dünya siyaset tarihine iç yüzü ile değil, dış yüzüyle girmeye aday ender olaylardan bir tanesidir.
avrupa denen coğrafyada var olan süper güçlü ülkeler bunun kat be katlarını günümüzde halen yapmakta, geçmişte yaptığı katliamları, sömürgelerini konu dahiline getirmemekte; taa amerika kıtasından bir ülkenin, amerika'nın kendisinin geçen gün '90 yıl önce olmuş olan bu büyük felaket...' diye açıklama yaparken daha geçen yıllarda doğuda taş üstünde taş, anne karnında bebek bırakmamışken hala yüzsüz yüzsüz bu konu hakkında konuşması; kendimi bildim bileli ermenilerin ağlaması, türklerin hiçbir şeyi kabul etmemesi; bu konu hakkında adım atmayı bırakın karşıt görüş gösterenin vatandaş kabul edilmemesi; iki ülke dışındaki herkesin bu konuyu bilmesi ama daha ne olduğunu bizim bilmememiz; tanıştığım her ermenin bu konuyu açması ama hepsininde birer ikişer türkçe (özellikle küfür) bilmesi, içki içimi akabinde yine ağlaması, benim dayanamayıp durumu kotarmaya çalışmam; tarihi olayı katiyen tarihçilere bırakmayıp suyunu sonuna kadar çıkaran politikacılar: akıl alır gibi değil.
not: aklıma takılan yıllarca ermenisi olsun, rumu olsun bizi astılar kestiler diye sorun konu başlığında olay çıkarıyorda bizi kimse kesmedi mi kimse katletmedi mi, bizim niye takipçisi olduğumuz konu yok.
not2: kürt sorununu saymıyorum. o şu an için dahili bir sorun. beslemekle meşgulüz çünkü apo denen ...... ........ nokta
dersi alan öğrencilerin gündemi zorla da olsa takip etmelerine yarayan bir dersimizdir; ve hatta tek derstir. hocamız barış özdal'ın, "geçen hafta neler oldu" demesiyle ders başlar. bunu takiben öğrenciler daha önce barış beyin verdiği internet sitelerinden okudukları haberleri sıralamaya başlarlar. misal washington post gazetesinden yapılan bir alıntı okumuşlarsa bunu "hocam, washington post gazetesinde okuduğuma göre..." diye aktarırlar. barış hoca öğrencilerine duyduğu sevgi ve saygıdan bunları bozmaz; bozmaz ama arkadaş o sınıfta yirmi kişi daha var ki hepsi de senle aynı haberi aynı siteden okumuş, kime masal anlatıyosun?
zaten bir tane dersimiz var hocanın evladım neler olup bitiyor takip edin azıcık dediği, ona da bakıver azcık yahu!
ermeni lerin "oldugunu" iddia ettikleri bir soykirim´i baslangici gösterdikleri sorun. bu soykirim da ölenlerin sayisi yillar gectikce artmaktadir. atatürk zamaninda 350bin olan bu sayi 50´ler de yarim milyon a 700bine, sonra 1 milyona bugün icin de 1,5 milyona firlamistir.bu ölenlerin kimlikleri falan yoktur, sadece istatistiki sayilardir. bu adamlarin nerede öldürüldükleri, mezarlari, eskiden acmis olduklari sonradan zulüm yüzünden kapattirilan dükkanlari, falan yoktur- bu yahudi katliami söz konusu oldugunda alinan sahislarin alindiklari ana kadar yasadiklari hayatin her baglamda izlerinin bulunmasi acisindan cok sasirticidir-. kimmis bu 1,5 milyon adam, isimleri neymis?
bugüne kadar öyle 1,5 milyon adamin gömülmüs oldugu bir toplu mezarlik da bulunmamistir. van´da bulduklari bir toplu mezarin iceriginde yapilan dna testleri sonucunda o mezardakilerin van ve cevresinde yasayan türk ve kürtler oldugu belirlenmistir. hani nereye gömülmüs bu ermeniler? 1,5 milyon adam sahis basina 45 kg kemik demektir. 5 kilosu yillar icerisinde un olsa 60 milyon ton kurumus kemik bulunmus olmasi gerekir. böyle bir buluntu yok, hani nerede bu 1,5 milyon adamin kemikleri, 60 milyon ton kemikten bahsediyoruz, o kocaaa yük gemilerinden kimbilir kac tanesi demektir bu. hani nerede bu kadar kemik? yok bulamadilar....
bunun disinda ingilizlerin "soykirim" dan sorumlu tuttugu bir dolu komutan ve osmanli ileri gelenlerini sonradan delil yetersizliginden salivermesi durumu da önemli. kendilerinde belge olmadigi icin , amerikalilardan istiyorlar belge, onlarda da yok, maalesef salivermek zorunda kaliyorlar. madem öyle cok kesin bir sekilde bir katliam yapilmis, neden madem ingilizler adamlari yargilayamamislar?...sorular sorular... hukukta hersey kanit- belge üzerinde yürür, bunun disindaki hersey "dedikodu" dan ibarettir, ve dedikodu da sadece gülünctür. madem bir iddia da bulunuyorlar, iddialarini kanitlasinlar ya da böyle cirkin fitiralardan vazgecsinler.
Büyük Sovyet Ansiklopedisi, 1926, cilt 3, sayfa 434-440.
Çeviri: Mahmut Ayaz ve Prof. Dr. Aydın ibrahimov
Rus komünistlerinin bakış açısını yansıtan bu yazı 1926 yılında basılan Büyük Sovyet Ansiklopedisinin üçüncü cildinde V. Gurko-Kryajın imzasıyla ve Ermeni Sorunu başlığıyla yayımlanmıştır.
--spoiler--
Ermeni sorununa iki açıdan bakılabilir. Dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiyede merkezkaç kuvvetleri destekleyerek, Türkiyenin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmek istenmesi görülür. Bu sorunun içsel doğası, Ermeni burjuvazisinin öncülüğünde Ermeni ulusunun, ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi ve bunun sonucunda Ermeni burjuvazisinin gelişmesi için bu sorun hayata geçirildi.
Ermeni sorunu, Ermeni ulusunun başına Konstantinapolisin (istanbul) mali aristokrasisi geçtikten sonra, 18. yy.da başlamıştı. Tüm Anadoluya yayılmış olan Ermeni halkı kendi ticaret burjuvazisini çok erken yaratmıştı. Bu ticaret burjuvazisinin, Türkiyenin ekonomik hayatında rolü büyüktü. Örneğin, hükümete, valilere vb. kredi verilirdi. Öte yandan, bu burjuvazi din adamlarının, kilisenin büyük rolüyle halkı yönetiyordu. (1453 yılında Osmanlıların istanbulu (Konstantinapolis) fethetmesinden sonra istanbul Patrikliği kuruldu; bu patrikliğin aracılığıyla Ermeni burjuvazisi halkı yönetiyordu). Bu patrikliğin nezdinde mali aristokrasinin ileri gelenlerinden bir şura (kurultay) oluşturulmuştu. Esas olarak halkı yöneten bu şura idi.
Türkiyede Ermeni burjuvazisinin gelişmesinde, Avrupa ve Amerikada yaşayan Ermeni burjuvazisinin ilişkileri çok büyük rol oynuyordu. Şunu da kaydedelim ki, Türkiyenin el sanatlarında, Ermeni esnafları Rumlarla birlikte büyük rol oynuyorlardı. Yalnız Doğu Anadoluda yaşayan Ermeni çiftçilerinin siyasi ve ekonomik durumları çok kötüydü. Bu açıdan, Batı kapitalizminin Ortadoğuya taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiyede köprü mahiyeti taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler, ancak bunda başarılı olamadılar. Çünkü Ermeni burjuvazisi Türkiyenin iktidarına çok sıkı ekonomik ilişkilerle bağlıydı. Batı sermayesi kendisine dayanak olarak kiliseyi gördü. Ancak kiliseden de umulan destek alınamadı. Bundan sonra Batı sermayesi kendi ekonomik ilişkiler aracını Ermenilerin orta ticaret burjuvazisinden seçti. Batının desteğiyle bu burjuvazi güçlendi ve Ermeni milli hareketinin gelişmesine büyük katkıda bulundu. Bu milli hareket özellikle Moskova ve Tifliste yaşayan Ermeni aydınları tarafından destek aldı.
Bu kentler 1870 yıllarında (Rus liberal hareketinin etkisi altında) Ermeni liberalizminin merkezi olmuşlardı. Yazılı ve sözlü olarak ulusal bilinç gelişiyordu. Ulusal bilinç ve militan milliyetçilik uyanıyordu. Hem Rusyada, hem de Türkiyede yaşayan Ermeniler arasında militan milliyetçilik ortaya çıkmaya başlıyordu. Ermeni orta burjuvazisinin ilk adımları, kilisenin etkisinin azalmasına yönelmişti. Bu savaşta Ermeni orta burjuvazisi kent esnaflarına dayanıyordu. Bu hareket kilisenin laikleştirilmesine yönelmeye başlamıştı. (Esas olarak istanbul patrikliğini hedef alıyordu ve bu savaş galibiyetle sonuçlandı. Orta burjuvazi, seçkinler kurultayında yer aldı ve bu seçkinler kurultayı maliye, adalet ve eğitim gibi geniş yetkilerle donatıldı).
Çiftçiler önceleri bu milli hareketin dışında kalmıştı. Ağırlaşan vergi sistemi ve Kürtlerle bozulan ilişkileri nedeniyle Türkiyede Ermeni çiftçilerinin durumu iyice kötüleşmişti. Ermeniler beş Doğu vilayetinde (Van, Erzurum, Bitlis, Harput, Sivas) azınlık durumundaydılar. Burada nüfusun çoğunu Kürtler oluşturuyordu. O dönemde Kürtler aşiret halinde yaşıyor ve göçebe hayvancılık hayatı sürüyorlardı. 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızlı nüfus artışı nedeniyle Kürtler yerleşik hayata geçiyorlar ve Doğu Anadolunun dağlık kısımlarında topraksızlık nedeniyle Ermeni çiftçilerini oradan sürmeye zorluyor ve topraklarına el koyuyorlardı. Türk hükümeti, Kürt aşiretleri üzerindeki etkisini arttırmak için bu sürece göz yumdu ve bu toprakları aşiret reislerinin mülkiyetine verdiler. Yani Doğu Anadoluda Kürt feodalitesinin gelişmesini sağladılar. Bu süreçten sonra, Kürtlerle Ermeniler arasında kanlı kavgalar kan davasına, katliamlara dönüştü. Bu çelişkinin ikinci nedeni, Müslümanların, Ermeni kent burjuvazisini vahşi kapitalizmin temsilcisi (tefeciler) olarak görmeleridir. Ekonomik nedenlerle keskinleşen Ermeni sorunu, Rusya, ingiltere gibi büyük ülkelerin karışmasıyla iyice büyüdü. Rus ticaret-sanayi sermayesi Hıristiyanların Müslüman Türkiyenin egemenliğinden kurtarılması sloganlarıyla Karadenizi ve Boğazları gasp etmek istiyordu. Ermeni burjuvazisi bu sloganı milli-siyasi gelişimi için kullanıyor ve Rusyaya yönelerek, bu sloganlarla Türkiyedeki Ermeniler arasında propaganda yapıyordu. 1870 yılına kadar süren Türk hükümetinin olumlu yaklaşımını, Ermeni burjuvazisinin bu tür tutumu tam tersine çevirdi. Bu ilişkiler, Rusya Ermenilerinin Kafkas Büyük Valisinden ve Patrik Nersesin de başta olmak üzere Türkiye Ermenilerinin Rusyadan resmi destek başvurularından sonra kesinleşti. Bu başvuruları kullanarak Rusya, Saint Stefan Anlaşmasına 16. maddeyi koydurdu. Bu maddeye göre Türkiye, Ermeni vilayetlerinde (Doğudaki beş il) reformlara başlamalıydı. Bu reformlar bitinceye kadar Rusya tarafından işgal olunmuş Türk arazileri Rusya ordusunda kalmalıydı. Fakat Rusyanın bu girişimi, Ortadoğuda onun esas rakibi olan ingiltere tarafından reddedilmişti. ingiltere, Berlin Kongresinde anlaşmanın 16. maddesini yeni bir maddeyle, 61. maddeyle değiştirdi. Bu maddeye göre, Türk hükümeti Ermeni illerinde talep olunan reformları yapıyor, ancak reformların kontrolü yalnız Rusya tarafından değil, Berlin Kongresine katılan altı büyük devlet tarafından da yapılacaktı. Bu karar, Ermeni burjuvazisinin yüksek tabakalarında iyi karşılanmıştı. Yani Ermeni devletinin yaratılmasında sadece Rusya değil, diğer ülkeler de yardımcı olacaktır. Bu yanılsama Ermenilere Büyük Ermenistan idealini, denizden denize kadar (Karadenizden Akdenize kadar) sloganlarıyla ingiliz diplomasisi tarafından pompalanıyordu. Ancak, yönelişin değişmesi, Ermenileri dünya kamuoyundan izole etti. Ermenilerin kendileri Rusya ile ilişkilerini zayıflatmıştı. ingilizler ise Rusyanın Ermenileri Ortadoğu siyasetinde kullanmasını istemiyordu. Türkiyede kendi siyasetlerini uygulamak için indilizlere Ermeniler pek gerekli değildi. Asıl neden, Türkiye ve ingiltere arasında imzalanan gizli anlaşmalardı. Bu anlaşmalara göre, Türkiyeyi Rusyadan korumak için ingiltere Türkiyeden Kıbrısı almıştı. Bu nedenlerle, Çarlık Rusyasının Ermenilere verdiği desteği ortadan kaldırdıktan sonra, ingiltere, Ermenileri desteklemekten vazgeçti ve onları büyük ülkelerin oyunlarında rolünü anlayan Türk hükümetinin himayesine verdi.
Ve Türkiye Ermenileri için en zor günler başlar. Kürtler sürekli olarak Doğu Anadoluda Ermenileri katletmeye başlar. Özellikle bu kırım 1890′lı yıllarda geniş çapta oldu. Büyük Ermenistan temelini oluşturan çiftçilerin soykırımından sonra, Ermeni burjuvazisi şansını büsbütün kaybetti ve silahlı terör eylemlerine başladı. Aynı zamanda Rusyanın Transkafkasya (Güney Kafkasya) bölgesinde Hınçak ve Taşnaksütyun milliyetçi partileri kuruldu. Bu partiler Türkiyeye propagandistler ve ajitatörler gönderiyorlardı. Gerilla grupları oluşturuyorlardı. Bunların esas amacı, başlamış olan hareket nedeniyle, Berlin Kongresinde kabul edilmiş olan 61. maddeye büyük ülkelerin dikkatini çekmekti. Fakat bunu hem büyük ülkeler, hem de Türkiye unutmuştu. Aynı yönde, Batı Avrupada bu partilerin yurt dışı komiteleri de çalışıyordu. 1890′lı yılların sonunda Hınçak Partisi sahneden çekiliyor ve Ermenilerin biricik partisi Taşnaksütyun oluyordu. Ermenilerin gerilla hareketine Türk hükümetinin yanıtı çok sert oldu.
Batı ülkeleri bu olaylara karşı soğuk ve mesafeli yaklaştılar. Rusya o sırada Güney Kafkasyada (Transkafkasya) Ruslaştırma siyasetini uyguluyordu ve Ermenilere özel statü verilmemesini de açıkça ilan etmişti. Almanya ise o zamanlar bu sorunlarda açıkça Sultan Abdulhamitin siyasetini destekliyordu.
1890 yılından sonra Ermeni şoven burjuvazisi kendisini mahvolma noktasına getirdi ve onun siyasi kanadı olan Taşnaksütyun Partisi politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Taşnaksütyun Partisi Osmanlılara karşı, muhalif olan partilerle işbirliği yapmaya, Osmanlının içindeki ihtilalci hareketlere katılmaya başladı. 1907′de Taşnakların girişimiyle Pariste Osmanlı imparatorluğunda yaşayan tüm muhalif partiler kongrelerini yaptı ve bu kongrelerde devleti devirme planı kabul edildi. 1908′de devrim oldu fakat Ermenilerin durumu hiç değişmedi. Ermeni siyasi çevreleri yeniden yönlerini değiştirerek, ilk yöneldikleri Rusyaya tekrar yöneldiler.
Rus Çarı Ermenilere yardım elini uzatır ve 1. Dünya Savaşının kokuları gelmeye başlar. Rusya yöneticileri Ermenilerin bu yönden büyük siyasi önemi olacağı hesabını yapar. 1913′te Rus diplomatları, örgütleşmiş Ermeni burjuvazisi ile anlaşma yaparak, Türkiyeden Doğu illerinde reform yapmalarını talep ettiler. 1914′ün Ocak ayında Türkiye, Almanyanın desteğinde, uzun tartışmalardan sonra reform anlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı. Bu reformlara göre Ermeniler geniş bir özgürlüğe kavuşuyor, özellikle yönetimde, dilde, askere alınmada ve diğer alanlarda bu reformların büyük ülkelerin kontrolü altında yapılması gerekiyordu, özellikle Rusyanın. Rusyanın bu girişimi, 1. Dünya Savaşının başlaması nedeniyle Ermenilerin durumunu daha da zorlaştırdı. Oysa ki Ermeniler Büyük Ermenistan sloganını unutmamışlardı ve bununla birlikte Türk ordusundan kaçan askerlerden gönüllü çeteler kurmaya başlamışlardı. Bu çeteler, açıkça Türk hükümetine karşı eylemlere geçtiler, ancak bir şey elde edemediler. Bu savaş nedeniyle Ermeni ulusu Doğu Anadoluyu terk etmek zorunda kaldı. Bu savaşta 300 bin kişi öldürüldü. 300 bin kişi Mezopotamya yollarında öldü, 200 bin kişi Rusyaya kaçtı, 400 bin kişi ise islamı kabul etti.
Rusyada 1917 Şubat Devrimi, Ermeni sorununda yeni bir sayfa açtı. Yıl boyunca Güney Kafkasya (Transkafkasya) Rusya ile ilişki kuruyor ve Petrograddan yönetiliyordu. Oysa bununla birlikte Güney Kafkasyada (Transkafkasya) milli burjuva partileri iyice geliştiriliyordu (Gürcü Menşevikleri, Musavatçılar ve Taşnaklar). 1917′nin yazında Tifliste yapılan çiftçi kurultayında Ermenilere karşı Gürcü-Müslüman bloku kurulmuştu. 1917′nin Ekiminde Taşnakların yönetimi altında Ermeni Milli Kongresi yapılmıştı. Bu kongrede Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkiler ele alınmış, Doğu Anadoluda 1. Dünya Savaşında Rusya tarafından işgal olunmuş Türkiye topraklarının Rusyanın elinde kalması talep edilmişti. Aynı kongrede Ermeni Milli Merkezi ve 15 kişiden ibaret Milli Şura kurulmuş ve bu şuranın merkezi Tiflis kentine taşınmıştı. 1917 Ekim Devriminden sonra üç cumhuriyeti birleştiren Transkafkasya Birliği kurulmuştu. Yeniden Ermeni-Türk tartışmaları ortaya çıktı. Bu tartışmaların sonucunda, 1918′in Haziran ayında Transkafkasya Birliği dağıldıktan ve üç cunhuriyetin ortaya çıkmasından sonra Ermenistan, Konstantinapolis Anlaşmasından sonra Türkiyenin tüm taleplerini kabul etmişti. Ermenistan arazisi Erivan ve Eçmiadzin olmak üzere iki kazayı kapsamıştı. Bu kazalarda toplam 400 bin kişi yaşıyordu. 1. Dünya Savaşının sonuçları Ermeni burjuvazisi için yeni olanaklar yarattı. Ermeniler o sırada galip devletler için gerekliydi: Birincisi Türkiyeye karşı (Kilikya), ikincisi, Sovyet Rusyaya karşı (Transkafkasya). Ermeni sorunu yeni ve daha büyük önem taşımaya başladı. Taşnakların Ermeni Cumhuriyeti bu ülkelerden Kars ilini, 18. yüzyılda Erivan kazasından gasp olunmuş toprakları vs. toprakları Ermenistana dahil etti. Ermenistanın nüfusu 1.590.000′e yükseldi. (795.000 Ermeni, 575.000 Müslüman), 140.000 diğerleri). Fakat Ermeniler bu arazileri yeterli görmediler ve Gürcüstandan Ahalkalak ve Borçalıyı, Azerbaycandan Karabağ, Nahçıvan ve Gence kazasının güney bölgesini talep ettiler. Ermeniler, ingilizlerin Transkafkasyayı işgali sırasında, bu toprakları zorla topraklarına katmak istediler. Bu olay Gürcüstanla (5 Aralık 1918) ve özellikle Azerbaycanla uzun ve kanlı savaşlara yol açtı. Sonuçta bu bölgenin nüfusu % 10-30 arası azaldı. Bazı yerleşim yerleri savaş nedeniyle ortadan kalktı. Asıl şiddetli savaş Karabağda sürüyordu. Bununla birlikte Ermenistan Cumhuriyeti Türkiye sınırında Kürtlerin saldırılarına da maruz kalıyordu (Oltu-Sarıkamış bölgesinde). ingilizler Ermenilere pek fazla destek vermiyorlardı. O zaman ingilizler bütün gücünü Sovyet Rusyaya karşı kullanıyor ve Beyaz Rus ordusunu destekliyorlardı. Öte yandan, Taşnaklar da Sovyet Rusyaya karşı Denikının Beyaz Ordusunu destekliyorlardı. Bir Ermeni politikacı, Ermenistan Cumhuriyetini Denikınım Beyaz Ordusunun 7. Piyade Kolordusu olduğunu söylemiştir.
1919′da ingiltere ile iranın anlaşmasından ve Konstantinapolisin (istanbul) işgalinden sonra (16 Mart 1920), Ortadoğuda ingilizlerin durumu daha da sağlamlaştı. ingilizler Ermenilere karşı daha soğuk ve mesafeli oldular. Sn. Remo Konferansında 1921 Nisan-Mayıs aylarında Ermeni sorunu Batı Avrupa emperyalistlerinden ABD emperyalistlerine verildi. Cemiyet-i Akvam (Birleşmiş Milletler)ın Yüksek Konseyi, Ermenistan yardımsız ayakta duramaz kararı aldı. Başkan Wilson, Akvamdan alınmış karara göre Yeni Ermenistanın sınırlarını belirledi. Wilsonun kararına göre, Erzurum ve Trabzonun büyük bir bölümü, Bitlis ve Vanın tümü Ermenistana verilmişti. Ermenistanın toplam alanı 30.000 mil2, deniz kıyısının uzunluğu 150 mil idi. Ancak, ABD politikacıları kendi başkanlarından daha akıllı çıktılar ve ABDnin onları yönetmekte hiçbir çıkarının olmadığını hesaplayarak, Senatoda Wilsonun teklifini reddettiler. Yeniden Ermenistan dayanaksız kaldı. Aynı işi Fransızlar 1919′da işgal ettikleri Kilikyada yaşayan Ermenilere yaptılar. Fransızlar Ermenilere, işgal ettikleri topraklarda devlet kurdurmak vaadinde bulunmuşlardı. Bu vaadle Ermeniler, Kilikyada yaşayan Müslüman nüfusa karşı harekete geçtiler. Ankara hükümeti 1920′de Kilikyaya daimi ordu gönderdi ve bu ordular Fransızları deniz kıyısına kadar sıkıştırdı. Bunun sonucunda Fransızlar Türkiye ile barış görüşmelerine başladılar. 1921′de Fransa Türkiye ile barış anlaşması yaptı. Bu anlaşmaya göre, Fransızlar Kilikyadan vazgeçtiler. Ermeniler tekrar yalnız kaldılar. Sonuçta Kilikyayı terk ettiler (Suriyeye, Kıbrısa, Mısıra kaçtılar).
Bu olaylardan sonra Ermeni sorunu Güney Kafkasyada (Transkafkasya) yoğunlaştı. Yine de Taşnaklar şovenist-ırkçı politikalarını sürdürüyorlardı. Ermenistanda halkın durumu çok kötüydü. Ermeni halkının içinde bulunduğu kötü durum, Sovyet Rusyaya karşı sempatiye yol açtı. Bu sırada, 1920′li yıllarda Sovyet Rusya ile Ankara arasında dostluk ilişkileri kuruluyordu. Taşnaksütyunlu Ermenistan, bu ilişkiye engel olmaya çalıştı. Taşnaklar, Türkiyenin Batıda çeşitli cephelerde açtığı savaş nedeniyle Ankara hükümetine karşı harekete geçtiler. Eylül 1920′de Karabağda ve Nahçıvanda gerilla hareketine başladılar. Bununla birlikte Ermeniler ingilizlerden silah alarak, Karsta ve Erivanda Müslümanlara karşı soykırım yaptılar. Şörel, Daralagöz, Kağızman Surmanlı, Karakurt ve Sarıkamış yörelerinde yerleşim birimlerini yok edecek derecede yakıp yıktılar. Türkler de karşılık verdiler. Türkler, Karabekir Paşa ile Halil Paşanın Doğu Cephesi orduları ile sert yanıt verdiler. Erivan hükümetinin ordusu darmadağın oldu. 2 Kasımda Kars geri alındı. Aleksandropolü (Gümrü) ele geçirdiler. Ermeni hükümeti Türklerle çok ağır koşullarda barış anlaşması yaptı. Ermeniler bu anlaşmaya göre tüm işgal topraklarını terk ettiler. Bununla birlikte, Ermeni ordusu 1500 kişiden çok olmamalıydı, bu ordunun 8 topu, 8 tane de makinalı tüfeği olmalıydı. Bu anlaşmayla Ermeni halkı Taşnaklara karşı kızgınlığını dile getirdi ve Ermenistanda Ruslar tarafından Sovyet iktidarı kuruldu. 1921′de yapılan anlaşmayla Gümrü Anlaşması feshedildi ve Türkiye ile Ermenistan arasında şimdiki sınır belirlendi. Batı Avrupa emperyalistleri tarafından Lozan Konferansında Ermeni sorunu yeniden gündeme getirildi, ancak başarılı olamadılar.
--spoiler--
odtü de bu konu ile ilgili bir ders-tam adı (bkz: Armenian Question)*- dönem itibariyle açılmıştır. bir ön koşulu olmadığı gibi, her öğrenci dersi alabilmektedir.
dersi doğal olarak tarih bölümü vermeketedir. ana başlık* olarak "Emergence and Evolution of Armenian Question" (ermeni sorunun oluşumu ve evrimi) seçilmiş
bütün ermenistanı ve özelliklede bu konu üzerinden ekmek yiyen soad ı dersi almak üzere odtüye bekliyorum, hem şenliklerede çıkartırız.
yıllarca koynumuzda beklediğimiz neslin fırsat bulunca bize kanırtma girişidir.
yıllarca diplomatlarmızı öldüren neslin çocukları hale soykırım vardır diye ağlamaktadırlar.
ne demiş atalarımız
(bkz: it ürür kervan yürür)