ilkokuldayım.yıl 1988.
kardeşimin sınıf arkadaşı olan komşu kızına aşık oldum. inim inim inliyorum. ulan bir gün eve geldim bi baktım, kardeşimin masasında sarı bi kağıt, açtım bi baktım,
aşık olduğum kız, kardeşime mektup yazmış, aşıkmış. şansımı yiyeyim(!)
yıl 1994,
lise 1 in ilk günü.bi kıza aşık oldum,kız da ilk günden Arkadaş ayağı yaptı ve ben de makara bi adam olduğum için anında işi gargaraya getirdim, kahkah kihkih kankaya bağladık.
kız lise 3 e kadar bana sürekli sevgilileriyle neler yaptığını anlattı,(30 tane değiştirdi) ben de lise 3 e kadar içimden ana avrat dümdüz gittim.
lise bitecek 3 hafta kalmış, oh kurtuluyorum bu hayvandan diyorum, çekti bi kenara, ancuez ben sana aşık oldum dedi.24 saat makara yaptığımız için bu kimbilir ne geyik çeviriyor dedim ,
ağzımdan kontrolsüz bi şekilde "hadi hadi allah versin" gibi bişey çıktı. kız aşık mıydı, makara mı yaptı bilmiyorum ama kızdan lise boyunca o kadar nefret etmişim ki zil zurna aşıkken ağzımdan hadi hadi allah versin cümlesi çıktı.
11 yıl sonra face bookta hem adı, hem tipi benim aynım olan biriyle evlendiğini gördüm.
yıllar önce bi kızdan hoşlanıyorum yavşak kankalarından boş yakalayıp konuşamıyorum çıldırcam.annesini de tanıyorum.baban ne iş yapıyor dedi doktor klinik işletiyor dedim.
aaa benim eşim de pratisyen hekim ama işsiz, doktor lazım olan bi klinik olursa haberimiz olsun ancuez dedi.
uça uça bizim kliniğe gittim.babam da bi doktoru çıkarmıştı.söyledim, yarın gelsinler dedi.(kızın gözüne giricem,kalbim küt küt atıyo)ertesi akşam babam bir karış suratla geldi.baba nooldu geldiler mi dedim, evet de sen osmanı bana niye yolladın dedi, niye dedim.
ulan o herif alkolik, yıllar önce ameliyata sarhoş girdi meslekten atıldı biz onu görünce 10 metre uzaktan yolumuzu değiştiririz dedi.almamış işe.
kız o günden sonra bana selam bile vermedi.bi insan kendi kalesine bu kadar doksandan gol atar mı ya.
yıl 1997
yaş 19 iken 18 yaşında bi kızdan hoşlanıyorum, kız resmen demi moore un gençliği.
ortamda 35 yaşında tipi ilyas salmana benzeyen kürt bi hocamız var, kızla kanki.
ya hocam,bunun sevgilisi var mı bi ağzını yoklasana dicem ama, içimden bi ses ulan kız güzel, herif kıro ama su uyur düşman uyumaz dedim söylemedim herife.
kısa bir süre sonra öğrendim ki bizim bu 18 yaşındaki çakma demi moore ile, 35 yaşındaki çakma ilyas salman çıkıyolarmış, kızın subay babası vururum demiş ayrılmışlar. biz de bunları kanka sanmışız.
yıl 1997 , 18 yaşında batılı kız, 35 yaşında doğulu erkek ilişkisi pek bi trendy di o zamanlar .
çalıştığım ortamda bi kıza geberiyorum.aksi gibi abisi de aynı ortamda, iş arkadaşım çalışıyoruz, hem iş yerinde red edilmekten hem de abisinden tırstım 1 yıl açılamadım.sonra üniversite kazandım başka ile gidicem, daha nerde görücem lan bunu diye, tek başına yakaladım senden hoşlanıyorum dedim. "herşeyimi paylaşabileceğim biri var ama neden başka biri olmasın ancuez" dedi. (yok deve)
1 yıl sonra öğrendim ki, kız aynı ortamda çalışan başka evli bir arkadaşımın metresiymiş. abisi de herifle kavgalıymış hoşlandığımı da biliyormuş, ancuez iyi çocuk daha iyisini mi bulucak demiş. yuh dedim artık.
lisede tam tipim bi kız vardı. mezun olduk herkes üniversitelere dağıldı. bununla mesajlaşıyorduk, baya bi muhabbet ilerledi. yeğenim ankarada okuyor onu ziyarete gelicem sana uğrarım belki dedim (dümen) çocuk gibi sevindi bu, mutlaka görüşelim dedi. o gazla kalktım gittim. gayet romantik bi buluşma oldu.
saatlerce konuştuk ve bazne hoşlanıyo gibi, bazen arkadaş gibi.kıçımı yırtıyorum , bir türlü kızı çözemedim.doğal olarak bağlamayı da çekemedim, arkadaş arkadaş döndüm, benim hakkımda ne düşünmüştür bilmiyorum. kızlar da o konularda kesinlikle çok odun.
sınıf öğretmenliğinde okuyan bi' kızla arkadaşlar aracılığıyla tanıştım. kız tam tipimdi. (hangi tiplerden hoşlandığımı anlatmaya kalksam, biraz uzun zaman alır). kızla muhabbeti kurduk. cafe, sinema, halısaha maçına dahi izlemeye geliyodu. her bi' zıkkımda yanımdaydı ama arkadaş gibi. bi türlü açılamadım kıza. sonunda piçin biri kızı benden çaldı. ben böyle hayatın taaa a.q. sorry dudes...
ailece tatile gidilmiş, oraya her yıl gelen tanıdık ailelerden birinin 23 yaşında kızından hoşlanılmıştır. kız da iki arada bir derede davranmaktadır.(klasik türk kızı).
olay mahallinde bir aile daha vardır. anne alman baba türk 33 yaşlarında işsiz güçsüz önüne gelene yazan piç bir oğulları vardır. kız yaşıtı ancuez yerine 10 yaş büyük işsiz güçsüz zamparayı seçmiş çok kısa süre içinde jet hızıyla nişanlanmışlardır.
nişanlıyken alman türkiyeye gelmiş ancuezin babasından kalacak otel bulmasını rica etmiştir.ancuezin babası da , oğlum bak arkadaşın geliyo bi otel buluve demiştir. ancuez kızdan hoşlandığını babasına çaktırmamak için tamam baba hallederiz demiş , hoşlandığı kızla elemana yiyişecek otel bulmuş, akabinde bu dünyanın adaletine bildiği tüm küfürleri sallamıştır.
Sene 2006 yılı bir yaz günü. Bodrum kat altı, kaldırıma taşmış yarı işporta tezgahı bir dükkanda çalışmaya başlayacağım. Sonradan deliler gibi aşık olacağım kız ise benim çalışacağım dükkanın hemen bitişiğinde bulunan dükkanı işleten ve dükkanının bulunduğu apartmanın büyük ihtimalle tamamına sahip mülayim, dindar, hali vakti gayet yerinde bir esnafın hali vakti yerinde ve bir o kadar da alçakgönüllü kızı oluyor.Daha önceden de patronla, patron-işçi ilişkisi başlamadan önce olan birtakım münasebetlerden ötürü yanında bulunduğum sırada kızı bir ya da iki sefer görmüştüm fakat öyle alıcı gözle bakmamıştım, duvara bakar gibi bakmıştım yani. Neyse dükkanda çalışmaya başladım, aslında dükkanda ben çalışmıyordum, babam çalışıyor ama babamın olmadığı zamanlar (nasıl oluyorsa hergün ben gidiyordum) ben gidiyordum dükkana. Aslında isteyerek de gitmiyordum, orada çalışmaktan pek de hoşnut değildim, sonuçta işporta gibi bir yer orası, her an zabıta gelebilir, kaldır tezgahı dükkana indir mallarını diyebilir, ben de toplum içinde kızarmış domates gibi olabilirdim. Neyse bir gün iki gün git gel, bu arada kız da çoğu zaman dükkanlarında oluyor, babası namaz kılmak için camiye gittiğinde müşterilerle o ilgileniyordu ben de hazır fırsattan istifade arada sırada bozuk para bulamayınca kendisinden para bozdurabiliyor, o da benden ihtiyacı olduğunda arada sırada para bozdurabiliyordu.
Efendime söyleyim, saatler günleri, günler haftaları kovaladıkça, insan olan varlığın aşık olma gibi bir özelliği olduğunu yavaş yavaş daha iyi anlamaya başladım. ben dükkanın önünde dikilmiş müşteri gelmesini beklerken bazen o da aynı anda benim yaptığımı yapıyor,benim gibi öyle ayakta dikiliyordu, aynı hizzadayız ve arada olsa olsa 6-7 metre mesafe var, ben başımı sağa doğru sinsi bir kobra yılanı gibi çevirip kıza şöyle bir baktığımda bazen 1 saniye kadar süren gözgöze gelme anları vuku bulabiliyordu, tahmin ettiğim gibi herhangi bir tepki vermiyordu, ya da aklından kim bilir neler geçiriyordu orasını Allah bilir.
Artık dükkana gitmek için can atıyordum, çünkü anladım ki ben bu kıza aşık olmuştum. Onu her gördüğümde kalbim hızlı hızlı atmaya başlıyor, heyecanlanıyordum ve artık hergün güzel hayaller kuran bir aşk adamı olmuştum. Ama anlaşılacağı üzere bu halen bir platonik aşktı, nerdeyse bir sene kadar onu hergün görüyordum, artık onunla konuşmak istiyordum. Ama her zaman için basit bir tezgah elemanı olmanın getirdiği eziklik, doğuştan sahip olduğum haddi aşan utangaçlığım ve galiba aşkın o büyülü esintisinden kaynaklanan korkunun cesaretimin önünde bi engel olması nedeniyle onunla basit bir havadan-sudan muhabbeti bile kuramıyordum ama bir o kadar da içim yanıyordu, hergün onu düşünüyordum, geceleri dışarı çıkıp evlerinin karşısında bulunan caminin avlusunda bulunan banklara oturup sigaramı yakıyor, odasında seyreden gölgeleri izliyordum, onun gölgesini görmek bile bana müthiş bir mutluluk veriyordu.
Benim günlerim bu şekilde bir kız için yanıp tutuşmakla geçerken bir yandan da bir kamu kurumuna memur olabilmek için çabalıyordum ve sonunda çabalarımın sonucunu almıştım ama artık Ankara'da yaşamayacaktım. Evet kader bana ekmeğimi istanbul da kısmet etmişti. Yıl 2007 aylardan mayıs, gitme vakti geldi, son kez yine o evlerinin karşısındaki caminin avlusunda bulunan banklardan birine kuruldum ve yaktım sigaramı,kafamın içindekileri ona dökemediğim için veryansın ettiğim bir veda ziyareti olmuştu, artık ondan gerçekten de uzak olacaktım gerçekten de.
...evet buraya kadar bir açilamama öyküsüydü....
...... bölüm 2 ......
istanbula yerleştim. Aklımda tabi yine o var, ondan başka sevecek birisini bulmam da zor gözüküyordu. Ondan kilometrelerce uzakta olmak gerçekten de sıkıntı vericiydi, onu özlüyordum, onu görmek istiyordum, hatta gecenin bi vakti o malum bankların olduğu yere oturup bir de sigara yakarak onun gölgesini bir saniye görmek için saatlerce beklediğim zamanları bile arar olmuştum.
Kendime bir boş vakitler yaratıp ailemi ziyarete geldiğim haftasonları oluyordu söz de. Ailemle öyle klasik bir hasret giderme töreninden sonra anlaşılacağı üzere soluğu yine aynı yerde alıyor, aynı şeyi bir kaç defa tekrarlamama rağmen bir türlü denk getirip göremiyordum o hayallerimi süsleyen periyi.
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur sözü gerçek olmadan babamın yoğun çabaları sonucu 1 yıl aradan sonra Ankara'ya tayınımı aldırdım ve sonunda büyük hasret bitmişti. Ona artık uzak değildim, ama o halen benim onu sevdiğimi bilmiyordu ve artık bilmesi gerekirdi, kalbimi kaplayan korku; onu başkasına kaptırma ihtimaliydi, bunu düşünmek bile acı koyuyordu.
21 Haziran 2008 günü, aradan 2 yıldan fazla bir süre geçmiş ben daha ona hiçbir şey anlatamamıştım. Ama o gün bütün cesaretimi topladım ve babasının camiye gittiği bir zaman denk getirip, kendisinin de dükkanda tek başına bulunduğu sırada babamın telefon rehberinden bulduğum dükkanın numarasını çevirdim,telefondan gelen dıtttt dıtttt seslerini kulağımda işitmeye başladıktan sonra sanık ölecek gibiydim, birazdan kendimi başka bir dünyaya ışınlanacak gibi hissetmeye başlamıştım ve işte o ses; alo ! Sonraki diyalogları şöyle özetlemek gerekirse:
Ben: Merhaba,
O : Merhaba,
Ben: Ben piremit, hatırladın mı beni ?
O : Aa piremit, naber nasılsın?
Ben: iyiyim, teşekkür ederim, ya sen nasılsın?
O : Ben de iyiyim.
Ben: Seninle yüzyüze görüşmem lazım?
O : Hangi konuda?
Ben: Tahmin edebileceğin konuda, anlıyorsun beni? (Gülmeye başladı, hatta kahkaha da diyebiliriz)
O : Yaaaa,
Ben: Evet mi, hayır mı?
O : Yaaa, hayır ya hayır (gülüyor tabi bu arada)
Ben: Peki öyle olsun.
Bağlantı kesildi...
işte böyle bir diyaloğun ardından reddedilmenin ve ciddiye alınmamanın getirdiği demorolizasyon ile evimin yolunu tuttum. 21 Haziran günü en uzun gündüzün yaşandığı gündü ama benim için en uzun gecenin yaşandığı gün oldu. O gece neredeyse hiç uyuyamadım. Aradan geçen bir haftada kendimi biraz toparladıktan sonra şansımı bir kez daha denedim. Yine aradım ve bu sefer biraz daha açık konuşarak, ondan hoşlandığımı açık bir dille söyledim ve bana cep telefon numarasını verdi. Aramalarıma cevap vermedi ama mesaj yoluyla iletişim kurmaya başladık ve beni açık bir şekilde yine red etti,ve bana kendisinden 4 yaş büyük olduğunu söylediğinde ise benim için gerçekten büyük bir şok oldu. Halbuki kendisini benimle aynı yaşıt biliyordum, hatta benden küçük bile olabilirdi. Yalan söyleyebileceğini ima ettim ama ısrarla böyle olduğunu söyledi ve artık kendisini rahatsız etmememi söyleyince ben artık kendimi yaşayan bir ölü gibi hissediyordum ve teselliyi yepyeni bir günah kazanmakta buldum, evet o gece ilk defa içmiştim ve o günden sonra içtiğim her gün onun bana bir hediyesi olmuştu, daha sonraları yeniden yeniden onu ne kadar sevdiğimi söylesem de kabul etmemişti olmamıştı işte olmamıştı. Benim kalbimimi kırmamak için de elinden geldiği kadar alttan almaya çalışmıştı, bunun için ona minnet borçlumuyum orasını bilemiyorum. Zorla güzellik olmayacağına göre kader deyip bir kenara çekilmenin vakti gelmişti ve telefon numarasıyla birlikte hayatımdan onu silmiştim.
Başlamadan biten bir birliktelikti işte ve ben, artık o banklarda oturmuyorum...
ve ben artık onu görebilmek için iki durak sonra otobüsten inmiyorum...
ve ben artık hayal kurmuyorum...
ve ben artık olmayacak işlerin peşinden koşmuyorum...
ve ben artık onu sevmiyorum yalan da olsa...
...... s o n ......
Not: Sonuna kadar okuyan herkes için teşekkür ederim.
2004-2006 yıllarında ortamımızda bi kız vardı tam tipim,
birsürü ortak arkadaş da olmasına rağmen, olacak işime limon sıkarlar ,su uyur düşman uyumaz dedim kimseye söyleyemedim, tam bir odundu, 2 sene tanışamadım. sevgilisi var mı yok mu onu bile bilmiyorum kafayı yicem,
derken ortak bir arkadaşımız bana mail atmış, aynı maili önceden kıza da atmış, çaktım kızın msn adresini, adımın soyadımın olmadığı bi msn adresim vardı ekledim. çok zor da olsa bi muhabbet açmayı başardım
kim bu diye meraktan konuşuyo kız, bir süre konuştuktan sonra senden hoşlanıyordum 2 sene uğraştım tanışamadım dedim ,ha öyle mi dedi. anında kestim muhabbeti.
genelde kızların erkeğin ilgisini 2. dakikada anlaması, hoşlanmasa da peşimde koşsun egomu tatmin etsin sadizmiyle net davranmaması hatta laubali olması sonucu erkeklerin yaşadığı rezil durumlardır.
2005 yılında halkoyunları hocalığı yaptığım anaokulunda tam tipim bi öğretmen vardı. her çalışmaya girer çalışmamı izler, gözümün içine içine bakar , hiç konuşmazdı. hatuna geberiyordum ama korkudan merhaba merhabanın ötesinde bi iletişim kuramadım. bunlar adamı sığır gibi keserler ama ilgi gösterince red ederler rezil olursunuz. kadın zorluk çıkarıyorsa sevmiyordur. üzerine gitmemek lazım.
lise 1'e başladığım ilk gün *, makine ressamlığı bölümünde okuyacaktım üç sene. içimden "gele gele bu okula mı geldik" diye saçma salak ergenlik muhabbetleri dönüyordu kafamın içinden.
etrafa salakça bakınırken altın saçlı bir kız gözüme çarptı, fakat kız benden 3 yaş büyüktü, ve teknik lisede okuyordu. altın saçlı kıza yaklaştıkça gözlerindeki deniz belirmeye başladı.
içim gitmedi değil hani, ama 3 yaş büyük olması ondan hemen soğumama neden olmuştu.
liseden mezun oldum ve 2007 yılında porsuk meslek yüksekokulu makine resim konstrüksiyon bölümüne kayıt oldum. sınıf listesine baktığım an onun ismini de görmüştüm. tatlı bir tebessüm ile okuldan çıkıp evimin yolunu tuttum, ardından eğitim dönemi başlamıştı.
hoşlandığım kız ile yavaş yavaş sohbet kurmaya başlıyordum. fakat ikinci dönem ders programı yüzünden birbirimizi çok nadiren görmeye başladık ve zamanla birbirimizden bir nevi koptuk.
bu yıl ise tam tersi olmaya başladı, o bana yaklaşmaya başladı.
fakat benden 3 yaş büyük olması gözümü korkutuyordu.
bana olan davranışları hayatım boyunca tatmadığım davranışlardı.
durup dururken yanıma gelmesi ve sohbet etmesi, sınav esnasında gülerek saçımı çekmesi *.
bir kızın yanında yürüyünce bile utanan ben resmen yelkenleri suya indirmiş ve aşık olmuştum bu deniz gözlü kıza.
aramızdaki yaş farkı bende ne kadar karamsarlığa neden oluyorsa, hoşlandığım kızın deniz mavisi gözlerine bakınca ona sarılmamak için kendimi zor tutuyor ve ona tekrar aşık oluyordum.
fakat geçmişte hep reddedilmenin getirdiği özgüvensizlik bende bir nevi fobiye dönüşmüştü.
"itiraf etsem mi etmesem mi ?"
an itibarı ile ona olan sevgimi bilmemekte hala, fakat bugün saat 17.00'deki dersi iple çekmekteyim *.
sene 2004 aylardan ağustos tatil için avşadayız ama nasıl kalablık.. iğne atsan birine saplanır o derece yani... benim denize girmeye korkum yok.. yüzmede biliyorum ama boyumu geçti mi tribe giriyorum yılların fobisidir gerçi 2007 yılında bu fobimdende kurtuldum ama neyse konuyu dağıtmadan toparlayalım.. plaj kalabalık tam bir curcuna arkadaşlarla denize gireceğiz.. bunlar açılıyor ısrar ediyorlar ama bende tık yok.. abicim siz gidin ben denizde paralel yüzüyorum siz takılın keyfinizi bozmayın.. bu arada denizde paralel yüzmek çok entersandır ileri doğru değilde yana doğru yüzmüş oluyorsunuz.. yani gözünüze kestirdiğiniz derinlikte bir noktadan başlıyorsunuz hooopp yüzmeyi bıraktığınızda kıyıdan değil ama plajda ki konumunuzdan bir hayli uzaklaşıyorsunuz... neyse lafı fazla uzatmadan kestirip atıyorum.. arkadaşlar açılmıştı ama ben açılamamıştım... bu da böyle bir anımdır efendim..
yıl 2000, orta okuldayım. o sene bizim sınıfa gelen bir afet var. ama ölüyorum kendisine, öyle böyle değil. neyse ben buna açılıcam sözde. bahçede top sektirirken arkadaşlar verdi gazı. oğlum git çek köşeye yapış dudaklara falan dedi biri hatta. lan orta okuldayız ve belliki bu senin o an aklına gelen bir şey değil! önceden hayal gücünde oluşturulmuş bir taktik. sapık yaratık! neyse bende iyice inandım açılcam o gün öğle tenefüsünde. güzel fikirlerde geldi arkadaşlardan birini seçip uygulamaya kaldı iş sadece. öğle tenefüsüde geldi ben gittim hatunun yanına veeee....
- ee...pıtırsu...eee... müsaitsen evet müsaitsen...ee.. seninle...eee.. bir şey konuşcam ben!("ben" kısmı bağırarak. hayır nedir bu şahsını vurgulama isteği anlaşılabilmiş değil.)
+ hayırdır ayyash nefes nefesesin? bide niye bağırıyosun?
- ee... yoh yavvv**.koştumda ondandır.. kulaklarım tıkandı bide.. ee.. ehehe... yaa öyle işte..(kulakları tıkanmış azmanın bahaneye gel)
+ hmm anladım. ee ne konuşcan bunu mu söylicektin kulakların mı tıkandı yani?(gül, gülerken yüzünde güller açsın, gözlerinin içi gülsün)
- ahahahha(anırarak ama)ilahi pıtırsu!(yavrum niye bağırıyosun beyin özürlüler gibi?!)
+ söylesene sende merak ettirme insanı hadi!
- eee..ben...eee.. nası denir ki şimdi.. ee..
+ hadi ayyash yemek yicem daha!
- ee.. banada bi su alsana kantinden geliyoken!(ısrarla bağır kızın suratına emi, ayı!)
+ pff alırım tamam.
- erikli ama!(ayılıkta sınır tanımıyoruz)
+ o niye pardon?
- o suya alıştım ben başkasının tadı farklı geliyoda ondan.(ben sıçtım tüyüde buraya dikiyorum kısmı)
+ allah allah neyse tamam erikli alırım.(kokunu saçarak dön ve yavaş yavaş git)
Platonik aşkın zirve yaptığı zamanlardır. hatun kişi 24 saat aklınızdadır, rüyalarınızı bile zaptetmiştir ama ortada bu aşkı imkansız kılan bir neden vardır. kızımız başkasıyla birliktedir; size yakınlığı ise arkadaşlıktandır. senden hoşlanıyorum deyip de onu kaybetmemek için hiç bir söz etmezsiniz. seven adam kaçar hesabı artık ondan uzak durmaya başlarsınız lakin bir gözünüz hep ona bakmaktadır. kalbinizden geçemeyenleri söyleyememekse cabası.