Bizimkisi bir dürtme hikayesi be aşkım
ilk Facebook fotoğrafını gördüğünde sana yandım
Dünya sadece siber alemden ibaret sandım
Günlerce bağlantılarınla yattım kalktım
Geç de olsa farkettim "ilişkin var"mış anladım
Duramadım sensiz buralarda Facebook hesabımı da dondurduğumla kaldım.
mutsuz kız.. mutsuz kız
ölümü sever.. ve çok güzel
o benim için değil..
o herkes için güzel...
ve herkes onu çok sever
kabuslar görürüm her gece
ve tek kabus değil dediğim
onu gördüğüm rüyam..
bir nehirin içinde
ve azgın bakire meleklerle
oyunlar oynuyordu
ben dalların arasından baktım ona
hayır gülmüyordu neşeli de değildi
o sadece oynuyordu..
ve yaklaştım.. daha çok..
birazcık daha!
kahretsin.. tepecikten nehire doğru
az kalsın yuvarlanıyordum içlerine
ve dengemi sağlar sağlamaz
onun yüz hatları belirdi
ve kalbimde de bir koca acı!
bir zamanlar bir babam vardı
ve derdi ki;
aşık olmak.. yok olmak içindir!
hayır babalık yanıldın
aşık olmak..
sadece güzelliğe saygıdandır
gerçek güzellik..
herkese göre değişir
ve benim anlayışıma göre
tam karşımda şu an!
yüz üstü..
yer de yatıyordum o an
ve baldırımı..
bir şey ezdi narince
mavi ve yeşil gözlü bir kurt
doğanın efendisi.. amma çapkınmış
nehirde ki çıplak melekleri
izliyordu o da,
bana bak! kurt... şurda ki varya
aşığım ben ona..
o sana bakar mı şapşal!
(rüya biter.)
------------
bu ise baya ergence işte;
ay'a yaslan ve uzay makinelerinde ki
tüm vajinalara göz kırp..
savaşa gidiyorlar
vajinadan ibaret bir ordu
vajina gezegeninin ordusu!
onlar lezbiyendir ve
vahşilikte asla sınır tanımazlar
hurda uzay gemisi
onları nereye götürüyor
haydi yak bir sigara
uzayın yapay havasında
vajinaları dize getir
onları bana getir
görüyorsun
yalnız.. ve yaşlıyım!
hadi oğlum.....
bunu becer!
sonra sana
bir yaşam armağan edecek
ve dünya ve hayvanlar
yaratması için..
elbette dedeme ısrar edeceğim.
kuru bir şaka değildi
vajinalar penislere karşı
tüm cesaretleriyle
ilerliyorlardı..
bu o gün çok korkunç gelmişti
sonrasındaysa dramatik bir seks
savaş alanını kapladı!
oğlum, tüm vajinalar öldü...
ama en azından anlamları açısından
hiç bir iş görmeseler bile
çeneleri.. hala çalışıyor!
konuşun vajinalar!
hiç susmayın,
çünkü yalnız.. ve yaşlıyım!
Kırmızıdan çalan bir ateştir aydınlığın!
Öyle sinsi sızar yüreğimden odama,
Gözlerimi açtırır..
Maviyi çalar berraklığın,
Yeryüzünde başka mavi bırakmaksızın.
Bütün renkleri toplarsın benden.
Alır götürürsün kendi diyarına.
Hâlbuki zaten sendeydi her zaman onlar.
Ne istedin renklerimden?
Siyah dostum oldu..
Beyazlar üzerine yazılan şiirlerim oldu.
Seni göremediğimde gördüğüm,
Her zaman üstümde, gözlerimde dolaşan,
Beni ben yapan oldu.
Kıskandı beni hep diğer renklerden,
O da senin gibi istedi demek ki.
Tanımak mı gerekirdi? Dokunmak mı?
Gözlerine bütün güzel sıfatlar sende dercesine bakmak mı lazımdı?
Ruhunu avuçlarımda tuttuğum kalemimle hissettim...
Senin gözlerini gözlerime koydum.
Senin gözlerinle bakıyorum artık.
Sana, seninle bakıyorum artık.
Yok saydı kalbim beni! Cismimi.
Ellerim sanki senin ellerin
Dudaklarım sanki benim değil.
Neden susuyorum bazen biliyor musun?
Bir hissiyat geliyor:
Sanki üst dudağım ben, alttaki sen,
Konuşmuyorum, ağzımı açmıyorum, ayırmıyorum bizi.
Anlık değdiğin ellerim sıkı sıkı kapalı şimdi,
Sanki avuçlarım sen, parmak uçlarım ben.
Beni sana sarıyorum.
Bir zamanlar her gün gördüğüm yüzünü göremez hale gelince;
Açmıyorum gözlerimi,
Sanki alt kirpiklerim ben, üstteki sen,
Seni bana getiriyorum.
Sen gelmezsen artık buraya, göstermezsen kendini bana;
Seni ben getiriyorum.
Seni bana getiriyorum.
Kendimi bölgelere ayırıyorum;
Sen ve ben.
Hep bütünüz, hep birlikteyiz.
Ayrı bölgeleriz ama bölünmeyiz..!
ben hep akrostiş yapardım sevgiliye. nedendir bilinmez daha bir hoş gelirdi şiirlerim. ciddi ciddi düşündüğüm bile olurdu şair olsam diye.çocuklukmuş be sözlük, şimdilerde akrostiş yazılacak aşk bile yok o da ayrı konu.
sanırım bunu 15 yaşındayken yazmıştım. sonradan gözüme çarpan bazı kesitler olduysa da değiştirmedim. ilk yazdığım gibi kalsın istedim..
-ellerini tut-
Seven gözler de birgün uzakta kalırdı,
Hayalinin ardından, gözlerini de bırakırdı.
Eller boşluğa mahkûmken,
Batınından gelen bir sedayla; o kapıya yönelen yüreğini tut.
Çok mu dalıyor gözlerin bu sıra?
Yokluğuyla isnanından mı, evhamda ellerin?
Nîlîye çalan yeşil gözlerin buğulanmış,
Kalbinden gelen bir sedayla;
Uzaklara dalan gözlerinden süzülen yaşları tut.
Nazarında seni iz'af eden o gözyaşları birgün kururdu.
Zahirinde solgun siman; bir zaman gelir baharı bulurdu.
Ama bahar, yazdan sonra gelen kışın endişesiyle o hüznü içinde saklıyordu.
Çeşit çeşit feyzleri, güzellikleri sunarken çevresine,
Gelecek sonbaharı, o çehresiyle, bir zaman unutturuyordu.
Ve o sonbahardan sonra tekrar geleceğini düşünüp kendini avutuyordu.
Ve mevsimler işte böyle sürüyordu.
Ama sen her yerinde bir sonbahar taşıyordun.
Ya zahirinde ya batınında, ya da her ikisinde.
işte her iki yönünde de baharı bulamayışının,
Onu yaşayamayışının hüznüyle,
Gökyüzünden gelen bir sedayla;
Sokağa yönelen ayaklarını tut.
Lehviyat yağmurlarıyla pencereni ıslatan o hayatlar,
Bir gün su bardağının içinde olabilirdi.
Nefsin bu bekleyişi reddedip, gözlerini çevirebilirdi.
Âmi yaşayışlarını şâşâlı bir gösteriş yapan ülke güzelleri,
Kapında beklemez, içeri girebilirlerdi.
Câzibedar rakslarıyla senin dar-ı baki saadetine mani olabilirlerdi.
işte o fitne içinde zamanı beyhude geçiren şahısların,
Seni içlerine alma arzularıyla;
Çekilen kollarını tut.
Neden burada yaradılışını sorgulayıp isyankâr olabilirdin.
Uzaklarda kalışının verdiği hasretle, asi olabilirdin.
Belki de yaradanı hiçe sayıp, ati olabilirdin.
Bırak sadece düşüncelerinin bir boşluğunda dursun şimdilik onlar.
O kuruntuların âdîliğinden gelen bir sedayla,
Allah'a karşı duran bu düşünceleri söze getiren dilini tut.
Bazen, yalnızca bir zan mı sanıyorsun hissettiklerini?
Zevalin geldiğinde hâlâ onsuz olmak mı korktuğun?
Bu hissiyâtın nerden geldiğinden bîhaber,
Öylece beklemek mi sıkıyor canını?
Yaptığın, iştigal ettiğin işin doğru ve ya çep oluşundan mı tedirginliğin?
Ve mâneviyâtının eksikliğiyle, yarım hislerinin,
içindeki boşluğun verdiği huzursuzluktan mı rahatsızlığın?
Bu aralar çok mu odana çekiliyorsun,
Nihayeti gelmeyen düşüncelere mi dalıyorsun?
Ve nereye gidersen git, nerede kiminle olursan ol;
içinde o yoksunluğu taşıyorsun.
Konular açıldıkça açılıyor, sen, dalgın, susuyorsun.
Herkesin değişik nazarlarını celb ediyorsun.
Bu sükûtun hemen fark ediliyor mu?
Sen öylece mağmum dururken,
Sessizliğinden gelen bir sedayla;
Dağılıp kaybolmak isteyen düşünce kırıntılarını tut.
Seni mağlûl yapan bütün o batınındakiler,
Birgün sana neşve verebilir,
Gözlerinin daldığı ufuk, göz kapaklarında olabilir,
Suskunluğun, şarkılar söyleyip,
Boşluktaki ellerin, şiirler yazabilir,
Düşüncelerini kurcalayan fıtratının sualleri, cevap bulabilir,
Her şahsın, her hadisenin, her fikrin ve hissiyatının eksikliği,
Maneviyatının huzursuzluğu, yerini,
Sürûra, saadete, feraha, iftihara bırakabilir.
Seni nağs eden gözyaşlarının sıfatı sevinç olabilir.
Solgun çehren baharı bulabilir.
Kusurları manen ve maddeten kapatılmış ülke güzellerine,
itimadın kalmaz, beklediğine istinad edebilirsin.
Yanında olmasa da beklediğin,
Bunların halk etmesi için sadece:
Bütün uzuvlarınla onu düşünüp,
Hayal et..
Bunun neşri için seni bekleyen,
Ve aynı hayalin içinde, sana uzanan "ellerini tut"..
içindeki enerjinin dışa vurma isteğiyle yazılan şiirlerdir.
genellikle bir boka benzemezler, yani benimkiler benzemiyordu.işin en kötü yanı; yanlışlıkla şiiri cebinizde unutup anneniz bulmuşsa açıklama beklemsidir.
bir boka benzemeyen şiirinizi neden yazdığını bir de ona açıklamak durumunda kalırsınız*