ararat sensin dagda sana girsin dedim ilk. daha sonra entry i okudum (#1200194)
ve hayal alemine daldım. bizim tekrar dostluk ilişkilerine başlamamız her şeyi eski haline getirebilecek mi ya da fransa nın ermeni soykırımı ile ilgili yasasını ortadan kaldırabilecek mi diye.
Ardından system of a down geldi aklıma, yaptıkları aşağılayıcı propagandalar, şarkı sözleri*, internet siteleri. acaba dostluk ilişkileri başlasa düşünceleri değişir mi adamların dedim kendi kendime. bende böylece yadırganmadan system of a down dinleyebilirdim.
En son bizi düşündüm, senelerce ermenilerin şerefsiz, onursuz oldukları öğretildi bize. Acaba biz bu tabuları yıkabilecek miyiz kafamızdan dedim. Herşeyin üstüne perde çekebilecek miydik?
Bütün bu soru yığınları içinde kaybolurken unuttuğum başka bir soru geldi aklıma. Bir şeyler yapmak için neden birinin ölmesi gerekiyor?
bir adam bir yılanın hayatını kurtarır, yılan çok teşekkür eder ve ona yarın bu vakitte yine buraya gelmesini söyler. ertesi gün adam gider yılan ona ağzında bir altın getirmiştir, ve yılan adama hergün bu şekilde gelmesini can borcuna karşılık ona hergün bir altın vereceğini söyler. adamla yılanın dostluğu bu şekilde gelişir ve adam haliyle epey zengin olur. yaşlanıp da hastalanan adam durumu oğluna anlatır ve bugün gidemeyeceğini onun gitmesini isteyere yeri tarif eder. kendini akıllı sanan oğul "lan bu yılan hergün bi altın getiriyorsa ben bunu takip eder yuvasını ve altınların kaynağını bulurum onu da oracıkta öldürürüm..." diye düşünür. yılanla buluşur altını alır ve gizlice takibe başlar. yılan yuvasına geldiğinde kılıcıyla onu öldürmek ister ancak ani hareket yapan yılanın kuyruğunu keser anca. yılan o acıyla adamın oğlunu sokar ve öldürür.
bir süre sonra adam iyileşir, ve yılanı bulur. ona "unutalım aramızda olanları, dostluğumuz devam etsin..." der. yılan ise "bende bu kuyruk sende de bu evlat acisi olduktan sonra biz artık dost olamayız." der.
geri dönmesi imkansız hatalar yapıldığı için gerçekleşmesi nerdeyse imkansız olaydır ayrıca aklıma çok sevdiğim bir sözü getirmiştir;
" keep your friend close, keep your enemy closer."*
oleeeeey diye sevinilecek durumdur. ermenistan'a imrendim doğrusu. bizim vatandaşımız da olsa bir hrant dink'in öldürülmesi iki ülke arasında barış havası estiriyor. olan azerbaycan'da ve doğu anadolu'da katledilen insanımıza oldu. biz bu barış için binlerce insanımızı heba ettik de bir hrant dink edemedik.
"biz hrant dink'in katledilmesinin hesabını verememişken - ki yüzbinler lanetlediği halde- hocalı'nın hesabını kimler verecek, üstelik orda o gün kadınları çocukları yakanların hala ermenistan'da yaşıyor olduklarını bildiğimiz halde?" diye sorulması gereken ütopya.
akıllara yılanla çiftçinin hikayesini getirmiş olası pek muhtemel görünmeyen olaydır.
ne demişti yılan hatırlıyoruz : "sende bu evlat acısı oldukça, bende de bu kuyruk acısı oldukça bu dostluk bir daha başlamaz"
ayrıca,
devletlerin dostluğu diye bir şey söz konusu değildir, zira devletler insan değildir. bu da entrymi kendi içinde çeliştirmek velakin insanları düşüncelere sevketmek için yazdığım bir nottu.
alparslan türkeş'in istediği şeydir. can dündar'ın yazısını okuyanlar bilir; türkeş, türkiye-ermenistan sınırında türkiye'ye bakan kısmına ermenice, ermenistan'a bakan kısmına türkçe "verdiğimiz acılarından dolayı özür dileriz" yazılı bir anıt dikilmesini, ermenistan'la tekrar diplomatik ilişkilerin başlatılmasını istemiştir.
milliyetçi ve faşistlerin küçük beyinleri dostluk, barış gibi kelimeleri tanımlayacak kadar çalışmaya müsait olmadığı için karşı çıkabilirler. onlar sadece öldürmeyi bilirler.
patrik 2. mesrob hazretlerinin sözleriyle bitirmek istiyorum; nefret yıkar, sevgi bina eder. allah bu iki ülkeyi yan yana koymuşsa bir bildiği vardır...