manevi güçten söz ediyorum. kimsenin zayıf erkeğe katlanmamasından.
klasik güdümlemelerle büyütüldük. “aslan oğlum”, “koçum benim”, “paşam” vs vs. yeri geldi “sen de ona vursaydın oğlum” denilerek azar işittik sırf kavgadan uzak durduğumuz için. yeri geldi “erkek adamsın sen olur böyle şeyler” diye avutulduk. ne üzülmeye hakkımız vardı ne de ezilmeye. kendimize güvenimizin tam olması gerekiyordu. çünkü vahşi doğada güçsüze yer yoktu. hem kendimizi korumamız gerekiyordu, hem de son derece narin yetiştirilmiş kınalı yapıncakları... onlar da hep güçlü erkeği aradılar. bizim için en safı, en narini makbul iken onlar da “nasılsa av olacağız bari sırtımızı sağlam duvara dayayalım” dediler. haklıydılar.
gözlerimiz doldu, yumruklarımızı sıktık ve hatta yetmedi, bazen duvarları yumrukladık. sandalyeyi duvara fırlattık, şişeyi kırdık, masayı devirdik, odamızın camlarını indirdik. üzüntümüzü sinirimizle örtbas ettik. dimdik durduk hep.
büyüdükçe dirayetimizin kırılabileceği anları da gördük. bu defa tutamadık göz yaşlarımızı. süzüldüler usulca yanaklarımızdan. bazen arttı şiddeti, hüngür hüngür ağlamak oldu adı. kalbimiz parçalandı defalarca. dibe vurduk. düştük. çöktük. meze ettik derdimizi eşe dosta. bunları yapınca da anında “güçsüz” damgasını yedik alnımıza.
364 gün aslan gibi durup da 1 gün ağlayınca “sen aslında göründüğün gibi güçlü değilsin”, psikolojimiz alt üst olduğunda ve dolayısıyla dibe vurduğumuz dönemlerde “bu kadar düşme, benim yanımdaki adam güçlü olmalı” dediler ve birer birer terk ettiler. reva görülmedi zira. hakkımız yoktu. katlanmadı kimse. yalnızlığımıza gömüldük sonra.
ağlayabileceğimiz ve ağladığımızda yadırganmayacağımız bir omuzdu oysa tek isteğimiz.
kesinlikle katılıyorum. boktan bir toplumsal algı oluşturuldu. erkekler ağlamaz diye.
siz kadınlardan daha çok manevi acı çekiyoruz hatta maddi olarak da hatta her türlü. hangi açıdan bakarsan bak.
Linç yemek istemesem de göze alıyorum. Feminizm tam da bunu savunuyor. Kadınların ve erkeklerin ortak haklara sahip olmasını istiyoruz. Erkekler her zaman güçlüdür her zaman rekabetçidir Kadınlar güçsüzdür, sadece anne olurlarsa değerlidirler gibi etiketlerden arınsınlar istiyoruz. Kadınlar kadar olmasa da erkekler de yaşadığımız toplumda çok yoruldu kabul edelim artık.
Asıl sorun kadının güçsüz olma lüksünün olmasıyla başlıyor. Başında birinin olması gerektiğine inandırılan kadınlar nasıl erkeğe güçlü olması gerektiği apaçık söylenirken kadınlara da sürekli yardıma muhtaç oldukları hatırlatılıp sen taşıma sen işe girme sen otur elinin hamuruyla erkek işine bulaşma araç kullanma sen tamir etme gibi gibi cümlelerle doğuştan kusurlu olduğuna inandırılıyor. Bununla birlikte tüm sorumluluk erkeğin omzuna yıkılmış oluyor. inanmayan nadir kesim kendini geliştirebiliyor. Çoğu da evet ben acizim tüm bunları tek başıma yapamam diye düşünmeye başlıyor. Kendi işini sorumluluğunu yüklenmedikçe körleşiyor. Tabi sırtına yastığı koyup sen dur ben halledicem denirse birine kişi de bunu kabul eder. Bana kalırsa bu durumun bu şekilde nesillere aktarılması kadınlarda kullanılmayan kas gruplarının evrimleşme ile daha zayıf aktarılmasını sağlıyor. Nasıl ki ilerde telefon kullanımı sebebiyle parmaklarımızda değişim olacağı söyleniyorsa. Kullanılmayanlar da körleşmeye başlayacaktır ki körleşiyor da zaten. Kimse kolaya kaçmasın. Hayat bir mücadele ve kimsenin gölgesinde kalmadan yaşamanın değerini bilmeli tavuk kümesine düşmüş kartalın hikayesini yaşamak zorunda değiliz sanki.