kendi karakteri ile harmanladığı çocuk, ergen, yetişkin sorunlarını komik ve trajik şekilde çok iyi öyküleyen karikatürist. defalarca okuyorum karikatür kitaplarını yenisi çıksa tadından yenmez. yeni alınca bitecek diye hemen okunmuyor böyle önce seviyorsun kitabı açıyorsun off bitirmeee başka gecelere de kalsıın diyip kapatıyorsun. ayrıca çizimine de hayranım. ben direk ona hayranım sanırsam.
eski kız arkadaşım sebebiyle tanıdığım daha sonra sevdiğim nadide karikatüristlerimizden birisidir.
çizimleri biraz sıra dışı daha ilistrasyona kaçmakla beraber kendine özgü bir anlatımı ve çizgisi vardır. çizgisini hiç bozmadı.
içtenliği, tespitleri, kimi sanatsal çizimleri, işlediği konuların herkes tarafından yaşanılabilirliği ve bazen düz adam, bazense tatlı ve düşünceli olmasıyla Uykusuzda en sevdiğim çizerler arasındadır. Çizgili tişörtleriylen tanınır ve çizilir. Candır.
Ayrıca Feysbukta onu ekleyen hayranlarını "Üzgünüz, bu kullanıcının zaten çok sayıda arkadaşlık isteği var" gibi bi uyarıyla karşı karşıya bırakan hayrana doymayan, kazanova kişiliktir.
2 haftadır uykusuzda yer almayan, derginin her yerini iyice kurcalamama rağmen kendisi hakkında "ersin bu hafta hasta ondan yazamadı" türünden bir yazı göremediğim çizer.
türkiye'de çıkan karikatür dergilerileri ölçü alındığında; istikrarını her zaman koruyan, "bu hafta hiç güzel değil." cümlesini asla kurdurtmayan, takipçisinin yeni sayısını iple çekmesine sebep olan çizerdir. en samimi bir şekilde, yaşadıklarından derleyerek çizdiği köşesinde, konular okuyucuya kendinden bir şeyler sunar her daim. salt küfür-cinsellik-siyasi konularına yönelmeyip de her şeyden biraz ama gerçekçi ve samimi çizen bir karikatüristtir.
bu hafta öğrendik ki doğum günü 3 haziranmış. yani nazım hikmet in ölüm günü... kendisine baya giydirmişti 3 haziranda doğum günü kutluyorum nasıl yaparım ben bunu diye.
bi de birinin ölümüne hiç şahit oldunuz mu bilmiyorum.
yıllar önce çok korkunç bi kaza gördüm.
gözümün önünde bi adamcağız tır altında kaldı.biz böyle yandaki minibüsten izlemiş bulunduk.
filmlerdeki gibi değil hiç. yani adam ölürken hayatı yavaş çekim olmuyo ya da fonda dramatik bi müzik çalmıyo. çok daha basit. ve bu kadar basit oluşu daha da korkunç hale getiriyor durumu.
--spoiler--
imza günlerinde sapık gibi 8 saat boyunca kendisinden gözlerimi ayırmayıp istemeden de olsa rahatsız ettiğim ama mahcup gülümsemesiyle -muhtemelen içinden bana söverek- beni mazur gören, yetenekli ve komik çizer kişisidir.
garip bir yazarın ersin karabulut'a, "sen çok değiştin" adlı yazısından sonra yazdığı bir çift laf topluluğunun giriş cümlesidir.
ersin selam. bu yazı hiç olmamış, resmen gereksiz vakit harcamışsın. aslında bi nebze hepimiz gibi, sadece saçmalamışsın, benim gibi, onun gibi, bu sözlüğün çoğu gibi.
yanlış anlaşılmasın, ersin iyi adamsın. tespitlerinle gönlümüzde abimizsin, ama bunu yazdın ne oldu be hacı? ben sana hak verdim, eyvallah, o sana verdi, sözlüğün yarısı verdi. e şimdi ne olacak? o otobüs şoförü bunu okuyup eksilemeyecek mi?, o vapurcu gelip siktirin gidin lan öpüşmeyin demeyecek mi? o voleybolcu kız yine dayak yemeyecek mi?
ya biz hala böyle susmaya devam etmeyecek miyiz?
yanlış yapmışsın ersin, vakit geçmiyor mu sence de? bunları yazmak için hepimiz geç kalmadık mı? şu an bizlere kıçlarıyla gülüyorlar, devir onların devri be ersin, yanlış yapmışsın. yazının tamamını okudum, peki acaba o otobüs şoförü "ulan bu adam ne demek istiyor acaba" diye düşünüp hepsini okudu mu?
okumamıştır be ersin, kalemini boşuna harcamışsın.
ama seviniyorum, senin gibi 5 adam görsem, 10 tane otobüs şoförünü görmezden geliyorum. 10 olsak 20 tane taksiciyi görmezden geliriz. matematiğim de güzel bak, ama yetmiyor be ersin.
neyse hacı ben kaçayım, senin daha düşüneceklerin vardır, en azından umudun var gibi görünüyor, belli mi olur, hepimize umut olursun belki az da olsa, belli mi olur o taksici belki, ama belki, düşünür bu yazdıklarını.