ermeni soykırımı yalanları milli bir meseledir

entry3 galeri0
    1.
  1. Değerli arkadaşlarım,

    Bildiğiniz gibi yarın Fransa parlamentosunda, Sarkozy'nin anlamsız hırsı yüzünden, 21. yüzyıl Avrupa'sına hiç yakışamayan bir tiyatro oynanacak.
    Sonucu her ne çıkarsa çıksın, Fransanın demokrasi tarihine kara bir leke olacak bu oylamayı mutlaka yakından takip etmeli ve hak ettikleri cevabı vermeliyiz.

    Ermeni Soykırımı yalanları, büyük oranda bizim tarafın beceriksizliğinden kaynaklanan ve yıllardır başımızın üstünde sallanan korkunç bir tehdit mekanizmasına çevrilmiş, yalanlarla, sahte belgelerle yürütülmeye çalışılan garip bir davaya dönüşmüş durumda. Sürecin yönetim inisiyatifi, tamamen Türkiye'ye hasmane tutum içerisinde olan devletlerin, devlet dışı çıkar gruplarının ve bu yalandan beslenen diaspora Ermenilerinin ellerinde oyuncağa dönüşmüş durumda. Ne zaman isterlerse, ne zaman bize bir ders vermek, hizaya getirmek isterlerse bu iğrenç tuzağı yine gündeme taşıyorlar. Bugünlerde yine aynı kirli senaryo oynanıyor.

    Değerli arkadaşlarım, bu durum bizim tarafımızdan asla ve asla kabul edilemez. Kendi tarihlerinin insanlığa sığmayan suçlarını örtbas etmek için ve Türkiye'yi çeşitli sebeplerle zora sokmak için kurulan çok taraflı bu tuzağa, Türk Milleti olarak hep birlikte karşı durmalı, ayağa kalkmalı ve sesimizi yükseltmeliyiz.

    Ermeni Soykırımı yalanları milli bir meseledir ve çözüm için tüm Türk Milleti'nin ortak enerjisine ve ortak bilincine ihtiyacı vardır.

    1915 yılı, o güne dek dünyanın gördüğü en güçlü donanmayı 18 Mart 1915 te Çanakkale Boğazında durduran yiğit Türk askerini ve ardından dünyanın en kanlı savaşlarından birinin yaşandığı Gelibolu Savaşlarında, askeri strateji, deha ve cesaretini, dünyanın en güçlü ordularına kabul ettiren o günün genç subayı, geleceğin devlet kurucusu Mustafa Kemalin ve emrindeki göğsümüzü her zaman kabartan Türk askerinin şahlandığı yıl olarak, bir daha hiç unutulmamacasına hafızalarımıza kazındı. 90 yıl öncesinin bu kahramanlık destanını ve bu vatan uğruna kendini feda eden o kahramanları anmak için, bu yıl 18 Mart 2005 tarihinde, hepimiz tek bir yürek ve tek bir ses olarak Çanakkalede düzenlenecek etkinliklere katılmak için AKUT ailesi olarak orada olacağız.

    Benzeri şekilde bu yıl, hepimizi yakından ilgilendiren, ancak ne yazık ki henüz tam olarak çözemediğimiz uluslararası ölçekte bir sorun karşımıza çıkmak üzere gün sayıyor. Ermeni diasporası, Türk Milletini dünya kamuoyunda özellikle son 30 yıldır rencide etmekte ve aşağılamaktadır. Tarihsel gerçekleri sadece kendi menfaatleri için saptırarak, bizleri bir soykırım uygulayıcıları olarak dünyaya tanıtmaya çalışmakta, hatta çeşitli politik ve ekonomik baskılarla bu yalan iddiaları için Batılı devletlerin parlamento ve bölge meclislerinden hiçbir anlamı olmayan onaylar ve yasalar çıkartmaktadır. Son derece fütursuzca, ama bugün için ciddiye alınarak bütün kaynaklarımızla mücadele edilmesi gereken bir ölçekte yalanlarını güçlendirmeye ve kendi lehlerinde bir dünya kamuoyu yaratmaya çalışmaktadırlar. 24 Nisan 1915 i sözde Ermeni Soykırım Günü ilan eden Ermeni diasporası, bu yıl 90. anma törenlerine hazırlanmaktadırlar. Oysa anılan gün, 1.Dünya Savaşı sırasında, Doğu Cephesinde Ruslarla savaşan Osmanlı Ordusu’nu her fırsatta arkadan vurarak ve casusluk yaparak devlet aleyhine faaliyette bulunan ve korumasız Müslüman köylerini basarak masum insanları katleden 2345 Ermeni komitecinin tutuklandığı gündür.

    24 Nisan 2005ten itibaren bizi, değil yapmak, aklımızdan bile geçirmediğimiz bir soykırım iddiası ile bütün dünyaya karşı küçük düşürme girişiminde bulunacak olan diaspora Ermenileri, iddialarını tanıtma, kabul ettirme ve en sonunda da Türkiye Cumhuriyetinden tazminat ve toprak talep etme planlarını da en güçlü şekilde karşımıza çıkartacaklarını söylemektedirler.

    içinde bulunduğumuz şu günlerde, Türkiyeyi sıkıntıya sokan, herhangi bir belgeye dayanmayan ve yalnızca iddia boyutunda kalan soykırım suçlamaları karşısında daha dikkatli ve birbirimize daha bağlı olmamız gereken bir sürece giriyoruz. Türk düşmanlığını bir geçim kaynağı haline getiren ve varlıklarını sürdürebilmek için, her gün yeni yalanlar ve sahte belgelerle dünya kamuoyunu yalan - yanlış yönlendiren diaspora Ermenilerine karşı yapmamız gerekenler şunlardır:

    1- 1.Dünya Savaşı yıllarında bu tür bir soykırımın yapılmadığını, ancak Doğu Cephesinde savaş sırasında Rus ordusuyla birlikte Ermeni çetelerinin Müslümanlara saldırması ve onları katletmeleri sonucu, Osmanlı Devleti tarafından uygulanmasına karar verilen tehcir (göç ettirme) sırasında, daha önceki Ermeni saldırılarından kurtulan, çoğunluğu Kürt Aşiretlerinden oluşan bölge halkının intikam almak üzere Ermenilere saldırması, göç sırasındaki bulaşıcı hastalıklar, yiyecek sıkıntıları ve o günün koşullarının ağırlığı gibi sebepler sonucunda, asla planlı bir soykırım uygulaması olmayan, ama savaş koşullarının getirdiği ve tüm tarafların yaşamak zorunda kaldığı acı olaylar olduğu her türlü platformda savunulmalıdır.
    2- Birleşmiş Milletler'in 1948'de kabul ettiği ve Türkiye'nin de 1950'de kabul ederek yürürlüğe koyduğu "Soykırım Yasası" özetle, hiçbir ayrılıkçı hareketi olmayan, silahlı örgütlenme ve devlete karşı çatışmaya girmeyen masum bir ulusal, etnik ya da dini bir grubun, yalnızca o guruba ait olduğu için kısmen ya da tamamen egemen devletin hükümetince ortadan kaldırılması biçiminde tanımlanmıştır. Bu tanıma en uygun örnek de, Nazi Almanyasının hükümet politikası olarak, devletin örgütlü gücü ile yahudilere karşı uyguladığı planlı, organize soykırımdır ve bütün dünyada da bu şekilde kabul edilmektedir. Doğu Cephesindeki savaş sürecinde Kürtlerle - Ermeniler arasında yaşanan karşılıklı katliam ile soykırım kavramının birbirine karıştırılmaması anlatılmalı, 1918'de göç ettirilen Ermenilerin eski yerlerine geri dönmeleri için çıkarılan yasa sonucu Türkiye'ye kendi istekleriye dönmeyen ve şimdi diaspora Ermenisi adını alan kitlenin bu tutarsız iddiasının ardında, Mustafa Kemalin o yıllarda dediği gibi, Doğu Anadolu üzerinde oynanan emperyalist çıkarlar aranmalıdır.
    3- 1918'de istanbul'da kurulan Divan-ı Harp'te yargılanarak tutuklanıp Malta'ya sürülen Ziya Gökalp başta olmak üzere çok sayıda kişi, ingiliz Kraliyet Savcısının soykırıma ilişkin bir belge bulamaması ve olaylarıkarşılıklı katliam olarak nitelemesi sonucu serbest bırakılmışlardır. Ayrıca, ittihat ve Terakki Hükümeti'nin başlattığı soruşturmayla, tehcir sırasında gerekli önlemleri yeterince almayan çok sayıda idari görevli, idam cezası dahil çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Özetle, Ermeni olaylarına ilişkin tüm sorunlar Cumhuriyet kurulmadan önce, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde sonuçlanmıştır.
    4- Bu konularda çalışma yapan resmi, özel, sivil, askeri, akademik, profesyonel veya gönüllü her gruba ve kişiye destek verilmelidir. Bu destek için de en önemli ve olmazsa olmaz şart, öncelikle doğruları öğrenmek ve öğretmektir.
    5- Olayların üzerinden daha ancak bir insan ömrü kadar süre geçmesine ve her türlü bilgi ve belgesi hala mevcut olmasına rağmen, özelde 1. Dünya Savaşı sürecini yaşayan dedelerimize, genelde ise ulus olarak bütün Türk Milletine karşı yapılan tüm bu yalan iddiaların ve haksız suçlamaların tam tersine, gerçek insan sevgisi ve hoşgörü duygusu üzerine kurulmuş olan Türk Kültürünün hiç haketmediği bu hakaretlerden bir an önce kurtarılması sağlanmalıdır.
    6- Son aşamada da, en az 30 yıldır hepimizi huzursuz eden, tereddüte düşüren, diğer devletler ve milletler karşısında küçük düşüren ve olmadık yerlere anıtlar diktirerek onurumuzu kıran bu süreci yaşamamıza sebep olan ve destek veren bütün kişi, kurum ve devletlerden, uluslararası hukuk kuralları doğrultusunda tazminat talep edeceğimizi dünya kamuoyuna duyurmak olmalıdır.
    7- Nitekim, Ermeni soykırım iddialarını kanıtlamak üzere Haziran 2005te Viyanada yapılacak toplantıya belge sunacağını açıklayan Ermenistan, soykırım belgesi bulamadığı için toplantıya katılmaktan vazgeçmiş bulunmaktadır. Böylece soykırım iddialarının kendi kaynağından çürütüldüğü de tüm dünya kamuoyuna duyurulmalıdır.
    8- Unutmamak gerekir ki, 2. Dünya Savaşı çılgınlığında, Nazi Almanyası işgali ve baskısı altında 20 civarında Avrupa devletinde 15.000den fazla Yahudi Toplama Kampının kurulduğu ve neredeyse bütün Avrupanın Yahudi öldürme veya olanlara seyirci kalma çılgınlığına giriştiği bir süreçte bile, Türkler merhamet ve zorda olana yardım etme duygularını yitirmemişlerdir. Öyle ki, bu soykırımdan kurtarabildikleri kadarını kurtarmak için, o günün koşullarının bütün elverişsizliğine rağmen, kendi canlarını bile tehlikeye atarak her türlü zorluğa ve baskıya direnmişlerdir. Bugün bizi barbar veya soykırım uygulayıcısı olarak suçlayanlara karşı tek yapmamız gereken şey, bu ve daha pek çok benzeri gibi kendi geçmişlerinin insanlığa sığmayacak kirli uygulamalarını gözler önüne sermek olmalıdır.

    Tarihleri boyunca Partların, Selefküslerin, Rusların, Perslerin, Arapların, Bizanslıların ve Romalıların yönetimleri altında sürekli baskı ve din değiştirmeleri için işkenceye uğrayan Ermeniler, Selçuklu imparatorluğunun yönetiminde tarihlerinde ilk kez rahat bir yaşam sürdürme olanağına, Fatih Sultan Mehmet zamanında 1461de özgürce ibadet edebilmeleri için Patrikhanelerine kavuşmuşlardır. Ermeniler, 900 yıl Türklerin yönetiminde uyum içinde yaşamış ve 20 bin Ermeni, Osmanlı Devletinin çeşitli katmanlarında kamu görevi yapmışlardır. Cumhuriyetin kurulmasıyla, Lozan Antlaşması çerçevesinde azınlık statüsü elde eden ve bugün için sayıları 70.000in üstünde olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Ermenilerin günümüzde Türkiye sınırları içerisinde açık durumda 33 kilise, 16 okul, 11 dernek ve 8 gazeteleri bulunmaktadır.

    Ermenistan 1991de bağımsızlığına kavuştuğunda toplam nüfusu 3.6 milyon iken, batılı ülkelere göç nedeniyle şimdilerde ancak 1.6 milyon nüfusa sahip bir ülkedir. Gerek 1918de gerekse ikinci kez 1991de bağımsızlığına kavuştuğunda, bir devlet olarak onu ilk tanıyan ve yardım eden Osmanlı hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olmuştur.

    Bu konuda yorumunu size bırakmak üzere, Amerikalı tarih profesörü Justin Mc. Carthynin Sürgün ve Ölüm - Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği 1821 / 1922 kitabında geçen bir cümleyi de sizlerle paylaşmak istiyoruz; Eğer 15. yüzyıl Türkleri o kadar hoşgörülü olmasaydı, 19. yüzyıl Türkleri bu kadar acı çekmezdi.
    AKUT ailesi olarak, herşeyden daha çok değer verdiğimiz devletimize, milletimize ve kültürümüze yapılan bu ağır hakaretlere karşı bu çağrıyı yapmayı, Türkiyenin en etkin ve güçlü sivil toplum örgütlerinden biri olma bilinci ve sorumluluğu ile, üzerimize düşen bir görev olarak değerlendiriyoruz.

    nasuh mahruki
    5 ...
  2. 2.
  3. gönül isterdi ki türkiye cumhuriyeti başbakanı veya cumhurbaşkanı soykırım iddialarına sessiz kalmayıp yapılmadığı sert bir dille söylesin.
    öyle bir şey yok diyip gerekli tüm tarihi bilgileri , belgeleri ortaya döksün onların tezlerini çürütsün.
    ağızlarının payını versin. bırakın soykırım yasasını , fransanın atıp tutmalarına müsade bile etmesin.
    0 ...
  4. 3.
  5. konu ile alakali oldugunu dusundugum bir noktayi yazmayi istiyorum ,

    uzerinde binlerce yil yasadigimiz bu topraklari neden anadolu olarak adlandiririz, oyle ya durup dururken cikmadigi ya bu ad , koku bir yere dayaniyor olmasi lazim.
    okullarda bize bu konu hakkinda ogretilen bir hikaye vardi , hatirlayan bilir ,

    -sefer uzerinde ki turk akincilari , bir koye gelir , bu koyde yasli bir turk ninesi ayran yapmakdadir ve susayan turk askerlerine ikram eder. ayran o kadar lezzetlidir ki askerler daha fazla icmek icin birbirleri ile yarisirlar ve kelimeleri bile tam konusamadan ,"ana doldur" yerine "ana dol,ana dol' diye bagirisirlar ,

    asagi yukari boyle bir hikayedir , anadolunun isminin kaynagi ,!

    ama gercekler hicde oyle degildir iste , bu binlerce yillik turk topraklarinin adi asil olarak yunancadir , dogu , dogulu manasina gelen bir kelimedir,

    boylesine basit bir konuda resmi tarih , devlet neden yalan soyleme ihtiyaci hisseder, neden yasadigimizz topraklarin o derin koklerini koparmak, gizlemek saklamak ihtiyaci duyar

    asil mesele turkiyeyi anadoluyu turklestirmek, millilestirmek homojenlestirmekdir de ondan,

    oyle ya bu topraklarin adi helenceden geliyorsa yunanlilar nerde? aynisini anadolunun butun eski yerlesim yerlerinde de goruruz, butun o sehirlerin isimleri yunancadan ermeniceden kurdceden gelir , binlerce yil yasadigimiz bu topraklarda bizim kurdugumuz bizim adlandirdigimiz tek bir tarihi sehir yoktur.

    gelmek istedigim konu bambaska , bak kardesim bu devlet en basit bir olayda dahi sana yalan soyluyor , sana yalan ezberletiyor seni kendi ideolojik gorusu dogrultusunda sekillendiriyor.

    aslinda tarihin senin bildigin gibi degil cok daha baska, ama sen bilmiyorsun hatirlamiyorsun ve en onemlisi artik inanmiyorsun sana gore tek bir gercek var "ana dol , ana dol....ana dol'
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük