günlerin azap ve pişmanlık içinde geçmesine hatta günlerin geçmemesine neden olan hadise.
öss zamanları... ben, selçuk ve ahmet heyet raporu almıştık. okuldan da muaf olunca bir pansiyona yerleşmeye karar verdik. pansiyon ortamının ve üniversite öğrencilerinin de etkisiyle ders çalışmak için motive oluruz diye düşünmüştük.
pansiyon ortamı fena sayılmazdı. karlı ankara kışlarında kısa kollarla gezilelebilecek bir sıcaklık annemizin yaptığı yemekler kadar olmasa da vasatın üstünde yemekler çıkıyordu. biz de haftada 5 gün kalıp 2 gün evimize dönüp kirden rengi değişmek üzere olan giysidir, iç çamaşırdır, nevresim takımıdır vs işte bunları yıkatmak ve 5 gün boyunca sadece sesini duyduğumuz ailemizin fertlerini görmek için eve gidiyorduk.
arkadaş çevresinde gaza gelip sabahtan akşama kadar ders çalışıyorduk. ders çalışınca insanda bir rahatlama ve bir özgüven oluşur ki özgüvenimiz geçen 4 gün içinde tavan yapmıştı.
tabi o zamanlar üniversiteli liseli ayrımı olmadığından üniversitelilerle aramızda bir sorun yoktu. gül gibi geçinip gidiyorduk vesselam.
akşam saat 9u gösteriyordu camı ümitlerim gibi kırılmış olan eski saatimin kadranı. kütüphanede kahveyi fazla kaçırmış olmaktandır ki fena halde çişim gelmiş, çözmekte olduğum tsti yarıda bırakıp kütüphane kapısına doğru yönelmiştim. tam bu sırada telefonum kötü bir şeyi haber verir gibi uzun uzun çaldı. çişi falan unuttun telefona koştum.. babam raıyordu belli ki bir şey olmuştu..
callofcu: aloo baba? baba: abii benim. callofcu: tayfun sen misin ne oldu lan? (selçuğa göz kırptım yüzünde aptal bir sırıtış beni izliyordu.) kardeşim olduğu anlaşına şahıs: bi şey yok abii. callofcu: olum bir şey yoksa niye aradın işimi gücüm var benim.(kardeşime biraz şaka yapmak istemiştim birazcık tersledim bu yüzden.) tayfun: tamam abii. (bu sözlerime fazla bozulmuş olduğu sesinden anlaşılıyordu) callofcu: kapat şimdi rahatsız etme beni. ( selçuk yerlere yatmış glmekten ben de sırıta sırıta konuşmaya devam etmiştim.) tayfun: tamam abi yaa.
telefonu kapattım, o an çok eğlenceli gelmişti. düşününce de öyle, şöyle anlatayım kardeşiniz sizi büyük bir iştahla aramış abii seni özledim canım benim demek istiyor, siz de onu tersliyorsunuz ve küçük çocuğun morali felç.
aradan bir saat daha geçti telefonum yine çaldı, arayan yine babamdı.
baba: oğlum çocuğu küstürdün ğlıyor şimdi odasında.. callofcu: şaka yaptım baba ya. baba: biliyorum şaka yaptığını ama tayfun fazla duygusal biliyordun bunu. callofcu: evet biliyorum baba sen öp onu yarın gelince gönlünü alırım ben. baba: tamam iyi çalışmalar sana arkadaşlarına selam söyle. callofcu: aleyküm selam sende anneme söyle. baba: iyi akşamlar.
deyip telefonu kapattı. hiç takmamıştım, yarın sarılır barışırız diye düşünmüştüm bir daha minicik suratına gülerken göremeyeceğimi nerden bilecektim.
ertesi gün evlere dağılacaktık, sabah kalkar kalkmaz gördüğüm manzara karşısında büyülenmiş pencereden dışarıya doğru bakakalmıştım. ankarada bugünkü gibi hafif hafif yağan muhteşem bir kar vardı.
pansiyon evime 10 dakikalık yoldaydı. bir sırt çantası bir de tekerlekli bildiğin valiz tarzı bir çanta vardı. telefonumu aldım evi aradım aslında çaldırdım evin geri dönmesini bekledim. beklediğim üzere telefonum çaldı, beklediğim üzere arayan evdi.
telefonu açtım,
callofcu: aloo? tayfun: ne oldu abii. (sesinde hafif bir burukluk) callofcu: Eve geleceğim de çantalar biraz ağır gelip bana yardım eder misin? tayfun: 5 dakikayas geliyorum abicim. callofcu: hızlı ol sağına soluna bak, bekletme beni karın altında. tayfun: tamam abi uç de uçayım o kadar hızlı gelirim. callofcu: abartma lan hadi görüşürüz.
abi ile kardeş arasında olurdu böyle şeyler. bir kardeşten öteydi benim için kendimi görüyordum onda, öl dese ölürdüm hala da öle diyebilse ölürüm, gülerken yüzünü bir kez daha görebilmek için ölürüm, saçının tek teli için ölürüm, ölürüm.
pansiyondan çıktım ağır adımlarla. ahmet ile selçuk dışarda bekliyorlardı. evlerimiz ters yönde olduğundan onlar bir yöne ben diğer yöne doğru ilerledik. kardeşime söylediğim yere gelmesi için 3-5 dakika beklemem gerekiyordu. her adımda yerde biriken kardan çıkan ses çok hoşuma gitmişti hala da en sevdiğim seslerdendir.
kar topu oynayan çocuklara uzaktan baktım, aralarına katılmamak için kendimi zor tuttum. bekledim bekledim kardeşimin köşeden gelip üstüme atlamasını bekledim. aradan 5 dakika 10 dakika derken 20 dakika geçti ama ne kardeşim vardı ne de gelen bir telefon.
aklımın ucundan çok kötü şeyler geçiyordu ama dışarıya yansıtmıyordum. biraz daha bekledim,
acı acı gelen ambulans sesi gözyaşlarımın düşüp yerdeki karda ufak ufak delikler açmasına yetti.
olamazdı olmamalıydı, inşallah başkasıdır diye umuyor başkasının öleceğine bu kadar sevineceğimi asla tahmin edemiyordum. çantaları bıraktım ve doğru koşmaya başladım. bir yandan hüngür hüngür ağlıyor diye yandan da sürekli dua ediyordum. bizim evin aşağısında bir kaza olmuştu anlaşılan. trafik polisi ambulans etraf ana baba günüydü.
hep benim yüzümden, hep benim yüzümden diye içe geçiriyordum. bir gün önce kalbini ne kadar kırdığım aklıma geldi, gülmüştüm peki ne olmuştu, ölmüştü bir daha göremeyecektim asla sarılamayacaktım, beraber ay altında hayaller kurup uyuyamayacaktım...
ağlamaya devam etmiş kalabalığa doğru yaklaşmıştım. kardeşim boylarında kardeşim yaşlarında bir çocuk yüzü koyun yerde yatıyor akan kanlar kazanın vehameti hakkında bir şeyler fısıldıyordu. sağlık ekipleri çocuğu yerden kaldırırken adeta kitlenip kalmıştım, yanağımdan gözyaşları sel olup akıyor kalabalık bana doğru bakıyor, ben kimseyi görmüyordum göremiyordum, yüzü kanlar içindeki çocuk yerdeki sedyeye yatırıldı.
ağlayarak ilerledim yüzü kanlı çocuğa yaklaştım, "galiba yakını açılın açılın" sesleri geliyordu. çocuğun kanını sildim yüzüne baktım. ağlamaya devam ediyordum. çocuğun yüzüne akan gözyaşlarım kanla dağıldı, ve ağlamam kat be kat arttı.
çok şükür kardeşim değildi bu kez gözyaşlarım sevinçtendi ama yerde yatan çocuğun abisi olduğumu düşündüm bir an. tekrar ağladım tekrar ağladım, orada bayılmışım gözlerimi hastanede açtım.
çocuk öldü mü diye bağırdım odada kimse yoktu, yataktan fırlayıp koridora koştum çocuk yaşıyor mu diye bağırdım. gelen hemşire beni sakinleştirdi yaşıyor dedi. dünyalar benim oldu o anda. 22 buçuk yıllık hayatımın en mutlu anıydı belkide..
eve gittiğimde herkes meraktan deliye dönmüştü. kardeşim okuluna gitmemiş abim de abim diye tutturmuştu. artık ağlamaya alışan gözlerim bir kez daha doldu ve sarıldım hiç ayrılmamacasına..
______________________________________________________________________________________ tanım: düşünülmesi bile iç yaralayan berbat bir durumdur. allah düşmanımın başına vermesin.
______________________________________________________________________________________
kıssadan hisse,
asla kalp kırmayın, hele ki kardeşinizinkini hiç kırmayın. hemen şimdi bir telefon açın, hatrını sorun, yanınızdaysa hemen gidip alnına kocaman bir öpücük kondurun.