünyanın, zaten denge sıfır