halil cibran'ın üzerinde çok emek harcadığını ve yazımını tamamladıktan sonra tam emin olamadığı için yayımlatmadığı eseri.tam olarak bittikten dört sene sonra yayımlatmış.
almitra konuştu,
"bize sevgiden bahset"
ve o müthiş sesiyle konuştu,
sevgi sizi çağırınca onu takip edin,
yolları sarp ve dik olsa da
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da
ve sizinle konuştuğunda ona inanın
kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de...
çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur;
ve tanrı'nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur...
sevgi bütün bunları, kalbinizin sirlarini bulasiniz diye yapar...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız.
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbirşey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde "tanrı benim kalbimde" yerine,
şöyle diyin, "ben kalbindeyim tanrı'nın"
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi birşey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
ve kanamak, yine de istek ve çoşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua,
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...
Halil cibran'ın başarılı eserlerinden biridir. zaten kendiside ermişi en büyük başarısı olarak kabul eden cibran şöyle der;
"Lübnan'dayken bu kitabı yazmayı tasarladğımdan beri, tek günüm bile ermiş olmadan geçmedi. Kitap benim bir parçam haline geldi. Metni yayıncıma vermeden önce tam dört yıl elimde tuttum. içindeki her kelimenin verebileceğim en iyi kelime olduğundan emin olmak istedim."
Okurken hayretler içinde kalacağınız bir kitap. Konuları anlatımları o kadar gerçekçi ki olması gereken bu diyorsunuz, okurken beğenilecek, en sevilen eserlerden biri olabilecek bir eder.
Tüm sayfalarını alıntılar defterime geçirmek istediğim BiR Halil Cibran kitabıdır. Hayat dersi gibi bir şeydir. Okurken hayretler içinde cümlelere bakar bulursunuz kendinizi ve sık sık "sahiden" dersiniz. Sahiden de onun dediği gibidir her şey... En çok şu bölümü hoşuma gider:
"Sonra bir kadın dedi ki, bize sevinçten ve kederden söz et,
ve o yanıtladı:
Sevinciniz maskesinden sıyrılmış kederinizdir.
Şimdi kahkahalarınızın yükseldiği o kuyu, çokça zaman gözyaşlarınızla dolmuştu.
Başka nasıl olabilir ki?
Kederin varlığınızda açtığı oyuk ne kadar derin olursa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar çok olur.
Şarabınızı koyduğunuz şu tas , çömlekçinin fırınında kavrulup pişmedi mi?
Ruhunuzu yatıştıran şu lavta , bıçaklarla oyulmuş ağacın ta kendisi değil midir?
Sevinçliyken yüreğinizin derinliklerine bakın, sizi şimdi sevindirenin, sizi bir zamanlar üzenden başka bir şey olmadığını göreceksiniz.
Kederli olduğunuz zaman yine yüreğinize bakın,aslında, bir zamanlar mutluluk kaynağınız olan için ağladığınızı göreceksiniz.
...
Sevinç ve keder birlikte gelir; biri sofranızda sizinle birlikte otururken , diğerinin yatağınızda uyumakta olduğunu hiç unutmayın."
--spoiler--
Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler,Onlar kendini özleyen Hayat'ın oğulları ve kızlarıdırlar. Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla. Çünkü onların kendi düşünceleri vardır. Onların vücutlarını çalabilirsiniz ama canlarını asla. Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz. Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç. Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.
--spoiler--
asıl adı the phophet olan mustafa adlı kişiyle cibraın içsel konuşmalarını konu alan eser, bir çok alimce Cibran'ın müslümanlığı kabul ettiğinin belgesi olarakta gösterilebilir. eserin asıl adı peygamberdir. dilimize bu adla çevrilmemiştir.
Hani konsantre meyve suları vardır ya, işte onun tam edebiyattaki karşılığı olan bir eser. Halil Cibran, yaşama ve insan olmaya dair en temel kavramları, bir ermişim ağzından, şiirsel bir dilde bizlere bu kitapla sunmuş. Her cümlesini, her daim hafızanızda tutmak isteyeceğiniz türde bir eser olmuş. Düz yazı ile şiir arasında bir yazım çeşidi olsa, bu kitap bu yeni türün öncüsü olurdu bence.
bugün dördüncü kez okuduğum eser. her okuyuşumda ayrı tat alıyorum, ama hayatı çözdüm havalarında olduğum için değil, eser hiç eskimediği için. neredeyse yüz yıl olacak yayınlanalı ve bu çok büyülü bir şey.
bir ormanın tepesinde gücüyle ün salmış bir ermiş varmış.
kimi aşk sikintilariyla, kimi ruhsal ve fiziksel sıkıntılarla, kimi ekonomik sıkıntılarla gitmiş şifa için.
ermiş hepsine aynı şeyi söylemiş:
-tesekkurler. hiçbir şikayetim yok.
kimi bu cevaba sinirlenmiş.
kimi anlamış, özümsemiş, sifalanmis.