filinta gibi bir ergendim. suratımda beşerlikten maç yapan tüyler, arazi biraz engebeli ama sivilcelerden dolayı. ilk tıraşımı olmaya karar vermek için pek doğru zaman olmadığı aşikar ama kimisi yaşayarak tecrübe etmek istiyor işte bazı şeyleri; üstüne gitmemek, kendi haline bırakmak lazım.
jiletle sivilceleri biçtiğimde sanki orda aslında hiç sivilce çıkmamış gibi olacağını varsaymıştım. işin aslının öyle olmadığını kan revan içinde kaldığımda bile kabullenmekte zorlanmıştım. "nasıl yani" gibisinden. soluğu babamın yanında aldığımda o taşşak geçer surat ifadesiyle karşıladı beni. o ifade yetiyordu zaten. üstüne söz söylemesine bile gerek yoktu.
- n'apıcam baba ya?
+ bir limonu ikiye böl getir bana.
"şimdi n'apıcaz usta" diye her bölümde soran memati'ye polat'ın verdiği "bekliycez memati" cevabı kadar netti. kendinden emin. limonu aldı eline, başladı yüzüme sürmeye. magma tabakasıyla bizzat tanışıyomuş gibi oldum.
+ bu şimdi bütün her yeri temizler mikrop kapmazsın. dur oğlum oynatma kafanı. allah allah..
"yandım yandım ki ne yandım" diyen mazhar alanson'u şimdi anlıyorum. umre miktarı kadar günahlarımdan arınmıştım o yanmayla. bir süre garip kostümlerle dolaşmıştım hatta. sesim buğulu çıkmıştı pazartesi günü okulda öğle tatili bitene kadar. allah kimseye göstermesin. kötü bi tecrübe. oğlum olursa ilk tıraşını erdem kıramer'de yaptırıcam. ruh sağlığı açısından.