Erken kaybedenler, janti bir isim. "Kaybeden" edebiyatı yaparak bir "kazanan" olma yavşaklığından uzak durmasına inanışım ise nazarımda isminin janti olmasından daha önemli.
boyundan ve (göz)yaşından büyük dangalıklar yapan ergenlerin maceraları anlatılıyor. Emrah serbes, ergenliğinde yaptıklarından veya yapamadıklarından kurtulmak, onlarla hesaplaşmak için mi yazmış bilemem, ama ben o gözle okudum. 1990'lı denyoluklarımı hatırladım bir bir. Üzülmedim dersem yalan olur. Gülmedim dersem de yalan olur. "Zamanında kaybettiysek, kaybetmişizdir anasını satiim!" dedim sonra. sanki şimdilerde kaybetmiyormuşuz gibi... ondan kelli, Patlattım kallavi bir küfür, biiip! geçti işte. Hem belki de ergenin denyo olanı makbuldür ne dersin? ya ya, ne demezsin! hallelujah!
"Bizim aile böyle, güzel kadınlar karşısında elleri ayaklarına dolaşan adamlar yardımlaşma ve dayanışma derneği. En ufak bir umut ışığı görmeyelim, anında sapıtırız."
--spoiler--
ananın amına çam diker gölsesinde bacını sikerim dedim, üç tokat attı. sonra farkettim işin içine babaannemi ve az ötede piknik yapan halamı katmıştım.
--spoiler--
şimdi ben bu kitap hakkındaki hislerimi tüm detaylarıyla yazmaya başlasam hem yarın akşama kadar sürer, hem de sayfalar tutar.
bu kitabın erkek çocukları için olduğunu düşünenler vardır muhakkak. aslında genel olarak bakınca öyle gibi. sonuçta anlattıkları hep erkek çocuklarının perspektifinden inceleniyor. ben bir erkek çocuğu değilim ama kitabı yaşadım okurken. ulan emrah serbes, sen nasıl bir adammışsın ki bunu başarabiliyorsun?
şurada, sözlük içinde, eminim herkesin en az bir tane favori yazarı vardır. açar sayfasını okur arada sırada. ben de işte bu kitabı okurken para verip kitap almışım gibi değil de sözlüğe girmişim entry okuyormuşum gibi hissettim. içten bir üslup; doğal, yalın ve tamamen günlük hayatın içinden seçilmiş dil ve liselerdeki edebiyat kitapları tabiriyle "sokakta karşılaşabileceğimiz insan tipleri."
giriş hikayesi, anneannemin son ölümü, çok güzel. tam girişe layık. insanı kendine bağlayan cinsten. kitabı pazarlayabilecek nitelikte. ben erken kaybedenler'i ilk okumaya başladığımda farklı hikayelerden oluştuğunu bilmediğim için "ah rüstem bey, ben sensiz ölür müyüm hiç"ten sonra devam edecek sanıyordum. ikinci hikayenin yepyeni bir şeyden bahsettiğini fark edince sonraki hiçbir hikayenin ilki kadar güzel olamayacağını düşünmüştüm. ama şu an, aldığım günden beri her gün kitabı bir kez daha okumuş biri olarak, en güzel hikaye hangisi karar veremiyorum. karar verememekten ziyade, bir seçimde bulunup başka bir hikayeye haksızlık etmek istemiyorum.
bu okuduğum ilk ve tek emrah serbes kitabı ve gözümde inanılmaz karizmatik ve aşık olunacak bir emrah serbes yarattı. bilemiyorum eğer diğer kitaplarını okursam bu yargım değişir mi. şu kitaptan aldığım tada bakınca değişmeyecek gibi duruyor. güzel bir kalem, güzel bir kitap yani. okuyunuz mümkünse.
not: bir de kitabı sorduğum d&r çalışanının kitabı elime tutuştururken espri mahiyetinde söylediği bir söz vardı ki kitabı okuduktan sonra espri olamayacağını düşündüm: "buyrun, siz de erken kaybedin."
"apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın bülent?"
"hangisini?"
"otomatik yanan, sensörlü lamba."
"hayır!"
"komşu görmüş, yalan söyleme. süpürge sapıyla kırmışsın dün gece."
önüme baktım..
"neden kırdın?"
cevap yok!
"hasta mısın evladım? söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle.."
"kırdımsa kırdım, ne olacak! çok mu değerliymiş?"
"lamba senden değerli mi evladım, lambanın a...a koyayım, lamba kim? yöneticiye de dedim; lambanızı s.keyim, kaç paraysa veririz. sen değerlisin benim için."
"beni görünce yanmıyordu baba."
"nasıl ya?"
"görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"e beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"hadi ya! sahiden mi?"
"evet. ucuzundan takmışlar. bizimle bir alakası yok."
babama sarıldım, yıllar sonra..
...rastgele bir numara çevirdim, genç kız açtı.
- "pardon devlet memuru musunuz?"
- "sapık mısınız?"
- "hayır. memur musunuz?"
- "değilim."
- "güzel. ben sapık değilim siz de memur değilsiniz. peki o zaman bu şehrin en işlek caddesi hangisi acaba? herkesin bir gün mutlaka geçeceği cadde."
- "ne bileyim, istiklal caddesi herhalde. sen kimsin?"
- "bu hayatta rastgele çevirdiği telefon numaralarında karşısına çıkan seslerden başka kimsesi kalmamış biriyim. belki de ben senin şuuraltınım."
- "kaç yaşındasın sen?"
- ''beni boş ver. konu ben değilim ki. hiçbir zaman da olmadım. asıl sen kimsin? senin heyecanların neler, tutkuların neler, hayal kırıklıkların neler? şu hayatta başın sıkıştığında ilk kimi ararsın? seni karşılıksız seven insan kimdir, ne bok yersen ye seni bağrına basacak kimdir? eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatırını sor bu vesileyle. yoksa sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında, ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın. bu sözlerimi harcanmış yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin. çünkü büyük bir tecrübeyle konuşuyorum, tecrübe ıstıraptır güzelim ve zannettiğinden çok daha fazla ıstırap çektim. istersen sonra yine araşalım, daha 64 dakika bedava konuşma hakkım var çünkü." ...( s. 16-17).
--spoiler--
- Apartman girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?
+ Hangisini?
- Otomatik yanan, sensörlü lamba.
+ Hayır.
- Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece.
Önüme baktım.
"Neden kırdın?"
Cevap yok
"Hasta mısın evladım? Söyle bana,neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle."
"Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?"
"Lamba senden değerli mi evladım, lambanın **ına koyayım, lamba kim?Yöneticiye de dedim.lambanızı ***eyim,kaç paraysa veririz.Sen değerlisin benim için."
"Beni görünce yanmıyordu baba."
"Nasıl ya?"
"Görmezden geliyordu,yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni."
"E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
"Hadi ya! Sahiden mi?"
"Evet. Ucuzundan takmışlar.Bizimle bir alakası yok!"
roman değil hikaye kitabıdır. cahide adlı hikaye ise cidden güldürücüdür.diğer hikayelerde de gülümseten yanlar bulmak zor değildir.
alıntısı da:
yaseminin cevabını soracaktım. ama yapamayacaktım. neden? çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü,şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı. büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım. yarım kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim. burada şairin dünyası yasemin oluyor.