Erken Rönesans felsefesi, Hegel'in, bir çağın tam bilincini ve tinsel özünü o çağ felsefesinin kapsadığı ve "bilincin kendinin bilincinde olarak kendini bilmesi"demek olan felsefenin -dönemin uygun odak noktası olarak - çağın tüm çeşitliliğini yansıttığı yolundaki sayıltısını doğruluyormuş gibi gözükmüyor. On üçüncü yüzyıl sonunda ve on dördüncü yüzyıl başında şiirde, görsel sanatlarda, politikada ve tarihsel yaşantıda yeni bir hayat kıpırdamaya başlar ve tinsel bir yenilenme hareketi gibi gitgide daha güçlenip, gitgide kendinin bilincine daha çok varır. Ama ilk bakışta bu yeni ruh, çağın felsefi düşüncesin de ne ifadesini, ne de yankısını bulmuş gibi gözükür. Çünkü, erken Rönesans felsefesi, kendini skolastiğin bulgularından kurtarıyormuş gibi göründüğü noktalarda dahi, skolastik düşüncenin genel kalıplarına bağımlı kalır.