Hâlâ kalçanda parmak izim adlı teselli şiiri başlığında da bulunan şiir denemesidir.
hatırlarım: ilkin aynı şeylere dokunmak suretiyle tutuştuk el ele.
sen, şaşaalı "henüz"lüğünle imkan verirken şimdinin ötesine,
ben cüretkar "hala"lığımla bir yara gibi kaldım mutezil teninde.
müşterek yaşantılar şimdi kaim tekil mazide.
olsun, hala kalçanda parmak izim.
yokluğuna yurt kurmuş yalnız uykuların sahte rüyasında,
bilmem kaç boyutlu şekillerin en uzak buutunda,
her metabolizmanın sindiremediği parçasında,
500.000 yıl sonra karbon testi yaptırsan da
üzgünüm, hala kalçanda parmak izim.
tırnak saplandığı tende değil, ayrılığında sökülür yerinden.
sırtıma şehvetin pençeleriyle çizdiğin kanlı resimlerden,
ve hediye ettiğin boynuma, biçimsiz mor çiçeklerden,
buncası ve sonra nicesinden, yalnız bir iz sana benden.
bilirim, hala kalçanda parmak izim.
tüm heyecanlı rast-gelişlerin nihayetinde dayanırdı sırtın duvara.
kapı tekmelenir ve dudaklar başlardı üstünlük savaşına.
bir el kurtularak bedeninden usulca yuvarlanırdı daha aşağıya.
parmaklarımla imzalardım seni, hala kalçanda parmak izim.
ki sen görürdün bir uzunluğun o anda nasıl yükseldiğini,
ki ben de bundan açıklardım beni kendine çekişlerini.
eğerdim seni secdene, saçların elimde, bir demet tutar gibi.
alkış tutardık ve elime iştirak eden o kızarmış yanak,
ozan marcus der ki "hala kalçanda parmak izim."
Ülkede sanata verilen değeri gözler önüne seren başlık. Özgün bir eser ortaya koyarsın, sırf kendi tarzlarına ya da ahlak anlayışlarına uymuyor diye kötü sayarlar. Eksiyi basanlar şiirimde anlattığım kadını asla anlayamayacak.
en büyülü boş vermişliklerin akşamında, en devasa penisler ağzımın ortasında;
ben gidip gelirken yaşamın kıyısında, bir attırma kadar uzaktır onlar bana. nice zorluklarla sürdürülen yaşam, nice heybetli penisleri göğüsleyen bu am. tattığım onca yarrağın dokusu, beni dünyaya bağlayan tılsımvari esrarengiz apış arası kokusu. emip sündürülen hayli sikin ağız yarası; kimi için yüz karası, benim için tasaların devâsı. durağan akan hayatta, sırrı buldum içime akanlarda. gözyaşı akıtırken birilerinin kumaları, ben yarraklar kumkuması, içime aktırdım onca yaşanmışlığın sularını.
fani hayatın en şiddetli sarsıntılarına, kalçamdaki depremlerle son verebildim hülasa. şimdi ben, dışlanmış mıyım onca içlenmişliğimle?
her kadının bastığı yerde sanki kalbim var
kalbim ki zevk alır ezilişinden
ömrümüzün geçtiği yolda bana sorsalar
gidiyorum bir kadın bacağının peşinden
bir kadının, içinden ağlayışı, gülüşü
gözlerinden ziyade bacaklarına yakın
bir lisandır onların duruşu, bükülüşü
kadınlar, onlar varken konuşmayınız sakın
ince sütunlardaki ilahi güzelliğe
bacakların ruhudur şekil veren, diyorum
bacakları bir kalın örtüde saklı diye
mermerde kalbi çarpan venüs'ü sevmiyorum
boynuma doladığım güzel putu görseler
insanlar öğrenirdi neye tapacağını
kör olsam da açılır gözüm ona sürseler
isa'nın eli diye, bir kadın bacağını
neydi günahım neydi suçum
dogdugumdan beri avrata açım
birkere verin ne olur kızlar
ağardı g. tümde kıl, agardı saçım
yaş geldi erdi kemale
elde kaldı bizim nevale
insafa gelin ayıptır kızlar
bir kerecik verin, acıyın şu hale
rüyalarda kalmadı kimse bakire
imreniyorum bakkalın oğlu şakire
neyim eksik benim ondan
bir kerecik verin şu zavallı fakire
her sabah ayakta bizimki
isyana geldi şerefsizimki
sadece bir kere diyorum
başka istemem inanınki
köprü altı kapkara
suzan gel beni ara
vermeyen adidir
isteyenin bir yüzü kara
kızlar anlayın beni
yoksa s. kecem kendi ebemi
herkes ayıplar sonra
sevmezler bizde ensest seveni.
azm-i hammam edelim sürtüştürem ben sana
kise ile sabunu, rahat etsin cism-ü can.
lal-ü şarap içirem ve slatup geçirem
parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan.
eyil eyil sokayım iki tutam azmıdır?
lale ile sümbülü kakülüne nevcivan.
diz çökerek önüne ılık ılık akıtam,
bir gümüş ibrik ile destine ab-i revan.
salınarak giderken arkandan ben sokayım,
ard eteğin beline, olmasın çamur aman.
kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
sahtiyenden çizmeyi, olasın yola revan.
öyle bir sokayım ki kalmasın dışarda hiç
düşmanın bağrına hançerimi nagıhan.
herkese vermektesin bir de bana versene,
avuç avuç altını, olsun kulun şaduman.
eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.