Sikko düşüncelerini hadi geçtim de yiğit, korkusuz zartzurt demişler. işte buna puahahah.
14 yaşındaki bir çocuğu öldürmekten çekinmeyen buna karşın Barbie klauss un komandolarını karşısında görünce ödü çıkmış, Ölmeden önce katillerine canı için yalvarmış bir korkaktır.
Bizim tarihimizde de bulunan sahte kahramanlar gibi sahte bir kahramandır. (Not: her ülkenin tarihinde sahte kahramanlar olabilir. Bu bir bakıma normaldir.) Che, eli kanlı bir katildir. Bila muhakeme kurşuna dizdirdiği adamların haddi hesabı yoktur. Yalan yazan tarih utansın.
Eşcinselleri toplama kampına alıp çalışmak sizi erkek yapar demiştir. Bknz arbeit macht frei - a.hitler
Demokrasi isteyen kendi yoldaşlarını kurşuna dizdirmiştir.
Baptista hükümetinden maaş alan yüzlerce kişiyi kurşuna dizdirmiştir.
Toplamda binleri bulduğu iddia olunmaktadır.
Sadece la cabana cezaevinde bazı kaynaklara göre 300-400 bazı kaynaklara göre 50-100 kişiyi kurşuna dizdirmiştir.
Lakabı la cabana kasabıdır. La cabana cezaevinde savcıyken yüzlerce kişiyi kurşuna dizdirmiştir. Bir diğer lakabı 2. Stalindir.
1.5 milyon kübalı bu zulümden amerika ya kaçmıştır.
60 yıllarda rock müziği yasaklayıp, rockçıları toplama kampına doldurmuştur. Hala rockçılar ve eşcinseller che yi sever, gerçek che budur.
Ülkesini sefalete sürüklemiştir. Nükleer savaş için can atan bir adamdır.
Aynı zamanda ırkçıdır. Siyahilere yönelik menfi sözleri vakidir.
14 yaşındaki çocuğu dahi acımadan kurşuna dizmiştir.
In 1961, La Cabana held a political prison for Fidel's enemies. Che was placed in charge of it. The following are accounts by prisoners.
"Several men who survived La Cabana prison recall a night when a 14-year-old boy was shoved into their holding cell. When asked what he did, he gasped that he had tried to defend his father from the firing squad, but was unsuccessful.
Moments later, guards dragged the boy out of the cell, and Che Guevara himself ordered the boy to kneel down.
The jailed men screamed "assassins!" and watched out of their cell window as Guevara took out his pistol, put the barrel to the back of the boy's neck, and fired." (1)
there were about eight hundred prisoners in a space fit for no more than three hundred: former Batista military and police personnel, some journalists, a few businessmen and merchants. The revolutionary tribunal was made of militiamen. Che Guevara presided over the appellate court. He never overturned a sentence. I would visit those on death row at the galera de la muerte. A rumor went around that I hypnotized prisoners because many remained calm, so Che ordered that I be present at the executions. After I left in May, they executed many more, but I personally witnessed fifty-five executions. There was an American, Herman Marks, apparently a former convict. We called him “the butcher” because he enjoyed giving the order to shoot. I pleaded many times with Che on behalf of prisoners. I remember especially the case of Ariel Lima, a young boy. Che did not budge. Nor did Fidel, whom I visited. I became so traumatized that at the end of May 1959 I was ordered to leave the parish of Casa Blanca, where La Cabaña was located and where I had held Mass for three years. I went to Mexico for treatment. The day I left, Che told me we had both tried to bring one another to each other’s side and had failed. His last words were: “When we take our masks off, we will be enemies.”
Bugün herkes che yi küba da sever çünkü che hakkında menfi söz söylemek suçtur. Kuzey kore ile bir kaç derece fark vardır.
Özellikle yabancı kaynaklardan araştırın, bulamadığınız kaynağı ben paylaşırım.
Çocuklarına bıraktığı mektubun sonunda devrimciliği çok güzel anlatmış;
"iyi bir devrimci olarak yetişin. Doğaya egemen olmayı olanak kılan tekniğe egemen olmak için çok çalışın. Devrimin önemli olduğunu ve bizlerin yalnız başımıza hiçbir değerimizin olmadığı hatırda tutun. Herşeyden önce de dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedebilin. Bu bir devrimcinin en güzel niteliğidir. Sizi ufaklıklar hep görmeyi umuyor ve kocaman kucaklıyorum."
taaa yüzyıllar önce lisedeyim... burdur'da. bir kitapçı abiyle tanıştık. ilk kez o zaman gördüm şu che'nin siyah beyaz bilinen silüetini. büyük boy bir şey yoktu.
harçlığımı alıp bir ara tekrar gittim... fotokopisini çektim büyülterek, makine de vardı... siyaha boyayıp tekrar büyük fotokopisini çektim...aynı şekilde yapa yapa avuç kadar resmi koca bir poster kadar yaptım döndüm eve...
rulo yaptım yatağımın altına sakladım... küçük üvey kardeşim bulmuş aaa ne buldum diye bizimkilerin yanına içeriye koştu.
dedim sıçtım... bir yalan bulmam lazım.
iki dakka sonra sakin sakin peder geldi... kapının eşiğinden sordu:
- bu ne ?
- hiççç... rambo!?!
- get eşşoğğleşek ben 68 kuşağım beni mi kandırıcan çe gevara bu? nerden buldun bunu?
- bir arkadaşta gördüm.
bir tanrıya inanırım... on emirine falanda.
göklerde göremeyecek olursam en üzüleceğim bir kaç karakterden biri olacaktır.
kimileri ilahlaştırdı... kimileri kendi çapına bile bakmadan bok attı.
isa'dan sonra saysan bir kaç isim sonra gelir oysa... bir ardına deniz gezmiş. che'nin türk cover'ı, versiyonu.
bok atanlara bak... bir tane bile "che" nin yanından köşesinden geçmiş insan bulamazsın. 1 tane bile diyorum bak... burada götünden yazan adamı kaale bile almazsın.
tarih dersin değil mi aq...
hanibal dersin, sezar dersin, süleyman dersin, timur, lenin, atatürk dersin... bilemedin o koca dünya tarihine bilemedin 3...bilemedin 5 adam daha eklersin.
hah işte sayabileceğin beş on adamdan biridir bu adam.
laf edebilecek.. hele de bu sözlükte... ben dahil bir tane bile adam yoktur...
çünkü eleştirene sorsan "sen kimsin aq?!" diye... hebele hübele der kalır...