dünyanın en tatlı, en mütevazı, en sıcakkanlı karikatüristlerinden birisidir. hatta başında gelebilir bence. oğuz aral' la muhabbet etme şansım olsaydı ersin karabulut ikinci sırada olurdu tabii. ne de olsa oğuz abi gönüllerin birincisi.
Keşke onun yaşı sabit kalsa,ben büyüsem sonra da evlensek dediğim yetenekli kişilik.Sandık içi mutlakda her evde bulunmalıdır ayrıca (bkz: sandık içi 2)
kızların sevgilisi olan çizer. kıskanmıyor değilim kendisini ve bu yüzden her hafta uykusuz alıp köşesini benzin döküp yakıyorum. şaka la ailecek severek takip ediyoruz.
o değil de geçen hafta beyoğlunda kendi kendine telefonuyla sokagın fotosunu cekiyordu cok sempatik geldi bi an, o da bizden biri hissi uyandırdı. ayrıca zaten severim keratayı.
mimar sinan güzel sanatlar fakültesi grafik bölümü mezunu , henüz 16 yaşında lombak dergisinde çizmeye başlayan , ardından penguen ve penguende gelen başarıdan sonra yeni heyecanlara atılmak isteyip yiğit özgür ile uykusuz dergisini çıkartan çizer. Bi röportajında muhabire merhaba demiştir ehehe. ( manyak mıyım lan adamın röportajını okuyacak değilim , ama merhaba demiştir diye düşünüyorum ). Çizdiği ersin karakteri öyle benimsetmiştir ki kendini , herifi hep çizgili tişört giyen bi insan olarak canlandırıyorum beynimde.
Başarılarının devamını dilemekle beraber yiğit özgür e sahip çıkmasını bekliyorum , zira biz değerli uykusuz dergisi okuyucularını dangalak yerine koymaya başladı.
"amatör" adlı son hikayesinde bi miktar sıçan çizer. nerede o eski hikayeleri. mesela bi "salgın" isimli hikaye vardı vücutlarında beliren kabarcıklarla insanlarla iletişim kuran bi virüsün olduğu hikaye olsun, ya da "sevgili günlük" hikayesi olsun ya da "eski koltuklar" hikayesi olsun bunların yanına yaklaşamıyo artık. bu arada "eski koltuklar"ın kısa filmi bile çekilmişti.
çok güzel bir üslubu var. çizimleri de enfes. uykusuz açıldığında en çok aranan adamlardan.
please turn me on tişörtü de çok hoşmuş lan bu adamın çizmişti bi ara. sağ taraftaki resimlerde görünce şimdi. evet.
bir de kitapalrını alınca böyle renksiz görüyorsun ya. okuyasın gelmez gibi oluyor. bi anda bitiveriyor. böyle de bi adamsın lan.
son sayılarda amatör ile döktürüyor. otobiyografik bir dille, ergenlik ve hep kaybeden adam mottosu üzerinden dergi içinden bildiriyor gibi. aslında hikayeden çok kahramanlarla ilgili gizli tespitleri daha ilginç.. mesela kahramanımızın dayısının mizah üzerine basmakalıp cümleleri, twitter sayfası , dergide bira içmesi üzerine çizer abilerin tepkisi, aybikeyi etkilemek için o yaşlarda hepimizin yaşadığı acınası haller.. hepsi çok incelikli anlatılmıştı..tespit adamı olarak belki bir fırat budacı değil ama, hem yazar hem çizer olarak, ersin karabulut olgunluk dönemine girmiş bir mizahçıdır artık..
"zaten o mesaj hiçbir zaman beklediğin kişiden gelmez. gözlerinin sürekli telefonun ekranına kaymasına engel olamazsın. bu nasıl bir çaresizlik, nasıl bir zayıflık, ama yok işte gelmiyor. donra bu acizliğine kızıp kapatırsın o telefonu, sanki hemen unutabilecekmişsin gibi atarsın bir kenara
...ama ya tam o sırada aradıysa?
ve tabi böyle zamanlarda hangi müziği dinlersen dinle, kulağın şarkıların arasındaki minik ritimleri mesaj sesi olarak iletecektir zavallı beynine, ya da cebindeki en ufak bir kıpırtıyı.
"ana titredi! valla titredi!"
titrememiştir. 185.defa boşuna bakılır."
çok içten çizer, bir de üstüne yazar. hayran olunası.