var böyle bir şey erkeklerde, kendilerine güvensizlikten mi diyeceğim ama bugun en yakışıklı, en karizmatik, en kariyerli, en zengin erkekte bile var bu korku. sanki annelerinden başka hiçbir kadın onları tamamıyla sevemeyecekmiş gibi, sevse de muhakkak bir gün terkedecekmiş hissine kapılır.
özgüven eksikliği de denir. bu korku yüzünden kızın hayatını zindana çevirir. kıskançlıklar, baskılar. düşününce bile ruhuma afakanlar bastı. sokarım böyle ilişkiye.
hiçbir şekilde besleyemediğim duygu. çünkü ben kaybettikten sonra elimdekinin değerini anlayan bir insan olarak (bkz: ikizler burcu erkeği) severse sever, sevmezse sevmez mantığında ilişkilerimi yürütürüm ve sonra bir bakmışımdır ki kuş çoktan kafesi terk etmiştir. ondan sonra sancılı dönem başlar, bağlar koparılır, geri dönme ihtimali bile yok edilir karşı taraftakinin. çünkü terk edilmeden daha çok kaybetme korkusu denen birşey vardır.
her zaman dediğim gibi şimdi de diyorum; buradan sonra yazacaklarım kesinlikle şahsi fikrim olup belki de yanlıştır, bunu hiçbirimiz bilemeyiz. bana göre doğru olan olmasa da en azından ''bana göre böyle abicim''dir.
günümüzde erkekler kızlara göre eş bulma konusunda biraz daha şanssız durumda. ülkemiz ve yaşıtlarım için konuşuyorum (18-23) çünkü bu yaşlarda biz erkekler olarak (lan tamam sadece ben kendimi baz alıyorum) biraz seçici davranırsak eğer o kişiyi özel bir yere koyup o kıza diğer kızlardan farklı bir gözle bakıyoruz. çünkü özelleştirip, yüceltmiş oluyoruz. ha yaptığım hata mı? hata işte kimse yüceltilecek kadar kusursuz değil tabi. belki bunu karşımdakine hissettirmem ama her birlikte olduğum kadına sırılsıklam aşık olurum zamanla. (evet o yüzden her seferinde balık burcu olmam gerektiğini savunmuşumdur zaten) bu noktada sırılsıklam aşık bir adamın terk edilme korkusu olması gerekiyor değil mi?
değil işte. çünkü maymun gözünü açtı ağalar. belki şimdi anlatacaklarıma karşın ''aşk bir kere yaşanır ve sen onu yaşamışsın, ders almışsın, diğerleri saplantı ya da saçmalık sadece'' diyebilirsiniz. ama yine de anlatayım ben.
mükemmel bir adam değildim, 1.90 boyunda, sarışın, renkli gözlü, adonisli, spor arabalı bir adam da değilim (adonis var da diğerleri olmayınca anlamsız kalıyor) ve bir kız için dünyaları yakacak kadar gözümü de karartmadım hiçbir zaman. fakat aşk için yaşayan insan modeline birebir uymuşumdur kendimce. (Birisi için dünyayı yakmak apaçiliktir, aşk değil bu arada.) ve ben ergenlik dönemini bunalımlı bir şekilde geçirirken hayatıma birisi girdi. düzeltti, bunalımdan kurtardı, bir nevî büyüttü diyelim. ve ikizler burcu erkeği'nin güzide niteliklerinden birisi olan 2. anne arayışıma yanıt vermiş bulundu. ve biz çok iyi 2 dost iken birlikte olma kararı aldık. (kafama sıçayım ne diye en iyi dostunu kaybetme riskini göze alırsın ki) her neyse, 1 aydan fazla süremedi zaten ilişki dediğimiz ama aslında sadece aramızdaki dostluk ilişkisine kıskançlık ve çekememezlik eklediğimiz o yaratığımsı rahatsız edici olgu. ve bitti. bitmesine yakın terk edilme korkusunu köküne kadar yaşadım. düşünsene; ergen bunalımındasın ve bir kız gelip seni kurtarıyor. o kız hayatından çıktığı zaman bir daha boşluğa düşme, bunalıma girme korkusu yaşayacağım. bu yüzden korktum. biraz sancılı bir ayrılık dönemiydi açıkçası.
hala fark edemeyenler için açıklıyorum; aslında birisinin varlığından yoksun olmak değildir bu korku. yalnızlıkla başbaşa kalma korkusudur. bir insan gelir, hayatınıza güneş gibi doğar ve içinizi ısıtır. siz onu yücelttikçe de soğumaya başlar. işte sizi o zaman bir korku sarar. ''ondan önceki hal''e geri dönme korkusudur bu dediğimiz. biraz sıçtım sanırım tam açıklayamadım ama entry'i okunabilirlik açısından kısa tutmak istiyorum.
ve ben o ilk darbeden sonra bu duyguyu beslememe kararı aldım. tabi sonra hayatıma giren her kıza aynı duyguları besledim, deli gibi aşık oldum, savaştım, hepsine aynı insaniyeti ve özeni gösterdim, korudum, kolladım. ama hiçbir zaman gitmek isteyene de dur demedim. çünkü benim bu olguyu fark ettiğim gibi bunu kullanan insanların olduğunu da fark etmem zor olmadı. ve öyle kızlar da buldu beni. aslında hayatımın ne kadar bohem bir şekilde olduğunu bilseniz daha kolay açıklardım da; neyse. sonuçta; asosyal takılan cool bir adamın herşeyi olacağını bilen kızlar gelip kendilerine aşık ettikten sonra giderler. karşıma çıkan kızların birkaçı bu özelliğimi kullandılar fakat bilmedikleri şeylerle karşılaştılar her zaman. benim onlara yalvaracağımı, herşeyimin o olacağını söyleyeceğimi falan zannettiler. en yakını 7 ay önceydi işte. sevdiğimi içten içten hissettirirdim, bir gün yüzüne karşı yalnızlığa düşmekten, boşluktan vs bahsettim. 1 hafta geçmeden yedek konumuna düşeceğim hissine kapıldım. terk edilme değil, bağlandığını da biliyordum fakat başkasına gözü kaymış bir insanı yanımda asla tutamazdım. ve gözlerimi kapatıp yapmak zorunda olduğumu bildiğim şeyi yaptım.
bir kişinin değil, yalnızlığa çarenin vazgeçilmez olacağını ona gösterdim. 'terk ediceksen yol orda' dedim belki de bu zamana kadar en çok sevmiş olduğum insana. belki hala da severim, bilemiyorum fakat hiçbir zaman o bir gün giderse ben ne yapacağım diye düşünmedim. çünkü döneceğim nokta hep (#16685248) olmuştu..
çok konuştum sanırım. allahını seven üzerime kova, aslan veya balık burcu hatun atsın.
''Bir sıkıntıyı anlatmak istedim. Ama bir şeyi başka bir şeye benzetmekten başka bir şey gelmedi elimden. Kaybettiği savaştan sonra yakıp yıkarak geri çekilen ordular gibi. Mağlup olduğu oranda zalim. Trajik hatamız: Kendimizle ilgilenmeye alıştık, başka bir şeyle ilgilenemiyoruz artık. Sen çocuk yap kurtul istersen bu dertten bana da bir bira söyle giderken.'' *